08/12/2009 20:19
İbrahim Kalkan 1949 yılında Çorum Osmaniye Köyü’nde doğdu. Düzenli bir eğitim alamadı, orta okuldan terki tahsil eylemek zorunda kaldı. 1966 da İstanbul’a geldi. Sanatın hemen her dalına olan merakı onu önce tiyatro sahnesine çıkardı. Arada şiir yazmaya çalıştı. Şiirleri bazı dergi ve gazetelerin eklerinde yayınlandı. Bu arada kitapla olan arkadaşlığını aksatmadan devam ettirdi.

Set Oyuncuları adıyla kurduğu tiyatro topluluğu ile Suçlu Kim, (askerde yazıp sahnelediği) Kızıl Azap, Mahallede Şenlik Var adıyla kendi yazdığı oyunlarını sahneledi ve tiyatro ile yetmiş civarında il ve her ilin üç beş ilçesinde temsiller verdi. Bu arada Kızıl Azap, Suçlu kim? piyeslerini yayınladı. 12 eylül askeri müdahalesinden sonra tiyatroya ara verdi. Uzun süre bir süre sonra BESTE dergisini çıkarmaya başladı fakat devam ettiremedi.

Bu arada Gönül Şarkıları, Suya Düşen Gölgeler, Ay Işığı Kan Kırmızı, isimli şiir kitapları birer yıl aralıklarla çıktı. Ayrıca tamamıyla telif ve şekil itibariyle farklı olan KELOĞLAN MASALLARI serisini yayınladı. Okullara yönelik, Türk tarihinin önemli dönüm noktalarından olan Malazgirt, Söğüt, Fetih, Çanakkale ve Ankara konulu piyesler yazdı. İbrahim Kalkan özellikle çocuklarımızın önüne koyacağımız kitapların büyük sorumluluk gerektirdiğinin altını çizmektedir.

Sinemada da Minyeli Abdullah, Hasret, Halvet, Süleyman Nazif Belgeseli, Baba Evi, Bayram gibi eserlerde önemli roller üstlendi. Şark Kahvesi, Bizim Ev, Şengül konağı dizilerinde rol aldı. Ayrıca şiirlerinden bir çoğu Türk Sanat Musıkîsi formunda ve çeşitle makamlarda bestelenmiştir.

Şu günlerde Muhabbet Faslı adıyla çıkacak şiir kitabının hazırlıkları meşgul olan İbrahim kalkan Türk sanatında klasik üslubun hakim kılınması gayreti içindedir. Tiyatro, edebiyat ve musıkîyi olmazsa olmaz sayan bunların doğru icra edilmesi halinde ülkenin huzur ve refaha kavuşabileceğine inanan bir anlayışla çalışmalarını devam ettirmektedir.

İbrahim Kalkan iletişim:

m.ibrahimkalkan@gmail.com

xxx

İBRAHİM KALKAN’IN ŞİİRLERİ

Deniz ve Rüzgar

Mehtabın sulardaki aksi yüzerken toyda,

Şarkılar söylüyordu; dinledim, akşam koyda.

Her gönül sevdasını kendince meşk ederken,

Birkaç martı uçuştu, her biri başka boyda.

Önce hafiften esen meltemle saz sesleri,

Sahil boyunu sardı, keserek nefesleri,

Gecenin ıslığını sürükleyen rüzgârın,

Kollarında kabardı, denizin hevesleri.

Rüzgârın temasını hissederek derinden,

Dev dalgalar savurdu, kükreyerek yerinden.

Kar beyaz köpükleri saçılırken kıyıya,

İşaretler yayıldı, bir deniz fenerinden.

Bir vaveyla koptu ki gecenin ortasında,

Sandallar sürüklendi, anafor kumpasında.

Açıkta demir atmış gemiler, sarsılarak,

Çekildi limanlara, fırtına sırasında...

Gökyüzünü kapladı, kurşundan bir tabaka,

Alevden oklarını savurdu, yaka yaka.

Boşaldı birden bire her yana sağnak yağmur,

Sahil mahşer yerine döndü, beş on dakika.

Simsiyah perdeleri çekilirken aradan,

Suya düştü gölgeler o loşlukta sonradan,

Uzaklaştı fırtına, sükûta erdi gece,

Toprak kokusu esti, buhur buhur karadan.

Gökte gülümseyen ay, karşılarken şafağı,

Rüzgâr çoktan aşmıştı, yükselip karşı dağı.

Yıldızlar selamladı, bir bir yakamozları,

Buseler kondururken, aşkı tattı dudağı.

Bu rüzgârla denizin, ezeli bestesidir.

Derunî muhabbetin aşka güldestesidir.

Bu hayat iksirinin bir ilâhi terkibi,

Velhasıl fırtınanın belki bir zerresidir.

X

Sabahsız Geceler

Kimse bilmez ağlayıp gözyaşı döktüğümü

Sabahsız gecelerin korkulu kucağında

O kanımı donduran yüzlerce kördüğümü

Dağlayıp tükettiğim ömrümü ocağında

Dört duvar arasında beni çığlık çığlığa

Cehennem azabıdır saatlerce inleten

Bu içine düştüğüm akıl almaz sığlığa

Ne çeker beni bilmem, hangi dertlerdir iten

Hafakanlar basıyor, taş kesiyor bedenim

Sanki devler geziyor beynimin damarında

Çaresizlik içinde yırtılıyorken tenim

Ruhum çetin savaşın, en büyük kumarında

Yüreğime zinciri takılmış esaretin

Leylâ'sını kaybetmiş, çölde mecnun gibiyim

Tek zerresi kalmamış, ruhumda cesaretin

Viran olmuş, boşalmış bir gönül sahibiyim

Kalkabilsem yataktan açabilsem perdeyi

Baksam âlem-i ervah menzilin neresinde

Atabilsem içimden uğursuz sergerdeyi

Yıksam taş duvarları kırsam bir keresinde

Girip kaynar sulara bedenimi arıtsam

Eritsem ateşlerde bu bendeki benliği

Ruhuma acı veren ne varsa söküp atsam

Belki içime düşer bir sabah serinliği

X

Sana geldim

Soyunup her türlü gâm-ı fenâdan,

Aşkın libasına büründüm geldim.

Tevekkül dileyip yâr-ı senadan,

Dost ile düşmana göründüm geldim.

Tutuldum doluya, yağmura, kara,

Bir zaman kavruldum hicran içinde,

İtilip kakıldım hep bir kenara,

Sabır taşlarıyla öründüm geldim.

Kırık kanatları nice kuşların,

Sancısı fikrime düştükçe yandım.

Hasretle savrulup yok oluşların,

Derdiyle ar edip süründüm geldim.

Azap harmanında yele verildim,

Gezindim sıralı dağları, düzü..

Elenip belendim, güle serildim,

Üst üste katlanıp düründüm geldim.

Gözyaşına düştüm, sele katıldım,

Feryadımı boğdum ellere karşı.

Sevda yollarında çöle atıldım,

Siyah gecelerden küründüm geldim.

Önceki
Önceki Konu:
Gerhard Kessler
Sonraki
Sonraki Konu:
Nusret Özcan

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu