08/12/2009 20:17
Köklü bir tarihi geçmişe sahip olan Erzincan' ın Türk tarihinde yeri ve önemi büyüktür. Özellikle sahip olduğu coğrafi konumu nedeniyle, eski çağlardan bu yana büyük uygarlıkları sinesinde barındıran Doğunun kale kapısı Erzincan yakın tarihimizde de büyük çarpışmalara ve önemli siyasi olaylara sahip olmuştur.

Doğu Anadolu' nun batı bölümünde Yukarı Fırat Havzasında yer alan Erzincan ‘ ın ilk dönemlerine ait kesin bilgiler henüz bulunmamıştır.

Bölgenin fiziki coğrafyasının belirgin temelini, Orta Toroslar' ın uzantısı olan Munzur silsilesi ile çok dolambaçlı Karasu ile birlikte batıdan doğuya çıkıp, bilahare Çaltı suyu ile birleştiği yerden güneye yönelip çıkan bölgenin önemli düzlüklerini yer yer çevresinde toplayan Fırat ırmağını teşkil eder. Adı geçen bölge kuzeyden Murit dağları, Keşiş dağları, Sipikar dağı, "Akdağ" denilen ve bazen ayrılan bazen bir silsile halinde birleşen dağlarla; batıdan Karadağ, Çimen dağı dağlarıyla çevrilmiş olup, dağlar özellikle doğu - batı doğrultusunda uzanmaktadır. Bölgenin yaklaşık % 65 i dağ, % 35 i ise plato ve ovalardan müteşekkildir. Bölgenin % 25 kadarını teşkil eden platolar çeşitli akarsular tarafından yarılmış müsavi olmayan yüksek düzlüklerdir. Ova ve düzlükler daha ziyade Fırat ve ona bağlı akarsuların çevresinde bulunur. Genellikle bu ovalar doğu-batı ve kuzey-güney doğrultusunda uzanan ovalar birbirine boğazlarla bağlanmıştır. En önemli ovası Erzincan ovası, daha sonra Tecan ovası gelmektedir. Bölgenin il toplam alanının yirmide birini yaylalar, daha sonra önemli vadisi olan Karasu vadisi, akarsuları ve göller gibi yer üstü zenginlikleri yanında yer altı zenginlikleri ile bölge sürekli ilgi çeken bir konumdadır.

Fırat' ın yukarı havzasında, tarihin çeşitli dönemlerinde de doğu-batı, kuzey-güney yönlerine giden ticaret yoları kavşağında bulunan Erzincan' ın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Asur kaynaklarında Zuhma (suhmi-suhma) bölgenin bilinen en eski adıdır. Fırat nehrinin kıvrılarak büyük yay oluşturduğu bir alanda bulunan Zuhma; güneyde İşuva (Elazığ, Tunceli), kuzeyde Azzi-Hayaşa (Gümüşhane-Bayburt) ülkeleriyle çevriliydi. Aynı yöre, ünlü coğrafyacı Strabon' un eserinde (M.Ö. 64 / M.S. 23) AKİLİSİNE diye anılmaktadır. Erzincan adının Eriza' dan geldiği sanılmaktadır. Bu bölgede kurulmuş olan Eriza kenti, kimi tarihçilere göre Erzurum' un batısında Karasu üzerinde bulunmaktaydı. Erzincan adının yine bu bölgeden bahseden Grek kaynaklarında Aziris' den geldiği sanılmaktadır. Eriza adı, Selçuklarca, XI asırda ERZİNGÂN olarak kullanılmıştır. Halk dilinde Erzingan, daha sonra da Erzincan şeklini almıştır. Selçuklar Aziriz adını çok beğenmişlerdir. Şehrin ismi bir tekerlemede şöyle telaffuz etmişlerdir;

"Rahmet yağarsa can Aziriz can,

Rahmet yağmazsa yan Aziriz yan"

Bu tekerlemedeki Aziriz sözcüğü zamanla değişerek Erzincan biçimini almıştır.

Şehrin adı Ermeni kaynaklarında Erez, Erzng ve Erznga; Bizans kaynaklarında Aringam (Arıngan), ARSİNGAN, Erzingan; Arap kaynaklarında ise Erzencan şeklinde geçer. İlkçağ Ermeni kaynaklarında geçen Erzingan yada Erez olarak adlandırılan şehrin adının, "Kayalı Taş" anlamına gelen "Eriz" sözcüğünden geldiği sanılmaktadır.

Erzincan, Anadolu tarihinin başlangıç devirlerinden itibaren bölge toprağının verimliliği, iklimin güzelliği ve önemli kervan yollarının kavşak noktasında olmasından dolayı hemen hemen her medeniyetin ilgi sahası içerisinde kalmıştır. Tarih öncesine ait yeterli kaynak bulunmadığı için, bölgede yerleşmenin ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemektedir.

Erzincan tarihinin eski devirlere yani "Paleolitik Çağ" a kadar uzandığı belirtilmektedir. Yapılan inceleme ve kazılardan şehrin bulunduğu bölgedeki ilk yerleşimlerin M.Ö. III binyıla kadar indiği anlaşılmaktadır. Araştırmalar, Altıntepe' de bulunan Urartu kalesinin bir ilk Tunç Çağ yerleşmesinin üzerine kurulduğunu ortaya çıkarmıştır. Bölgeye ait kesin ve yazılı kaynaklardan öğrenmekteyiz. Anadolu' nun tarihi dönemlerine girişinin (M.Ö. 2000) ilk iki yüzyılı, Hititlerin kendilerinden önceki toplumları egemenlikleri altında birleştirme faaliyetlerini kapsar. Birliğin tam olarak tesis edilmediği bu devrede, çeşitli yörelere dağılmış olan site şehir krallıkları kendilerine tahsis ettikleri küçük sahalarda hüküm sürmekteydi. Hitit kaynaklarında Erzincan ile Erzurum arasındaki alan Mayaşa olarak geçmekle birlikte uzun yıllar devam eden Hitit Mayaşalılar mücadelesini Mayaşalılar üstün gelmişlerdir. Yazılı belgelere göre Hitit kralı, Hitit krallarına sık sık saldıran Mayaşalılarla uzun süre savaşmışlardır. Hitiler imparator I. Şuppiliuma (İ.Ö. 1375-1338) Anadolu' daki birliği sağladıktan sonra Suriye yönelmiş, önce kuzey Suriye' deki Amurru prensleri ile anlaşmaya çalıştı. Bu sırada Erzincan' ı milattan önce II. binyılda egemenliğinde bulunduran Hurri-Mitanni İmparatorluğu' nun geçimsizliğinden yaralanarak Hurri krallığı ile anlaşır ve daha sonra bölgede herhangi bir karışıklığın çıkmasını önlemek amacıyla Hayaşa ülkelerini egemenliği altına aldı. Erzincan bölgesinde Asur Devletininb M.Ö. XIII yüzyıldan itibaren giderek güçlenmeye başlaması üzerine, Doğu Anadolu' nun siyasi durumunda büyük değişiklikler görülmeye başlandı. Doğu Anadolu ile Asur arasında bir tampon güç olan Hurri-Mitanni Devleti' nin tarih sahnesinden çekilmesinden sonra Asurlular bu bölgeye amansız akınlar düzenlemişlerdir. Ancak bu akınlara karşı Doğu Anadolu' daki Feodal beylikler birleşerek Urartu Devletinin temellerini oluşturmuşlardır. İşte Hitit kaynaklarında Mayaşa, Asur kaynaklarında Suhmi denilen bölge Urartu kralı II. Argişti devrinde (M.Ö. 714-685) Urartu Devleti' ne katılarak batı sınırında güçlü bir eyalet haline getirildi. Erzincan ve çevresinde üçyüzyıl egemen olan Urartu Devleti bir çok medeniyet izleri bırakmışlardır. Altuntepe Urartuları ait kalıntıların gösterilmesi bakımından önemli bir kaynaktır. Yine aynı yörede ilk Tunç Çağının yerleşim merkezlerinden biri olan küçük tepe (Cimin-Üzümlü) Mayüğü de Erzincan bölgesinin eskiçağ tarihinin araştırılmasında önemli bir kazı merkezi olmuştur. Bu bölgelerde 1959 yılında Tahsin Özgüç başkanlığında başlanarak Urartu Uygarlığı kazıları başlatılmıştır. Altıntepe, Erzincan ovasının 15-20 km doğusunda bulunup, Erzincan ile Erzurum karayolunun tam kuzeyinde bulunan bir Urartu yerleşim yeri ve kalesidir. Kazılarda Urartu dönemine ilişkin iki yapı katı bulunmuştur. Bunlardan ilki, İ.Ö. VIII yy.' ın ikinci yarısına , ikincisi de İ.Ö.VII.yy.' ın ikinci yarısına tarihlenmektedir. Urartulara ait bu yapıda mabet, yanmış evler, çanak-çömlek, saray ve diğer şeyler incelenerek hem dönemin tarihini hem de şehir hakkında bilgilenmemizin sağlanması açısından yararlı olunmuştur. taş işlemeciliğindeki ustalıkları ile sanatlarındaki görkemi ve önemli yollarla olan bağlantıları sayesinde diğer devletlerin ilgisini çekmişlerdir.

Urartuların yayılma hareketi Asur hükümdarı III: Tiglat Plasarca (İ.Ö. 745-727) durduktan kısa bir süre sonra İzbit alanları ve med devletinin saldırıları sonunda (İ:Ö: 600 lerde) yöredeki Urartu egemenliği son bulur.

Urartuların yıkılmasından sonra bir süre Medler' in kontrolüne giren Erzincan ve yöresi, Persler tarafından alındıktan sonra Armina /Arminiya satraplığına bağlandı. Büyük İskender, İ:Ö: 334' te küçük Asya' ya ayak basmasıyla başlayan İskender-Ahameniş savaşları ve özellikle Gavgamela Savaşı (İ:Ö: 331) sonunda Persler' in Anadolu' daki egemenliği sona erdi. Erzincan yöresinde İskender' in egemenliği altına girdi. Ve yaklaşık iki asır boyunca Helenastik krallıklar, Persler, Romalılar, Pontuslar ve Ermeniler arasındaki mücadeleler de önemini her zaman korudu. M.Ö. II ve I. yüzyıllarda Roma hakimiyeti sırasında doğu eyaletinin Pontus eyaletine dahil edilen yöre bir ara tekrar Part hakimiyetine geçti. M.Ö. 63' ten sonraki yıllarda Roma idari taksimatı dört ana bölüme ayrılmış Erzincan doğu prensliği içinde Pont Diyosezi(eyalet) ne dahil edilmiştir.

M.Ö. 585 yıllarında Erzincan' a gelen Midyalılar, karşılarına çıkan Lidyalılar beş sene kadar kanlı savaşlar yapmışlardır. Bu savaşlarda güneş tutulmasının olması nedeniyle savaşlar yavaşlamış fakat Midyalılar da bölgede hiçbir medeniyet izi bırakmamışlardır. Erzincan' ı Midyalıların elinden İran hükümdarı Keyhüsrev almıştır. İran hükümdarından Dara ile büyük İskender arasında savaşlar sonunda Erzincan ve çevresi Ermenilerin eline geçer, fakat çok sürmeden IV yüzyılda Anadolu ile birlikte Erzincan' da Makedonyalıların topraklarına katılmış ve asıl sahiplerin eline geçmiş oldu. Büyük İskender' in ölümünden sonra Ermeni ve Pontus krallığı arasında çekişme konusu olmuştur. Erzincan ve çevresi, Roma İmparatorluğu' nun zayıfladığı dönemlerde yeni presliklerin kurulduğu bir mekan olarak da bölgenin dini merkezi konumundaydı.M.S. 55 yıllarında Portlar, akilisena yöresini egemenlikleri altına aldıklarında Eriza' daki "Anahitu" bölgenin ünlü bir tapınağıydı. Bu bölgede bulunan prensliklerin birbiri ile mücadeleri nedeniyle bazen Doğu Roma' nın bazen de İran' ın nüfusu altına girmişlerdir. Şehir iki imparatorluk arasındaki mücadeleler nedeniyle gelişememiştir. Kama bölgesindeki Hun Türklerinden Zumreler IV. Yüzyılın başında Daryol ve Derbent geçitlerinden Doğu Anadolu' ya girerek bu bölgede bir müddet tutunabilmişler ve yine aynı yolla geri dönmüşlerdir.

M.Ö. I yy. da Romalıların eline geçen bölge , M.S. 395 te Romanın ikiye ayrılmasından sonra Erzincan, İran, Ermeni ve Bizans mücadelelerine sahne olmuştur. Roma, Arsak, Pontus ve Araks arasındaki çekişmelere sahne olan bölge, Arsakların eline geçtikten sonra İ.S. 3 yy. da Sasanilerin denetimine girer. Fakat her ne kadar Sasanilerin baskısına ve denetimine geçen bölge Bizans imparatorluğu Heraklius tarafından geri alındı.

İran ile Bizans arasında sürekli savaşlara sahne olan Erzincan ve yöresi, 622 de Yukarda da belirttiğimiz gibi Bizans imparatoru Herakleios tarafından Sasaniler' den geri alındı. Bu dönemde İranlılarla Araplar arasındaki mücadele özellikle Hz. Ömer Kadisiye savaşını kazandığında Sasaniler başkentine bile hakim olmuş, İran ülkesini İslam mülkine katmıştır. Bundan sonra Arapların dikkatini Anadolu' ya çekmiştir. Araplar Halife Ömer zamanında 638 de İyaz b. Ganem komutasında burada görülmüşlerdir. Bu bölgede Bizans egemenliğinde bulunan Doğu ve Güneydoğu yörelerinde uç örgütleri oluşturarak Anadolu' nun içlerine doğru etkinliklerini arttırmaya başlamışlardır. 643 te Armenia nın önemli yerleşim merkezlerinden biri olan Erzincan, Herakleios un yerine geçen İmparator II. Konstans ' ın (642-668) yönetimindeydi. Fakat 643' te Konstans tarafından vali atanan Sempat yeni bir istilaya uğramamak için halifeye bağlılığını bildirerek vergi ödemeyi kabul etti. Böylece Erzincan ve yöresi 644' ten başlayarak Araplara bağlı bir eyalet oldu.. Daha sonra Hz. Osman zamanında, 651 - 653 yılları arasında Hbib b. Mesleme komutasındaki Arap birliklerin tamamen kontrolüne geçer. Bölge valisi olan Sempat' ın ölümünden sonra yörede bazı ayaklanmalar oldu. Bunlar halife Osman' ın Muaviye komutasında yöreye gönderdiği birliklerce bastırıldı(651 - 653). Bizans imparatoru II. Justianus (685 - 695) Erzincan ve yöresini ele geçirebilmek amacıyla kent halkını özellikle Ermeniler' i Araplar' a karşı ayaklanmaya kışkırtıyordu. Ama yönetimden hoşnut olan halk böyle bir şeye kalkışmadı. Justiniyen Arap egemenliğinden çıkıp Rus egemenliğine geçmelerini istediği Ermeniler : "Biz Rumlardan bir yarar görmedik; bırakınız da korumalarına seçtiğimiz şimdiki efendilerimize bağlı olalım." karşılığını vermişlerdir.

Ancak Araplar arasında ortaya çıkan savaşın uçlardaki gücün azalmasına ve zayıflamasına yol açtı. Bu durumdan yararlanan Bizanslılar yöreyi kısa zamanda egemenliği altına aldı. Fakat bu egemenlik Emevi halifesi Abdülmelik dönemine kadar sürer ve bu dönemden itibaren Erzincan tekrar Araplar egemenliğine geçer(699). Bundan sonra sık sık el değiştiren bölgeye Kafkasya' daki Hazar Türklerinin saldırılarına uğradı. Emevilerden sonra yöre Abbasilerin egemenliğine geçer ve bu dönemde de Türk akınları devam eder. Bölgedeki karışıklıklardan faydalanan Bizans bölgeyi ele geçirmek için faaliyetlere geçer. Fakat Malatya valisi Ömer b. Abdullah Bizans a karşı harekete geçer ve bölge tekrar Arap kontrolüne geçer. fakat 926 - 1025 de Bizans İmparatoru II. Basileios zamanında Anadolu' yu ele geçirir. Bundan sonra Bizans komutanı Anadolu' yu kendi egemenliğine alır ama Bizans komutanı Fakos' un ölümüyle bölge 989' da Bizans eline geçer. Bölgedeki bu Arap- Bizans mücadelesinde Arapların Erzincan' da ne kadar hakimiyet sürdüğü ve kesin olarak ne zaman Bizanslıların eline geçtiği bilinmemektedir.

Bu dönemde Bizans-Arap, Ermeni ve Gürcü birlikleri arasındaki çekişmelere sahne olan bölge 1048' de Tuna akınlarına uğradı. Özellikle X ve XI yy. da Arapların bölgedeki hakimiyeti zayıflayınca Türk akınlarına uğrayan bölge 1066' da daha da bu akınlara maruz kalır. Bu durumda git gide Bizans İmparatoru tedirgin olmaktaydı ve bu nedenle 1067' de Anadolu' nun kent ve kasabalarını Türklere karşı güçlendirmeye başladı. Ama Türkmenlerin bölgedeki baskıları giderek artmaya başlamıştır. Bunun üzerine Bizans ordularının başına Manuel Kommenos' u atadı. Ama buda başarılı olamaz. Erzincan' da Türk akınlarının gücü iyice artar ve bölgeye adeta bir üs ve barınma merkezi olarak kullanırlar. Erzincan' ın bir üs haline gelmesi Bizans komutanı Kommenos' un başarılı olmaması üzerine Diogenes ordunun başına geçer ve yöreye büyük bir sefer düzenlemeye başlar. Bu seferde Orogenes 1071' de Malazgirt' de yenilir. Bundan sonra Türk beyleri Anadolu' yu fethe başlar. Malazgirt' teki bu başarıdan kısa bir üsre sonra Erzincan' ın fethi kesinleşti. Bu zaferle birlikte Alparslan' ın kumandanlarından Artuk Bey, aşağı yukarı 1074 tarihinden itibaren Kelkit ve Yeşilırmak havzalarını, Mengücek Gazi tarafından kurulan Mengüceklü Beyliği' de Divriği, Erzincan ve Şebinkarahisar taraflarını fethetmeye başlamıştır. Mengücek Gazi' nin ölümünden sonra yerine oğlu İshak geçmiştir. Emir İshak' ın 1142 yılında ölümünden sonra beylik bir Kemah - Erzincan, diğeri Divriği olmak üzere ikiye ayrıldı. bu ayrılışta Erzincan Davut Şah' a, divriği Süleyman Şah' a, Kemah ise Melik Mahmud' a düşmüştür. Melih Mahmud' un kısa süreli yönetiminden sonra Kemah' ta Erzincan Melik' i Davud Şah' a bağlanmıştır.

Bundan sonra Davut Şah Erzincan-Kemah' ta Süleyman ŞAH' ta Divriği' de egemen olarak Mengücik Beyliğini yönetmeye başladılar. Beyliğin bu bölünüşü gücünün azalmasına sebep oldu.

Davut Şah' ın Erzincan' ı merkez yapması ile burası siyasi bakımdan önem kazandı.

Şehir topraklarının zengin ve sulak olması meyve ve bağlarının, bal, ticaret ve sanayiinin gelişmiş bulunması ile ilerlemeye çok elverişli idi. Anadolu' yu Şark'a, Tebriz' e ve İran' a bağlayan büyük kervan yolu da iktisadi ve medeni yükselişi arttırıyordu. Bu şartların mevcudiyeti dolayısıyla Erzincan' da sanayi ilerlemiş, şehirde imal edilen Buharin kumaşları dünyaca meşhur olmuştu. 1151' de Davut Şah' ın boğdurarak öldürten eşi, Mengücekler' in Divriği kolu Beyi Süleyman Şah ile evlendi. Böylece Erzincan' da Süleyman Şah' a bağlı olarak yönetildi.

Daha sonra Davut Şah' ın ölümünden sonra oğlu Fahrettin Behran Şah, amcası Süleyman Şaha karşı çıkarak Erzincan yönetimini ele geçirip hükümdar oldu. Behram Şah zamanında Erzincan ticaret ve kültür merkezi haline geldi. mengüceklerden ilk defa Behram Şah para bastırmaya başlamış, ayrıca kendi adını taşıyan bir de medrese yaptırmıştır. Behrem Şah ölünce (1225) aşağı Urla köyünde defnedilir ve "Melik Fahrettin Türbesi" yattığı yerdir.

Erzincan ve yöresinde gelen büyük zelzeleler nedeniyle burda inşa edilmiş bir çok bina ve abidelerin ykılmasına ve günümüze kadar gelmesini engelemiştir.

Behrem Şah' ın 1225' te ölümünden sonra yerine oğlu II. Alaaddin Davud Şah geçti. Öbür oğlu Muhammed Hinkarahisar beyi idi. Kemah beyi olan büyük oğlu Selçuk Şah ise dahaönce ölmüştür. II. Davud Şah babası gibi güzel sanatlara ve bilime düşkün iyi bir yönetici idi. Onun zamanında Erzincan, önemli bir kültür ve sanat merkezi oldu. Özellikle tıp bilimi bu şehirde önemli gelişme gösterdi. Emirin alakasından dolayı devrin ünlü tıp alimi Muvaffakuddin Abdullatif Erzincan da bir müddet misafir edilmiştir.

Bu sırada Anadolu Selçuklu Sultanı Allaaddin Keykubat doğudan gelecek saldırılara karşı amcasının oğlu Cihan Şah' ın Erzurum' u II. Davud Şah' ın da Erzincan' ı koruyacağından kuşku duyuyordu. Bu nedenle doğu sınırını güçlendirmek için bu bölgeden bir beyliği kaldırıp Anadolu Selçuklularına bağlamak istiyordu. Bunu öğrenen II. Davud Şah her ne kadar harekete geçip bunu durdurmak istediyse de başarılı olamadı. Alaaddin Keykubat, 1228' de Mengücek Beyliğini ortadan kaldırdı. II. Davud Şah ise ilginç yerleştirdi. Oğlu Gıyaseddin Keyhüsrevi Erzincan' a vali atadı. Gıyaseddin' in yaşının küçük olmasından dolayı Mubarizeddin Ertakuş' ta atebek olarak Erzincan' a gönderildi.

Mengücekler; Erzincan, Kemah, Divriği ve Şarki- Karahisar gibi fethettikleri şehirler ile alakalı olarak her biri aynı zamanda birer sanat abidesi olan hayır müesseseleri vücuda getirmişlerdir.

Celaleddin Harezmi Şah' ın Ahlat' ı alması üzerine, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubad, müttefiki Eyyubi Hükümdarı El- Eşref ile birlikte Celaleddin Harzem Şah' ı Erzincan Akşehir' in de Yassı Çimen Yaylaında ağır bir yenilgiye uğrattı(10 Ağustos 1230) Alaaddin Keykubat devrinde (1120-1237) Erzincan etrafı surlarla çevrili mamur bir şehir haline geldi. şehrin doğu boylarını güçlendirmek gayesiyle de Harezmiler' i sınır boylarına yerleştirdi.

Alaaddin Keykubat' ın ölümünden sonra yerine II. Gıyaseddin Harezmililer, sınır boylarındaki görevlerinden ayrıldılar. Bu durum özellikle doğu sınırının savunmasını zayıflattı. 26 Haziran 1243 yılında başlayan Kösedağ Savaşında II. Keyhüsrev' in Moğollara yenilmesi üzerine Anadolu Selçuklu Devleti ile birlikte Erzincan' da Moğol egemenliğine girmiştir. Özellikle bu savaş Erzincan civarında oldu ve burayı istila eden Moğollar şehirde tahripler ve yağmalamalar yaptılar. Bu tarihten itibaren Erzincan İlhanlıların valileri tarafından yönetilmeye başlandı. Mengücikler ve Selçuklular zamanında Erzincan siyasi ve ekonomik yönden Anadolu' nun önde gelen merkezleri arasındaydı. Devrin ünlü seyyahı İbn-i Batu' ta, Erzincan' ın büyük bir şehir olduğunu, burada çeşitli kumaşlar dokunduğunu, bakır madenlerinin işletildiğini, sanatkarane bakır eşya yapıldığını ve çalışanların çok usta olduğunu belirtir. Bu dönemde Anadolu şehirlerinde ekonomi ve sosyal düzenin temelini oluşturan Ahiler, Erzincan' da da çok iyi teşkilatlanmışlardır. Seyyah burada Ahi Nizameddin' in zayiyesinde kaldığını anlatır. Marco Polo ve B. Pegolotti gibi seyyahlar XIII. Ve XIV yüzyıllarda Erzincan' da diğer sanatlarında gelişmiş olduğunu söylemişlerdir. Eserin VIII. YY. başlarında yazan Yakut, Erzincan' ın güzel, hayratı çok, halkın eğlenceye düşkün olduğunu ve Müslümanların şehrin ileri gelenleri olduğunu ifade eder. Hamdullah Kazvini' de Erzincan' da hububatın, meyvenin, üzümün ve pamuğun bol oldğunu belirtmektedir. Şehrin surları yontma taştan olup Alaaddin Keykubat tarafından inşa olunmuştur.

Erzincan Hamdullah Kazviniye göre 1336 yılı İlhanlı bütçesine dahil vergi veren on bir Anadolu şehri içerisinde ikinci sırada yer alıyordu. Şehir Sen İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han' ın ölümünden sonra, Kemah ve Erzincan havalisi daha batıda bir devlet kurmaya muvaffak olan Eratnaoğullarının eline geçmiştir. Nitekim Eratnaoğullarının Erzincan ve Bayburt' a kadar yayıldıkları, tarihi kayıtlardan ve kendi adına bastırdıkları paralardan anlaşılmaktadır. 1378 - 1402 yılları arasında Erzincan Irak' ta kurulan Celalilere mensup Mutahhertan' ın eline geçmiştir. Bu sırada Akkoyunlu ile dostluğunu sürdüren Mütahhertan çevredeki etkinliğini de yaygınlaştırmıştır. Bu gelişmelere Eratna hükümdarı Alaaddin Ali Bey büyük tepki gösterdi. Erzincan üzerine bir sefer yapmaya karar verdi. Fakat Mutahhertan' ın Akkoyunlulardan yardım alması sebebiyle sefer başarılı olmadı. Ali Bey' in ölümnünden sonra yönetime kadı Burhaneddin ele geçirir. Mutahhertan bunu istemez ve bundan sonra 1402 yılına kadar aralarında mücadeleler olur. 1389 tarihinden itibaren araları iyi olan Akkoyunlu ile Mutahheran arası Mutahheran' ın yersiz ve kırıcı davranışları nedeniyle bozulmaya başlar.bu gelişmelere Akkoyunlu Kadı Burhaneddin' e yakınlaştırır. Özellikle bu tarihlerde ise 1378' de adını duyuran Timur tehlikesi nedeniyle büyük kabileler hareketi başlamış, Türkmenler de batıya doğru göçe mecbur kalmışlardır. Erzincan ve yöresi de göçmenlerin sığındığı yer olmuştur. O dönemlerde Mutahhertan da Osmanlılar ile Timur arasında tampon vaziyette kalmış ve gelişen siyasetlerinin gereği Timur' u tercih etmiştir. Karakoyunlular ve Akkoyunlular arasındaki mücadeleler Erzincan' da da meydana gelmiş, bu bölge geniş ölçüde tahrip olmuştur. XIV yüzyıl sonlarında yörenin Akkoyunlular ile Karakoyunlular arasındaki çekişme alanı olmasından yararlanan Burakoğlu Mutahhertan şehri alarak başkent yapmıştır. Aynı yıllarda Anadolu' ya giren Timur ve torunu Muhammed Mirza Erzincan' ı ve Kemah' ı alıp batıya doğru fütuhatını gerçekleştirecekken Timur, torununun ani ölümü üzerine taht kentine geri dönmüştür. Bu yıllarda Timur ile Beyazıd arasında (1401) sert yazışmalar olur. Bu yazışmalardan sonra Timur harekete geçip Erzurum' a, buradan da Erzincan' a geçerek Kemah kalesini kuşatıp alarak, Mutahhertan' a verdi(1402). Timur, Beyazıd yenilgisiyle sonuçlanan Ankara Savaşı' ndan sonra 1403' te Erzincan' a geldi. Timur, Erzincan' ı Mutahhertan' ın torunu Yar Ali Bey' in yönetimine bıraktı. Ankara savaşından sonra Osmanlı Devletinin Fatih Sultan Mehmed dönemine değin Erzincan' da Osmanlı yönetimi etkili olamamıştır.

Bu dönemde Timur' a giderken Erzincan' a da uğrayan İspanyol sefiri seyyah Kalviye şehir hakkında şu bilgileri vermektedir: "Trabzon' dan hareket eden elçi yolda Rumların tecavüzlerinden, Rumlar ile Çepniler arasında savaşların devamından bahsettikten sonra Erzincan beyliği hudutlarına girer. Bu hudutlar içinde ilk Türk köyü Alanza' ya gelince emniyet ve huzura kavuştuğunu söyler. O, buradan Erzincan' a kadar çok misafirperverlik gördüğünü, Türklerin kendisinden hiç para almadıklarını, yol boyunca Ermenilere de rastladığını anlatan elçi, Erzincan' a yaklaşınca ileri gelenler tarafından karşılandığını, valinin misafiri olduğu için onun hesabından günlük harçlık aldığını, merasimle kabul edildiğini ve kendisine ziyafet verildiğini" yazar.

İspanyol elçiye göre; Erzincan şehrinin cadde ve meydanlarının çok kalabalık, tüccar ve memurlarının da çok zengin olduğu, şehrin de surlarla çevrili olduğunu belirtmektedir. Suriye' den ticaret kervanları, Erzincan' a ve oradan Anadolu' nun içlerine giderlermiş. Erzincan' dan hareket eden elçi her tarafı bağ ve bahçelerle çevrili köylerden geçtiğini, bütün ovanın üzüm bağları ve buğday tarlaları ile bağlı olduğunu söyler. Erzincan hükümdarı Mutahherten' in Hıristiyanlara çok itibar gösterdiği, büyük kilise inşaatlarına izin verdiği, bu durumdan Müslümanların şikayetçi olduğunu da yazmaktadır. fakat Timur Müslümanların bu şikayeti üzerine, bu şikayetleri prens Tahrat' a bildirmiş, Prens, Hıristiyanların ticaretle uğraştıklarını ve daha zengin olduklarını ve onun için daha muhteşem kiliseler vücuda getirdiklerini söyler. Bunun üzerine Timur şehirdeki kiliseleri yıktırmış ve Timur' un bu istilasından korkan bir çok halk göçe başlar.

Moğol istilası öncesi Doğu Anadolu' ya gelen ve Oğuzların Bayındır boyundan olan Karayuklu Osman Bey idaresindeki Akkoyunlular 1422' de bu bölgeye hakim olmuşlardır.

Bölge özellikle 1467' de Uzun Hasan' ın Karakoyunlu devletini ortadan kaldırarak bunları hakimiyeti altına almasına kadar geçen devrede iki topluluk arasında sürekli el değiştirmiştir. Fakat şehir Uzun Hasan' ın ortaya çıkışına kadar bir derece sakin ve sessiz bir hayat geçirmiştir. Bölgede uzun süre meydana gelen Akkoyunlu ve Karakoyunlu savaşları nedeniyle şehir ve çevresi büyük tahribatlara uğramış, ancak düzen ve istikrar Uzun Hasan' ın Karakoyunlu Devletini oratadan kaldırmasıyla başlamış, fakat Uzun Hasan' ın bölgedeki gücü artmasıyla Osmanlı Devleti ile karşı karşıya gelinir ve yeni mücadelelere sahne olunur.

Erzincan Akkoyunlu - Karakoyunlu mücadelesinden sonra Osmanlı - Akkoyunlu mücadelesine de sahne olmuştur. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan ile Osmanlı hükümdarı Fatih Sultan MehmedOtlukbeli mevkiinde karşılaşmışlar ve Osmanlı kuvvetleri Akkounluları mağlup etmişlerdir(11 Ağustos 1473) Ancak şehir Akkoyunlular' a bırakılmış ve bayındır bir ticaret merkezi olrak gelişmiştir. Otlukbeli savaşından sonra Erzincan 30 - 40 yıl süren bir sulh dönemi yaşadı. Bu dönemde Erzincan, Akkoyunlu soyundan Pir Ali oğlu Kılıçarslan ve Ferahsat Bey gibi Hareciler tarafından yönetildi. Mengücikler, Eratnalılar ve Akkoyunlular devrinde Erzincan' da pek çok cami, mescid, medrese, zaviye ve han yaptırılmıştır. Bu döneme ait eserler arasında Gülahi Bey Hamamı, Gülahi Bey Camii (Ulu Camii), Akkoyunlu (Cimin)Mescidi, Ahi İne Bey Tekkesi, Mutahharten Medrese ve Zaviyesi, Pir Ömer Zaviyesi, Veled Bey Zaviyesi kaydedilebilir. Eratralı, Timurlu, Karakoyunlu ve Akkoyunlular' ın Erzincan' da bastırdıkları paralarda vardır.

Akkoyunlu Devletinin dağılması ile Erzincan Safeviler' in kontrolü altına girmiştir. Safevi Devletinin başına geçen Şah İsmail Erzincan' ı, Anadolu' da yaymak istediği Şİİ Mezhebi' nin karargahı yapmıştır. Şah İsmail' in, II. Beyazıd' ın son yıllarındaki bu hareketleri, Trabzon valisi olan Şehzade Selim' in dikkatini çekmişti. Selim, Şah İsmail' in adamlarını öldürerek Erzincan' ı geçici olarak işgal etmişti. Erzincan valiliğine Bıyıklı Mahmud Paşa' yı atamıştır.

Osmanlı tahtına geçtikten sonra, kardeşleri ile ilişkilerini düzenleyen Sultan Selim, Şah İsmail üzerine sefere çıktı. Erzincan' a geldiğinde Erzincan Beyi Gulgen, Selim' e bağlılığını bildirdi ama savaştan bağışlanmasını istedi. Sultan Selim ordunun gereksimlerinin karşılanması koşuluyla Gulgen' in isteklerini kabul etti. Osmanlı ordusu bir hafta kaldıktan sonra Erzincan' dan ayrılarak Tercan' a doğru yola çıktı. 23 Ağustos 1514' de Çaldıran' daki savaşta Erzincan kesin olarak Osmanlı egemenliğine geçer. Bu sefer sırasında Osmanlılarca alaınan Bayburt, Erzincan ile Kıgı' ya savaşta yararlılığı görülen Bıyıklı Mehmed Paşa beylerbeyi olarak atadı ve hukuki bir statü kazanmıştır. Kanuni Sultan Süleyman' ın İran seferi sırasında Erzincan' a iki defa uğradı; ve şehir ekonomik ve sosyal açıdan geliştirdi.

Kanuni' nin Tebriz-Van-Muş seferlerinden sonra Safeviler' in yeni Şah' ı Tahmasb, Osmanlılar' ı doğudan barışa zorlamak gayesiyle, Doğu Anadolu' nun muhtelif yerlerinde, özellikle Erzincan' da büyük bir yağma ve tahribata başlamıştır. Bu tahribatlar önce Erçiş - Ahlat, daha sonra da Erzurum - Erzincan - Bayburt bölgelerinde gerçekleşmiştir. Bunun üzerine hükümdar, bölgeye Osman Paşa kumandasında bir kuvvet göndererek Safeviler' i bölgeden çıkarmıştır.

Osmanlı idaresi döneminde Tercan, Erzincan ve Erzurum çevreleri ordunun kışlık bölgesi olarak seçildiğinden buraların ahalisi asker zulmüne dayanamayacak halde idi. Kapıkulları, İran seferi esnasında kazanç sağlamak maksadıyla, Erzincan - Erzurum güzergahında ahalinin evlerini ve topraklarını zaptetmiştir.

Bunun dışında şehirde önemli bir olay meydana gelmemiştir. Coğrafi keşiflerle birlikte dünya üzerindeki yeni yolların keşfi, XVI yüzyıl sonlarına doğru, geleneksel kervan yollarında büyük kopukluklara neden olmuştur. Gerek Avrupalıların denizaşırı yeni yollara gerekse Doğudaki İran' ın batılı devletlere yaptığı antlaşmalar sonuç vermiş ve özellikle doğu - batı ticareti ile zenginleşen Osmanlı şehirlerinin kervansarayları, yoları ve limanları giderek tenhalaşmıştır. Erzurum üzerinden Trabzon' a, Erzincan üzerinden İzmir' e giden ana güzergahlarda ve tali yollardaki ticaret günden güne azalma göstermiştir. Osmanlı egemenliğine girdiği ilk yıllarda (1514-1520) eyalet durumunda olan Bayburt sancağı ile birlikte Bıyıklı Mehmed Paşa' nın yönetimindeydi. Bayburt sancağı ise önceleri Diyarbakır Beylerbeyliğine bağlı iken 1520' de Rum Beylerbeyliğine bağlandı. Erzincan, 1535' te Erzurum Beylerbeyi kurulunca buraya bağlı Kemah sancağının bir kazası olmuş, 1566' da Kemah sancağı kaldırılınca doğrudan Erzurum Beylerbeyliğine bağlı bir kaza durumuna getirilmiştir. Bu düzenleme sırasında Erzincan, Kuzey Erzincan ve Güney Erzincan şeklinde iki nahiyeye ayrılmıştır. 1566' da Kemah' tan ayrılarak müstakil bir kaza olmuştur.

1516 - 1518 tarihinde kentte 20 mahalle olduğu kaydedilmiştir. Bunlardan 7 tanesi Müslüman, 13' ü Ermeni mahallesidir. Erzincan yine 16 yy.' da 112 köyü, 28 mezrası kaydedilmiştir. Uzun süre Erzurum' a bağlı bir kaza olarak kalan Erzincan' da XVI yüzyıl başlarında 933 hane, 168 mücerred Müslüman , 2191 hane 645 mücerred Hıristiyan nüfus varken, bu sayılar XVI yüzyıl sonlarında 1486 hane 382 mücerred Müslüman, 7921 nefer Hıristiyan nüfusa yükselmiştir. Yine aynı şekilde İbn-i Btutanın seyahatnamesinde Erzincan' dan bahsederken; "Gümüşhane' den hareketle Erzincan' a vardık ki, Irak padişahlarına tabi şehirlerden biridir. Halkın çoğunluğunun Ermeniler teşkil eder, Müslümanlar Türkçe konuşurlar, çarşıları pek muntazamdır." şeklinde bahsedilir ve bölgenin nüfus yapısı hakkında bir bilgi verir. Evliya Çelebi' ye göre XVII. Yüzyılın ortalarında Erzincan' ın ova ortasında küçük ve alçak duvarlı kalesi, içinde 200 kadar ev ile 1 camii vardır. Kale dışında ise 1800 kadar ev, büyük küçük 70 mihrab, 7 cami, 7 tekke, 2 büyük hamam, 11 han, 500' den fazla dükkanın bulunduğu 1 çarşı bulunuyordu. Bütün şehirde 48 mahalle, bir kum camii ve mescidler de ders gören öğrencilerin bulunduğu 40 kadar okul vardır. Buralarda bütün ilimler okutulurdu. Onun verdiği imkanlara göre şehrin nüfusu bu yıllarda 10.000 dolayında idi. Şehir nüfusu daha sonraki yıllarda da pek değişmedi. İnciciyan' a göre : XVIII Yüzyıl sonlarında 8000 haneden ibaret olan şehir de 31 Temmuz 1786' da uğradığı deprem sonrasında ancak 500 - 600 hane ayakta kalabildi. 1867 yılında Ali Paşa' nın sadrazamlığı döneminde bütün vilayetlere mahsur bir nizamname tanzim edilmiş, u nizamname ile düzenlenen mülki tenzime göre Erzincan, Erzurum vilayetine bağlı bir sancak beyi olmuştur. Erzurum' a bağlı bir vilayet olan Erzincan' ın yıllara göre nüfus oranları ise şu şekildeydi.

Önceki
Önceki Konu:
İçel
Sonraki
Sonraki Konu:
Bursa

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu