08/12/2009 20:19
HAKKINDA YAZILANLAR

Simavi, Sertel’in anılarını MİT’e verdi

Adem Yavuz Arslan

Aksiyon Sayı: 572 - 21.11.2005

Fransızların ‘Grand Turk’ dedikleri Gökşin Sipahioğlu, yarım asrı bulan meslek hayatında Zekeriya Sertel röportajının ayrı bir yeri olduğunu dile getiriyor. “Eğer Sertel Türkiye’ye dönebilse belki de darbe olmazdı.” diyen Sipahioğlu, “Sertel’in anılarını, hiç yayınlanmamış fotoğraflarını Bakü’den getirip Erol Simavi’ye verdim. Fakat MİT devreye girdi ve yayınlanmadı.”diye konuşuyor.

Hakkında hem övgülerin hem de eleştirilerin yapıldığı gazetecilerden biridir Gökşin Sipahioğlu. Dünyanın önemli ajanslarından SİPA’yı 30 yıl yöneten, Fransızların Fransız olmayan az sayıda kişiye verdiği devlet nişanına sahip Sipahioğlu, aynı zamanda iyi bir gazeteci. 1960’ların meşhur Küba krizinde bu ülkeye girip çalışabilen, yine Demirperde ülkelerinden Arnavutluk’ta çarpıcı fotoğraflar çekebilen ilk Batılı gazeteciydi kendisi. Çin ve Çekoslovakya röportajları 50’ye yakın gazeteye manşet oldu. Ancak, onu ön plana çıkaran asıl şey, “6-7 Eylül Olayları” olarak bilinen hadiselerde adının geçmesidir.

Gökşin Sipahioğlu, hakkındaki iddialar için “Bana haksızlık ediyorlar.” diyor. İstanbul Ekspres gazetesinin yazı işleri müdürü iken Atatürk’ün doğduğu evin bombalanmasıyla ilgili haberi gazetecilik refleksiyle manşete çektiklerini, bugün de aynı davranışı sergileyeceğini belirten Sipahioğlu, haberin sebep olduğu olayları düşündükçe çok pişman olduğunu söyleyerek, “Keşke o haberi yazmasaydım.” diyor. 200 binlik erken baskı iddialarının tamamen asılsız olduğunu vurgulayarak, “O dönemdeki baskı makineleriyle 200 bin gazete basmak imkansız. En fazla 8-10 bin gazete basılabiliyor saatte. Biz akşam gazetesiyiz ve 20 bin baskı yaptık. O devirde o kadar kağıdı nerden bulacak, onu taşıyacak kamyonları nereden temin edecektik? Üstelik bunu Cağaloğlu’nda gizlice nasıl yapacaktık? Haberi Anadolu Ajansı’ndan duyduk. Elçiliğe sorduk. Sonra baskıya geçtik. Biz baskıdayken olaylar başlamıştı zaten. Haber belki bazılarını galeyana getirmiştir, ama haberi olayların sebebi olarak göstermek haksızlıktır.” diyor.

Erken baskı iddialarını çürüten başka bir delilin olaydan sonra Yunan hükümeti tarafından yapılan açıklamanın da haberde yer alması olduğunu iddia eden Sipahioğlu, 6-7 Eylül olaylarının kesinlikle örtülü ama başarısız bir operasyon olduğunu dile getiriyor. Ona göre, gazete bu olay sırasında kullanıldı: “Küçük çaplı olaylarla hükümetin elinin güçlenmesi isteniyordu. Fakat gerçekte öyle olmadı. Hatta sermaye düşmanı komünistler bile yağmacıların arasına katıldı. Türkiye tarihinin en acı olaylarından biri yaşandı. Hatırladıkça kendi kendime keşke o haberi yapmasaydım diyorum. Ama ben haberi yapmasam da o olaylar yaşanacaktı.” Sipahioğlu, kendisinin MİT’e çalıştığı ve SİPA’nın da MİT’e kurdurulduğu iddialarının ise iftira olduğunu söylüyor.

Sipahioğlu: Zekeriya Sertel, bana verdiği beyanatta “Ben komünist değilim” demişti

Gökşin Sipahioğlu, kariyerinde önemli bir yer tutan Zekeriya Sertel röportajı için “İçimde yara olarak kaldı.” diyor. Cumhuriyet dönemi Türk siyasi tarihinin en önemli figürlerinden Zekeriya Sertel’in bilinenin aksine komünist olmadığını, Sovyetler ve komünizm ile ilgili olumsuz düşünceler içeren anılarını yazacağını fakat buna fırsat verilmediğini belirterek, “Eğer o röportajlar yayımlansaydı sol yükselişe geçemez, belki de darbelere giden yol açılmazdı.” diyor. Sipahioğlu, kızıyla Rusya’dan kaçtıktan sonra üzerinde tek bir ceketle Paris’e gelen Sertel’le röportajlar yaptığını anlatıyor: “O sırada Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın Rusya gezisine ben de Hürriyet adına katılacaktım. Sertel bana Bakü’deki evinin anahtarını verdi; dolaplara sakladığı notları, filmleri, fotoğrafları ve paltosunu getirmemi istedi. Aralarında Nazım Hikmet’in hiç yayımlanmamış fotoğrafları da vardı. Dönüşte dediklerinin hepsini getirip İstanbul’da Erol Simavi’ye teslim ettim, paltosunu ise kendisine götürdüm. Çünkü Sertel, Hürriyet’e Rusya anılarını yazacaktı. O sırada MİT’ten bazı adamlar geldi, sonunda bu anılar yazdırılmadı. Belgeleri, filmleri ve Sertel’in anılarını Erol Simavi o zaman MİT’e verdi. Komünizmin gerçek yüzünü açıklayan bu anılar büyük olay yaratacaktı. Sertel Türkiye’ye gitti, havaalanından çevirip geri gönderdiler. O zaman da Fransa’daki eski komünist arkadaşları çevresine toplanıp onunla alay etti. Sertel bana verdiği beyanatta, ‘Ben komünist değilim.’ demişti. Bence Sertel’i Türkiye’ye sokmayan kafa KGB kafasıydı. Bu olaydan sadece komünistler ve Rusya faydalandı. Türkiye’de aşırı solun yükselmesi o tarihten sonra başladı. Eğer 1969 Türkiye’sinin solcuları Zekeriya Sertel’in SSCB anılarını okuyabilselerdi, Türkiye’de sol yükselmeyecek, onu ezmek için darbelere ihtiyaç kalmayacaktı. Zavallı adamcağız burada gömülü kaldı.”

Gökşin Sipahioğlu’nun gazetecilik hayatında ‘cesaret ve risk almak’ öne çıkan özelliklerinden. Örneğin, henüz Saint Joseph’te okurken bugünün Efes Pilsen Basketbol Takımının kurulmasına giden yolu açar ve takip eden günlerde Sait Ceylan müstear ismiyle Mithat Melen’in gazetesinde yazmaya başlar. Tarzıyla dikkat çeker ve kısa sürede gazetenin yazı işleri müdürü olur. İlk işi bir tenis maçını 18 sütun yayımlamak olur. Türkiye’de erken baskı fikrini ortaya atan kişidir aynı zamanda... “Telefonu kullanıp haberi olay yerinden yazdırmaya başladım. Gazeteyi erken basınca Ankara’da basılan gazetelerden bile önce Ankara’ya ulaşabiliyor, taşraya diğer gazetelerden bir gün önce gidiyordum.” diyen Sipahioğlu çalıştığı gazetenin Menderes hükümeti ile politik tartışmaya girmesi üzerine gazeteden ayrılır.

20’li yaşlarda olmasına rağmen annesinin Nişantaşı’ndaki evini ipotek ettirerek 1957’de Yeni Gazete’yi neşreder. Çetin Altan ve Aziz Nesin’in ilk yazıları burada yayımlanır. Gazete hükümetle kavgaya tutuşunca oradan ayrılır. Bu dönemde hiçbir gazetecinin giremediği Arnavutluk’a gider. Yaptığı çalışma birçok Batılı gazeteye manşet olur. Onu asıl üne kavuşturan röportajı ise 1961 Küba krizi sırasında olur. Giriş çıkışların yasaklandığı Küba’ya “gemici pasaportu” ile girer. Çektiği fotoğraflar dört kıtada 50’den fazla gazeteye manşet olur. Ardından Erol Simavi Hürriyet’te çalışmasını teklif eder ve Paris günleri başlar. 16 metrekarelik bir dairede çalışmaya başlayan Sipahioğlu, ileride marka haline gelecek SİPA ajansını da burada kurar. 14 bin ayrı fotoğrafçıyla çalışır. Yeni yetenekleri keşfeder. Ancak, ajans teknolojik gelişmelere ayak uyduramaz. Ajansı satmamak için uzun süre direnir. Hatta ünlü fotoğraf ajansı Corbis’in ve Reuters’in astronomik tekliflerini bile geri çevirir. Fakat 2001’de bu tekliflerin çok çok altında bir rakama SİPA’yı Fransız iletişim devi Sud Communications’a satmak zorunda kalır: “Gelişmeleri okuyamadık. Kanunlar değişti, vergiler belimizi büktü. Şirketi satmak zorunda kaldık. Aslında bir Türk’ün almasını çok istiyordum. Hatta Aydın Doğan’a teklif ettim. Muhatap olmadılar bile. Ederinin çok altına satmak zorunda kaldım. Yazık oldu SİPA’ya.”

Önceki
Önceki Konu:
Ali Kınık
Sonraki
Sonraki Konu:
Ezgi Mert

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu