Enzimler, karmaşık moleküllerin yapısını bozmayacak fiziksel ve kimyasal koşullarda, kimyasal tepkimeleri mümkün kılan ve tepkimelerin hızını artıran moleküllerdir. Enzimler proteinlerden yapılmıştır. Birincil, dolayısıyla ikincil ve üçüncül yapıların, aminoasitlerin dizilimi sağlar. Dolayısıyla bir enzimin yapısı, rasgele aminoasid dizilimi değildir. Aminoasitlerin bu özel dizilimi enzimlerin belirli yerlerinde aktif merkezlerin oluşmasına neden olur. Dolayısıyla farklı dizilimler farklı kimyasal bağlara etki eder. Canlıların bünyesindeki hemen tüm tepkimeler kendilerine özgü enzimlerle gerçekleşebilir. Fakat enzimlerin evrensel olduğunu da unutmamak gerekir. Aktif merkezlerinin haricinde kalan kısımlarında, enzimin üçüncül yapısını bozmayacak aminoasit değişiklikleri enzimin aktifliğini bozmaz. Bir enzim ortalama 1000 aminoasitten meydana gelmiştir. 100 aminoasitten Meydana gelmiş bir enzimin 20 aminoasitle verdiği kombinasyon 20100'dür. Tüm evrendeki atom sayısının 1080, evrenin oluşumundan bugüne kadar geçen saniyelerin sayısının 1016 olduğu düşünülürse, belirli bir dizilime sahip enzimin ortaya çıkma şansının ne kadar düşük olduğu anlaşılabilir. Bu durumda enzimler nasıl ortaya çıkmıştır? DNA, enzim sentezlenmelerini yönetir. Fakat belirli enzimler de DNA'nın sentezlenmesini katalizler. Çünkü oldukça büyük bir molekül olan DNA kendi başına sentezlenemez. Belki başlangıçta, kil partikülleri enzimlerin bu ödevini üzerlerine alarak, o devirde kısmen kısa olan DNA segmentlerinin sentezlenmesini sağlamış ya da bu görevi bir rastlantı sonucu anorganik olarak oluşmuş bir protenoyit molekül yürütmüş; daha sonra da DNA, enzimlerin sentezlenmesini dikte ettirmiştir. İşte DNA segmenti (bir gen uzunluğunda olabilir> ile enzim molekülünün yan yana olduğu bu ilk olay canlılık mayasının temelidir. Buna 'Bir Gen Bir Enzim' ya da 'Yaşam' denir. Canlılar ile cansızlar arasındaki sınır bu aşamadadır. Her iki molekülün anorganik olarak oluşması ve bir rastlantı sonucu bir araya gelmesi mümkündür. Çünkü her ne kadar belirli bir enzimin oluşması çok küçük bir şansı gerektiriyorsa da (20100 düşünün!), enzimlerin belirli yerlerindeki aminoasitlerin değişmesinin enzimlerin işlevlerinde fazla bir etki yapmayacağı, ayrıca DNA segmentinin başlangıçta belki çok özel bir nukleotit dizilimini gerektirmeyeceği ve o devirde dünya denizlerinin çok yoğun olarak değişik molekülleri içerdiği düşünülürse, bu olasılığın çok az olmadığı görülecektir. Ayrıca bugünkü dizilimden tamamen farklı olan birçok molekülün yan yana gelip canlılık özelliği gösterdiği; fakat bugünkü dizilime sahip olanlar karşısında, o günkü koşullar altında yarışamadıkları için, tamamen ortadan kalktıkları varsayılabilir. Bu varsayım doğru ise, canlılık denen olay, sadece belirli bir molekül dizilimiyle sınırlanmış bir yapı değildir; çok çeşitli seçeneğin arasından uygun olanının (çevrede yığılmış materyali en iyi şekilde bünyesine katabilen ve çevre koşullarından yıkılmadan kalabilen) seçilerek dallandırılmış şeklidir. Diğer tüm seçenekler ya da dizilimler (onların her biri başka koşullarda tamamen başka işleyişte ve yapıda olan canlıları meydana getirecekti> bir daha oluşmamak üzere (çünkü morötesi ışınların dünyaya ulaşması önlenmiş, ozon perdesi oluşmuş ve daha sonra ham materyali oksitleyen serbest oksijen ortaya çıkmıştır) ortadan kalkmıştır. Bundan sonraki aşamada, ortamda bulunan serbest genlerin (belki de enzimlerin!) birleşerek daha karmaşık yapı kazanmaları ve bu karmaşık durumlarıyla kendilerini eşlemeleri. daha gelişmiş canlıların ortaya çıkmasının ilk adımını oluşturur. Burada, birbirinden bağımsız olarak canlılık özelliği kazanmış farklı DNA segmentlerinin bir araya gelmesi de mümkündür (Politipik = Çok köklü köken).

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu