08/12/2009 20:18
Güzin Sayar, yani “Güzin Abla” , kökeni Reşat Nuri Güntekin ve Refik Halit Karay’a uzanan, köklü bir ailenin kızıdır.

Dedesi Mahmut Hayri Bey’e ait Erenköy, Ethem Efendi Caddesinde, Haremlik ve selamlık bulunan eski dönemin o bağ köşkü diye tabir edilen ahşap bir köşkte dünyaya geldi. Ne yazık ki babasını çok genç yaşta kaybetti...

Annesi Mediha Sayar, çok zeki ve çalışkan bir insandı. Babası üst düzey bir devlet memuruydu. O yine de eşini kaybettikten sonra, 3 yaşındaki küçük Güzin’i alıp baba evine döndüğünde, ailesine yük olmamak için çalışmaya başladı. Alman mektebi mezunuydu... Üç lisan biliyordu. O dönemde, Türkiye’nin ilk çalışan kadınlarından biriydi.

Güzin Sayar, Harbiye Orduevi’nin karşısındaki evlerinden, Notre Dame De Sion Fransız Kız Lisesi’ne gidip gelirken, genç bir subaya aşık oldu... Annesinin muhalefetine rağmen, 16 yaşında o subayla evlendi. Son derece ince ruhlu, piyano çalan, mürebbiyelerle büyümüş bir genç kadınla, daha zor koşullarda yaşamış ve yatılı bir askeri okulda büyümüş olan bu genç adam pek bağdaşamamışlardı... Küçük kızları dünyaya geldikten bir süre sonra, eşinin başka bir kadını; hem de evli ve 2 çocuklu bir kadını, sevmesi nedeniyle, ayrılmak zorunda kaldı... Birkaç yıl sonra evlendiği mimar Tayfur Şehbal ile de 5 yıllık evliliğini de yine bir başka kadının araya girmesiyle noktalamak zorunda kaldı.

Annesi Mediha Sayar, Yeni İstanbul gazetesinde muhasebe müdürü olarak çalışıyordu. Aynı gazetede tercüme yazılar yazarak mesleğe başlayan Güzin Sayar, daha sonra Son Havadis gazetesinde, “Sorun söyleyelim” adıyla 1960’lı yıllarda bir köşeye imza attı. Bu belki de, “Güzin Abla” köşesinin ilk işaretleriydi... İnsanların sorunlarına eğilme merakı onda gençlik yıllarında da varolan, özel bir yetenekti... İlerki yıllarda Akşam, Hür Vatan gibi gazetelerde “Derim ki” diye bir köşe yazısıyla devam etti. Bu arada Magazin müdürü olarak çeşitli gazetelerde çalıştı.

Saklambaç gazetesinde ilk kez kendi adını taşıyan dertleşme köşesini ise 1971 yılında yazmaya başladı. Zaten o sıralarda aynı gazetede “Feride” adlı bir dertleşme köşesi vardı. Yazı işleri müdürleri, bu köşeyi “Güzin Abla Dertlerinizle Başbaşa” başlığıyla, kendi adıyla sürdürmesini uygun gördüler. Ve “ Güzin abla köşesi” böyle doğmuş oldu.

“Güzin Abla” olağanüstü güzel ve kültürlü bir kadın olduğu halde, ilginçtir; iki eşi tarafından da aldatılıp, terk edilmiş bir kadındı. Aynı zamanda çok onurlu bir insandı. İkinci evliliği ve ikinci hayal kırıklığından sonra, evliliğe noktayı koydu... Üstelik o sırada 35 yaşındaydı... Kendini kızına ve mesleğine adadı...

Son beş yılını, yatağında geçirdi ve vefat etti. Güzin Abla köşesini, kızı gazeteci Feyza Algan’a devretti.

HAKKINDA YAZILANLAR

Onun kadar kalıcı bir marka gelmedi Türk basınına

AYŞE ARMAN

Hürportreler Hürriyet 2002 İlavesi

Güzin Sayar, Güzin Abla köşesini yazmaya başladığında 49 yaşındaydı. O zamana kadar müstear isimle pek çok köşe yazmış, Feride isimli bir dert köşesi hazırlamış ve pek çok habere, röportaja imza atmıştı.

Onun adı Selpak arkadaşlar, ‘‘kağıt mendil’’ değil! Çünkü Selpak bir marka, bir ürün cinsini tanımlayan marka. Bakkala gittiğimizde ne diyoruz: ‘‘Bana bir Selpak verir misin?’’ Elimize tutuşturulan başka bir marka olabilir, ama ‘‘bakkal amca’’ kağıt mendil istediğimizi anladığı için bize o ürünü, Selpak niyetine veriyor.

Marka olmak böyle bir şey işte!

Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, pek çok şey marka. Ama biliyor musunuz, bazıları daha çok marka. Güzin Abla da böyle bir şey! Hem mecazi anlamda kullanılan, hem de bir gazetecilik türünü tanımlayan; sadece bir sözcük değil, bir kavram Güzin Abla. ‘‘Bana Güzin Abla muamelesi çekme!’’ ya da ‘‘Benim Güzin Ablam olur musun?’’ dendiğinde bir tarz kastediliyor. Onun ismi, bin yıldır deyimlerimize bile giriyor. Haliyle bir insanın şunu farketmemesi için de cidden salak olması gerekiyor: Güzin Abla, Türk gazetecilik hayatında fevkalade önemli bir isim! Sorarım size, onun kadar kalıcı bir marka geldi mi acaba?

Bir kuşak onunla yetişti, hatta büyüdü diyebiliriz. Bu kuşağın en önemli özelliği sosyal yaşam alanındaki deneyimsizliği, bilsizliğiydi. Hayattan korkan genç kızlara ya da oğlanlara, her konuda ama her konuda son derece sakin bir biçimde ürkütmeden, küçümsemeden, akıl fikirden ziyade tavsiyeler, teselliler veren bir marka oldu Güzin Abla. Tam da bu yüzden, 50 yıldır bir gün bile aksatmadan bu işi yapan bir insanı, küçümsemeye kalkışmak ciddi bir zeka eksikliğiymiş gibi geliyor bana. Onu ‘‘En büyük Türk düşünürlerinden biri’’ ilan edenleri kaale bile almıyorum. Çok yazar unutulur bu ülkede ama Güzin Abla asla! O bir tarz olarak hep hatırlanacak, evet gün gelecek bu işi başkaları sürdürecek ama yapılan iş hep Güzin Ablalık olacak! Hangi gazeteci böyle marka olmak istemez? Bu gazetede çok okunan yazarlar var, herkese bir dolu faks, e-mail, mektup geliyor. Ayıptır söylemesi bana da. Ama iddia ediyorum, hepimizinkiler Güzin Abla'ya gelenlerin yanında solda sıfır kalır. Onun fakslarını arda arda ekleyin, İstanbul'dan Adana'ya beyaz halı döşersiniz! Neden biliyor musunuz? Çünkü derdini ona yazan insanlar, onun o yumuşak, sakin, burnu büyük olmayan yaklaşımı yüzünden onu kendilerine yakın buluyorlar. Azarlanmaktan, terslenmekten, küçük görülmekten, horlanmaktan, aşağılanmaktan korkmadan en gerizekalı sorunlarını bile ona yazmaktan çekinmiyorlar. Bu olağanüstü bir özellik. Bu ne biliyor musunuz? Bu ancak karı-koca arasında olur. Neden bir insanla birlikte olmak istersiniz, çünkü o sizin en sakil hallerinizi bilir ve o hallerinizde bile sizi küçük görmez, aşağılamaz, azarlamaz. Hayatınızı kolaylaştırır...

İşte öyle bir kadın, öyle bir yazar Güzin Abla!

İzninizle kendisini alkışlamak, yanaklarından öpmek istiyorum. Ne kadar değerli olduğunu, onun için bir şey ifade eder mi bilmiyorum ama bir kere de ben söylemek istiyorum.

Peki herkesin hayatını kolaylaştırmaya çalışan o melek yüzlü kadının hayatı kolay geçti mi? Hayır. Babıáli'nin ilk kadın gazetecilerinden olan Güzin Sayar, 1921'de dünyaya geldi. Babası o çok küçükken vefat etti. Pek çok aile sorunlarıyla cebelleşti. Notre Dame de Sion'da okurken nişanlandı, derken evlendi. Kızı Feyza Algan dünyaya geldi. Boşandı. Daha sonra tekrar evlendi. Yine hüsran! Her iki evliliği de ‘‘başka kadınlar’’ yüzünden sona erdi. Bu yüzden evli erkeklere göz diken kadınlara asla hoşgörüyle bakmadığını itiraf ediyor. Onu da anlayışla karşılamak gerekiyor...

Önceki
Önceki Konu:
Pakize Suda
Sonraki
Sonraki Konu:
Muharrem Sarıkaya

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Popüler Sayfalar:
Son Ziyaretler: