08/12/2009 20:18
Hollandalı Fazleddin Ahmed Overing

Şark medeniyeti ile ilk münasebetimin ne zaman başladığını, kati olarak tayin edemiyorum.Bu irtibat, evvela lisan sebebiyle meydana geldi. Çünkü ben şarklıların dillerini öğrenmek istiyordum ve bundan tahminen 30 sene önce yani daha 12-13 yaşlarında iken, Arapça öğrenmeğe başladım. Fakat bana yardım edecek kimse bulamadığımdan, bu iş çok ağır gidiyordu. Arapça öğrenirken Araplar ve İslamiyet hakkında Avrupalılar tarafından yazılmış bazı kitablar almıştım. Bunların çoğunda İslamiyet hakkında tam ve tarafsız bilgi verildiğini sanmıyorum. Buna rağmen Muhammed aleyhisselam hakkında yazılan yazılar, bende Onun şahsiyetine karşı büyük bir saygı doğmasına kafi gelmişti. Fakat İslamiyet hakkında öğrendiğim bilgiler, yanlış ve noksandı. Bana rehberlik edecek kimse de yoktu.

Nihayet elime T.G. Browne tarafından yazılan “History of Persian Literature in Modern Times = İran yeni zaman edebiyat tarihi”isminde mükemmel bir eser geçti. Bu kitapda iki nefis şiir buldum. Bunlardan biri Hatıf İsfehani’nin tercii bendi, diğeri Mohtaşim Kashani’nin heftbendi idi.

Hatıf’ın şiirini okurken, ne büyük bir heyecan duyduğumu size tasvir edemem. Bu şiir, kararsızlık ve ızdırab içinde çırpınan ve kendisine selamet yolunu gösterecek mürşid arıyan bir ruhu ne güzel tasvir ediyordu! Bunu okurken bu büyük şairin sanki benden bahsettiğini, benim hakikati bulmak için yaptığım mücadeleleri ifade ettiğini sanıyordum. Şiirin her beytinde beyan edilen fikirleri tabii aynen kabul edemiyordum. Fakat aşağıdaki beyt tamamiyle benim düşüncelerime cevap veriyordu:

Yalnız bir O vardır ve Ondan başka kimse yoktur

Ondan başka ibadete layık hiç bir ilah yoktur.

Ben, annemin arzusuna ve kendi merakıma da uyarak, din tedrisatı yapan bir yüksek okula kaydolmuştum. Bu okul, din dersleri vermekle beraber, müteassıp değildi. Talebelerin fikrlerini serbestçe söylemelerine müsaade ediliyor ve onların fikirlerine karşı büyük bir ehemmiyet veriliyordu. Verilen din dersleri, ancak bir insanın bilmesi gereken ana bilgilerden ibaretti. Bütün bunlara rağmen, okulun son imtihanında bana sorulan “Dinler hakkındaki düşünceniz nedir?” sualine karşı benim “İslam dinine karşı büyük bir hürmet duyuyorum” diye cevab vermem, her halde okul müdürünü hayrete düşürmüştü. O tarihlerde, ben İslamiyete karşı büyük bir sevgi duymakla beraber, imanım tam teşekkül etmemişti. Daha bir şeye karar veremiyordum. O zamana kadar bana kilisenin telkin ettiği İslam düşmanlığından tamamiyle kurtulamamıştım.

Bu sefer çok ciddi olarak ve Avrupalı yazarların kitaplarının tesiri altında kalmayarak, sırf kendi mantık ve düşüncem ile, İslam dinini incelemeğe başladım. O zaman, ne güzel hakikatlerle karşılaşdım! Birçok insanların, çocukken kendilerine telkin edilen dinden uzaklaşarak, müslümanlığı niçin kabul ettiklerini anlamağa başladım. Çünkü İslamın birinci manası, insanın kendisi ve dünyası, Allahu tealaya halis bir iman ve selamet içinde olması, ikinci manası ise, kendisini Allahına tamamiyle teslim etmesi ve Onun emirlerine itaat etmesi demekti. Kuran-ı Kerimde bu hususda yazılı olan şeyleri aşağıda nakletmeğe çalışacağım. Esas Arapçasının o muhteşem ahenginden mahrum kalsa bile, gene bu sözler insanı çok cezbetmekdedir.

Fecr suresinin yirmiyedinci ayeti ve devamında mealen, “Ey huzur içinde olan ruh! Sen Ondan, O da senden razı olarak Allahına dön! Benim [salih] kullarımın arasına katıl, benim Cennetime gir!” buyurulmuştur.

İşte yalnız şu ifade bile, İslam dininin, hıristiyanlık ve diğer dinler gibi birtakım hurafelere bağlı olmayan tertemiz, dürüst ve hakiki Allah dini olduğunu göstermeğe kafidir.

Hıristiyanların, insanların günahkar olarak doğduğu ve yeni doğan bir çocuğun bile kendisinden evvel gelenlerin günahlarını taşıdığı hakkındaki akidesine karşı Kuran-ı Kerim’de Enam suresinin yüzaltmışdördüncü ayetinde mealen, “Herkesin kazandığı kendisinedir, kimse başkasının yükünü [günahını] taşımaz” buyurulmuştur. Araf suresinin kırkikinci ayetinde ise mealen, “Biz insana ancak gücü yettiği kadar yükleriz” buyurulmuştur. İnsan bunları okurken, bunların, Allah kelamı olduğunu kalbinde duymakta ve müslümanlığa seve seve iman etmektedir. İşte ben böyle yaptım ve Allahu tealanın en doğru dini olan İslamiyeti seçtim ve seve seve müslüman oldum.

Önceki
Önceki Konu:
Cavit Çağlar
Sonraki
Sonraki Konu:
Mehmet Özcan

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Son Ziyaretler: