19/12/2013 17:00
on iki ve on üçüncü yüzyıllarda merkezi Erbil olmak üzere Kuzey Irak ve Güneydoğu Anadolu’da Zeyneddîn Ali Küçük bin Begtigin tarafından kurulan beylik. Bunun için Begtiginliler de denilmektedir. Zeyneddîn Ali, Musul atabeglerinden İmâdeddîn Zengî’nın kumandanlarından idi. İmâdeddîn Zengi, 1131 senesinde Erbil’i ele geçirince, bölgeyi Zeyneddîn Ali’ye verdi. 1144 senesinde Musul nâibliğine tâyin edilen Zeyneddîn Ali, Zengi’nin ölümünden sonra, onun evlâdını ve hükûmetini koruyanların başında yer aldı. Elindeki kuvvetlere rağmen velînimetine sadakât göstererek, Zengi’nin oğlu Seyfeddîn’e ve onun ölümünden sonra da Kutbeddîn’e bağlı kaldı. Erbil, Şehrezûr, Tikrit, Sincâr, Musul ve Harran gibi şehirler onun hâkimiyetindeydi. Ömrünün sonlarına doğru Zeyneddîn Ali, oğlunun Erbil’de yerine geçmesini emniyet altına alarak, idâresi altındaki yerleri Musul Atabegi Kutbeddîn’e bıraktı. Cesur, âdil, cömert ve ilim sâhiplerinin koruyucusu bir zât olan Zeyneddîn Ali, 1168 senesinde Erbil’de vefât etti.

Zeyneddîn Ali’nin yerine on dört yaşındaki Gökböri geçti. Fakat Erbil vâlisi ile arası açık olduğundan, vâli Kaymaz onu ülkeden uzaklaştırıp, yerine kardeşi Zeyneddîn Yûsuf’u geçirdi. Gökböri, Musul Atabegi İkinci Seyfeddîn Gâzî’nin hizmetine girdi. Bunun üzerine Gökböri’ye iktâ olarak Harrân bölgesi verildi. 1183 senesinde düşmanı olan vâli Kaymaz, Musul vâliliğine getirilince, Gökböri, Selâhaddîn Eyyûbî’ye tâbi oldu. Selâhaddîn-i Eyyûbî, kız kardeşi ile evlendirerek, Urfa ve Samsat’ın idâresini ona verdi. Gökböri, Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin Haçlılara karşı yaptığı savaşlarda Sûriye ile Filistin’in zabtında önemli rol oynadı.

Erbil hâkimi olarak görünen Zeyneddîn Yûsuf’un ilk devrelerinde yönetim, fiilen vâli Kaymaz’ın elindeydi. Kaymaz, Musul’a vâli tâyin edilince, Yûsuf, Atabegliğin idâresini ele aldı. Onun da 1190 yılında ölümü üzerine Muzafferüddîn Gökböri, Atabegliği tekrar eline geçirdi.

1193 senesinde Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin ölümüne kadar Eyyûbîlere bağlı kalan Gökböri, önce Zengîlerin Musul kolunu zayıf düşürmeye çalıştı. Bu hususta Eyyûbîler ile ittifak kurdu. Ahmedîlilerden Alâeddîn Kara Sungur ile birleşerek, İldeniz Atabegi Ebû Bekr bin Pehlivan’ın idâresindeki Âzerbaycan’a sefer düzenledi. Fakat Irak-ı Acem hâkimi Şemseddîn Aydogmuş’un müdâhalesi ile geri döndü. Sonraları genişleme siyâseti gütmekte olan Eyyûbîleri tehlikeli görmeye başladı ve onlara karşı olan ittifaklarda yer aldı. Musul’da idâreyi ele geçiren Atabeg Bedreddîn Lü’lü ile mücâdele etti. 1220 senesinde Moğol tehlikesiyle karşı karşıya kalan Gökböri, Celâleddîn Harezmşâh’a tâbi oldu ise de ülkesini tahrib olmaktan kurtaramadı. 1232 senesinde Erbil’de vefât eden Gökböri, erkek evlâdı olmadığından, ülkesinin halîfeye verilmesini vasiyet etti. Onun ölümü üzerine, Bağdat’taki Abbâsî halîfesinin kuvvetleri Erbil’e gelerek şehri teslim aldılar.

Erbil Atabegliğinde Muzafferüddîn Gökböri, kültür ve îmâr faâliyetlerinin yanısıra, sosyal yardım müesseseleri kurmakla da dikkati çekti. Câmiler, hankâhlar, medreseler ve hastahâneler yapdırdı ve bunların masrafını karşılamak için vakıflar tahsis etti. Erbil surlarını tâmir ettirdi. Çarşılar yaptırıp sokakları düzelttirerek, Erbil’i büyük bir şehir haline getirdi. Bir kültür ve sanat merkezi olan Erbil’de heryıl Resûlullah efendimizin doğum günü muhteşem merâsimlerle kutlanırdı. Dörtbir taraftan gelen âlimler, insanlara vâz ve nasihat eder, mevlid merâsimlerine ayrı bir renk verirlerdi.

Gökböri, Haçlılarla bizzat savaşmasının yanında, esir düşmüş Müslümanları da fidyesini vererek kurtarırdı. Yaptırdığı hastahâneyi haftada iki defâ ziyâret eder, hastaların muhtaç akrabâlarına nafaka gönderirdi. Bir dul hanımlar evi ile yetimhâne yaptırdı. Annesiz süt çocuklarına süt anneleri tuttu.

İlim sâhiplerini göseten Muzaffereddîn Gökböri’nin sarayında Mübârek bin Ahmed, Erbil Târihi’ni, İbn-i Hallikân Vefeyât-ül-A’yân’ını yazdı.

Erbil Atabeglerinde, Büyük Selçuklulara benzer bir teşkilâtın bulunduğu anlaşılmaktadır. Hükümdâr ile hükûmet arasındaki irtibâtı temin eden görevlilere hâcib, bunların başkanlarına da hâcib-ül-hüccâb denirdi. Saray teşkilâtında hâcib-ül-hüccâb’dan sonra en yetkili görevli üstâd-üd-dâr idi. Bu şahıs saraya âit umûmî masraflardan ve mutfağın denetiminden mesuldü. Sarayın ve hükümdârın korunması ile görevli muhâfız birliği olan cândârların reisine emîr-i cândâr denirdi.

Beyliğin en önemli işlerinin görüldüğü bir büyük dîvân vardı. Bu dîvânın vezir dışındaki üyeleri; müstavfî, müşrif, münşî ve ârız-ül-ceyş idi.

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu