08/12/2009 20:17
PANSİAS ve WİLSON adında iki bilim adamı, 1965 yılında, Echos adlı yapay bir uydudan gelen sinyalleri daha iyi alabilecek anteni geliştirmeye uğraşırken evrenin ilk oluşumunda ortaya çıkan patlamanın yankılarını saptadılar. Öyle ki, geliştirdikleri anten ne tarafa çevrilirse çevrilsin, çevrildiği yönle kuvveti değişmeyen, 7.3 cm. boyunda radyo dalgalarını algılıyordu. Daha sonraki ayrıntılı çalışmalar bu dalgaların, yaklaşık 13 milyar yıl önce evrenin oluşumu sırasında meydana gelen patlamaların ortaya çıkardığı elektromanyetik dalgalar olduğunu ve evrenin her noktasını homojen olarak doldurduğunu gösterdi. Hatta yayın olmadığı zaman, televizyonda görülen kar yağması şeklindeki görüntülerin ve hışırtıların, bu patlamanın yankısı olduğu varsayılmaktadır. Büyük bir olasılıkla bundan yaklaşık 13 - 20 milyar yıl önce, evreni oluşturacak tüm maddeler, kozmik bir öz halinde, belki de çapı birkaç kilometreyi ya da en fazla bugünkü dünyanın büyüklüğünü geçmeyecek bir küre şeklinde bulunuyordu. Bu plazmada, bugün tanıdığımız ve tanımladığımız atom parçalarının ve alt parçalarının hiçbiri bulunmamaktaydı. Santimetre küpü, milyarlarca trilyonlarca ton gelen bu özün esas yapısı, bugün tanımlayamadığımız ve tüm atomlarda, atom altı parçacıklarda aynı olan bir plazmaydı. Sıcaklığı milyonlarca, milyarlarca, belki de bugün evrende olmayan bir santigrat derecesinde olan bu plazma, oluşabilecek hafif gazlardan dolayı ya da din kitaplarının birçoğunda değinilen Tanrının 'Yaratılsın Emri' ile, kararlı halden kararsız hale geçti ve 'Ezeli Patlama' denen büyük bir patlama ile yoğunlaşmış bu enerji tüm boyutlarda astronomik bir hızla yayılmaya başladı. En hızlı hareket edenler en önde, daha yavaş hareket edenler arkada olmak üzere genişleme 'Evrenin Nefes Alması' başladı. Bu nedenle bugün evrenin kıyılarına yaklaşan cisimlerin (plazmayı ilk terk edenler) hızı ışık hızına yakındır. İlk milisaniyenin başlangıcında protonlar, elektronlar; ortalarına doğru hafif atomlar, özellikle hidrojen, daha sonra, sıcaklık biraz azalınca, daha ağır atomlar oluşmaya başladı. Bu durumda, madde olarak tanımlayabileceğimiz ilk madde hidrojen atomuydu. Patlamadan önce, kütle çekimi (= gravitasyon) sonsuz denecek kadar büyük olduğu için zaman ya yoktu ya da henüz başlamamıştı. Bugün kütle çekimi yüksek olan cüce yıldızlarda, ışınımın, yani zamanın yavaşladığı deneysel olarak saptanmıştır. Patlamadan önce, evrenin boyutları ya yoktu ya da plazmanın boyutlarıyla sınırlıydı. Bugün maddenin ulaşabildiği yerin evrenin sınırını oluşturduğu bilinmektedir. Ötesi ise gelecektir. İşte bu plazmanın dış sınırı geleceğe monte edilmişti; içi, yani geçmişi ise yoktu. Patlamadan belirli bir süre sonra hidrojen atomundan daha ağır atomlar, daha sonra moleküller ve maddeler oluştu. Bir zaman sonra da bu moleküller, aralarındaki çekimden dolayı yıldızlar ve galaksiler şeklinde düzenlenmeye başladı. Başlangıçtaki plazma, bir balon gibi büyümeye başlamıştı, kütle çekimi kuvveti belirli bir sınıra indiği için zaman ve mekan boyutu ortaya çıkmıştı. Patlamada meydana gelen yayımın dış yüzü gelecek zaman boyutuna, iç yüzü ise geçmiş zaman boyutuna monte edilmişti . Her iki boyut arasındaki bölge, yani balonun kalınlığı ise bugün algıladığımız evreni oluşturmuştu. İlk patlamadan meydana gelen ısı yayılımının evrenin her tarafını tekdüze olarak en azından 3 Kelvin derecesi ısıtacağı tahmin edilmiş ve daha sonra DICKE'in yaptığı gözlemlerde, gerçekte evrendeki bilinen her noktanın mutlak sıfır (yani -273.15 celcius derecesi> değil, en azından 3 Kelvin derecesi daha sıcak olduğu bulunmuştur. Galaksilerden gelen ışıkların kırmızıya kayması, evrenin h~l~ genişlediğini göstermektedir. Bu durumda evrendeki kütle yoğunluğu, buna bağlı olarak kütle çekim kuvveti (= gravitasyon> gittikçe azalmaktadır. EİNSTEIN'in çalışmalarında, ışığın gravitasyon alanları içinde düz gitmediği, gravitasyon çekim gücüne bağlı olarak kırıldığı saptanmıştır. Evrendeki tüm maddelerin oluşturduğu gravitasyonun ortak bileşkesi, ışığa belirli bir kırılma indisi verir. Bu da çapı yaklaşık 13 - 20 milyar ışık yılı olan bir çemberin meydana getirdiği eğridir. Öyle ki, bulunduğumuz yerden, kuvveti azalmayan bir ışık demeti gönderdiğimizde NEWTON fiziğine göre düz gitmesi gereken ışık, özünde sonsuz olarak düz gitmez, evrendeki maddelerin oluşturduğu ortak gravitasyon alanı içinde belirli bir indiyle kıvrılarak bir zaman sonra çıktığı yere döner. Bu süre bu an için, bu madde yoğunluğunda (HUBBLE'ın gözlemlerinde 10-29 x 1 gr. olduğu bulunmuştur), çapı 13 - 20, en fazla 35; çevresi en fazla 210 milyar ışık yılı olan bir çemberdir (yani ışık yılıdır). EINSTEİN'e göre her an yapısı ve etkisi değişen bu gravitasyon alanı, sadece ışığı değil, zaman boyutunu da kırarak, büyüklüğü sınırlı; fakat sınırları belirsiz (z sınırsız) olan bir evren oluşturur. Bu yapının dışını ve içini düşünmek hem gereksiz hem de olanaksızdır. Bu yayılma birçok astrofizikçiye göre sonsuz olamaz; maddeler arasındaki çekim, bu hızı bir noktada frenleyecektir 'Tepe Noktası'. Bu noktada evren ya tamamen dengeli bir sistem haline geçecek, dolayısıyla tüm hareketler ve enerji alış verişleri, enerjiden yararlanma duracak; ısı, tek düze olarak her yerde aynı değerde yayılmış olacaktır. Evren bir ölüm sessizliğine gömülecektir. Ya da cisimler arasındaki çekim sürecek, tepe noktasından itibaren maddeler büyük bir hızla tekrar geriye, merkeze doğru akmaya başlayacaktır 'Evrenin Nefes Vermesi'. Genişlemesi gibi milyarlarca yıl süren büzülmesi, sonunda birçok din kitabında 'Kıyamet' diye nitelendirilen, kozmik bir yıkılımı ortaya çıkaracaktır. Merkeze yaklaştıkça hızları artan galaksiler, büyük bir patlamayla tekrar birleşecek ve belki de başlangıçtaki plazmayı yeniden oluşturacaktır (Şekil 9.4>. Düşünülebilecek her şey, galaksiler, onların içindeki yıldızlar, gezegenler, canlı ve cansız varlıklar, evrenin doğal gelişimi içerisinde dallanmış her düzeydeki kültür bu patlama ile yok olacak, belki de ileride oluşabilecek yeni bir evrenin ham maddesini oluşturacaktır. Bizim başka bir evrenin enkazı üzerinde kurulup, kurulmadığımıza ilişkin herhangi bir bilgi yoktur Yalnız uçtaki hızların hesaplanmasıyla, bu genişlemenin en azından 80 milyar yıl devam edebileceği varsayılmaktadır. Evrenin bir patlamayla oluştuğunu savunan bu kurama 'Big - Bang Kuramı', daha sonra büzülebileceğini ve tekrar genişleyebileceğini varsayan kurama da 'Pulsiyon ya da Nabız Kuramı' denir.

Önceki
Önceki Konu:
Organik Evrim
Sonraki
Sonraki Konu:
Anorganik Evrim

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Popüler Sayfalar: