20/04/2014 3:00
Alm. Cholera (f), Fr. Cholèra (m), İng. Cholera. Vibrio cholerae ve Vibrio El Tor adı verilen bakterilerin sebeb olduğu, çok fazla kusma ve ishal ile seyreden, ölüme kadar götüren bulaşıcı bir ince barsak hastalığı.

Kolera, çok eski çağlardan beri Hindistan’ın yaygın bir hastalığıdır. 1817 senesine kadar Hindistan dışına çıkmamıştır. 1817’de Doğu Asya’yı kaplamış, 1819’da Afrika’ya, 1823’te ise Rusya’ya ulaşmıştır. 1826’da başlıyan büyük bir yayılma ile Asya, Afrika, Rusya, Türkiye, İspanya üzerinden geçerek Avrupa’yı içine alan bir salgın halini almıştır. 1832’de Kanada’ya atlıyan hastalık bir yıl içinde Kuzey Amerika’ya tamâmen, Güney Amerika’ya da kısmen yayılmıştır. 1846-1883 yılları arasında ise bütün dünyayı kaplayan kolera, milyonlarca insanın ölümüne sebeb olmuştur. 1817-1923 yılları arasında 6 defa büyük yayılma göstermiş, sonra 1960’a kadar yine Hindistan’daki yuvasına çekilmiştir. Bu yıllarda dünyada koleradan olan ölümler gittikçe azalmış ve koleranın kaybolmakta olduğu ümidi uyanmıştır. Fakat 1961’de Seleb Adasında başlayan yeni bir salgın Uzakdoğu, Batı ve Orta Afrika ülkelerine, Rusya, Çekoslovakya, İspanya, Portekiz gibi bazı Avrupa ülkelerine de yayılmıştır. 1970’te İstanbul Sağmalcılar’da başlayan salgında 1160 şüpheli hasta yatırılmış, 50 ölüm meydana gelmiştir. Kolera mikrobu, sebze ve meyveler üzerinde 5-7 gün, suda 15-20 gün, ölüde 3-5 ay canlı kalabilir. 55°-56°C’de 10-15 dakikada, kaynatmakla 1-2 saniye içinde ölür.

Koleralı hastanın dışkısı, kuru-sıcak ve güneşli bir toprağa dökülürse 5-6 saat, güneş ışınından korunan yerde 8-10 saat, hastalık yapma kâbiliyetini korur. Kağıt paralar üzerinde 2-3 gün canlı kalabilir.

Kolera, kusmuk ve dışkıdan bulaşan bir hastalıktır. Ara konakçısı yoktur. Bulaşma işinden insanlar sorumludur. Mikroplar; içme, kullanma ve deniz suyunda ortalama 2-3 hafta kadar hastalık yapma kabiliyetini muhafaza eder.

Hastanın dışkı, kusmuk gibi maddelerine temas edilmesi, bunların içme sularına, pişmeden yenen besin maddelerine bulaşması sûretiyle ağızdan alınır. Mikroplu maddelere el ile temas etmek, koleralının kullandığı aynı tabaktan yemek, aynı bardaktan içmek bulaşmaya sebeb olur. Hastaların kullandığı çamaşır, havlu hatta kağıt paralar da bulaşmadan sorumludur. Karasinekler de kolerayı yaymada büyük ölçüde yardım ederler.

Mîde ve barsak sağlığı tam yerinde olan bir kimsede kolera kolay kolay meydana gelmez. Mide asidi ve pankreas ifrazında mikroplar ölürler. Mide bozukluğu, asit ve penkreas salgıları düşük olanlarda, alkoliklerde, barsak hastalıkları olanlarda koleraya eğilim vardır.

Kanalizasyon sularının ve hela sızıntılarının içme sularına karışması hastalığın yayılmasında en büyük rolü oynar.

Koleranın, Asya kolerası ve El Tor kolerası olarak iki tipi vardır. İkisinin de seyri birbirine benzer. El Tor kolerasında hafif vak’alar ve belirsiz seyreden enfeksiyonlar daha fazla görülmektedir.

Koleranın kuluçka süresi, birkaç saatten bir haftaya kadar değişir. Âni ishal ve kusmalarla başlar. İshal sırasında karın ağrısı yoktur ve dışkı adeta boşalır tarzdadır. Barsak mukozasına yerleşen kolera mikrobu, toksin (zehir) salgılayarak bu ishale yol açmaktadır. Dışkıda kan ve sümüksü madde yoktur, kokusuzdur, pirinç suyunu andırır ve içinde pişmiş pirinç tânelerine benzer beyaz maddeler vardır. Kusmalar da genellikle fışkırır tarzdadır.

Ağır vak’alarda ishal sayısı günde 15-30 defaya çıkar. Kusmalarla beraber koleralının kaybetiği sıvı, günde 3-20 litre arasındadır. Sıvı kaybına bağlı olarak dil kuru, dudaklar mor, gözler çökmüş, yüz ızdıraplı ve endişelidir. Deri soğuk, yapışkan ve buruşuktur. Eller, çamaşırcı eli denilen şekilde buruşmuştur. Vücut sıcaklığı 32°-35°C’ye kadar düşebilir. Kalp atımı hızlanır. Fazla su kaybeden hastalarda kramplar meydana gelir. Gebelerin yarısında düşük meydana gelir. Hastaların % 10 kadarında böbrek yetmezliği gelişir. Oligüri (az idrar çıkarma) veya anuri (hiç idrar çıkaramama) hâli görülür. Anuri 24 saatten fazla sürerse ölümle neticelenir. Ölüm, genellikle sıvı ve elektrolit (sodyum, potasyum, klor...) kaybı sebebiyle meydana gelir.

Portör (taşıyıcı şahıs), hastalık göstermez ama mikrop kendisinde vardır ve çevresine bulaştırır. Kolerada portörlük sık görülmekle beraber genellikle bir haftayı geçmez. Hastalığı geçiren yaşlı şahısların az bir kısmında, kolera mikrobunun safra kesesine yerleşmesi sonucu müzmin portörlük meydana gelebilir. Hastalığın yayılmasında portörler büyük tehlike arz ederler.

Koleralı hastanın tedâvisi hastânede yapılır. Tedâvinin esâsı, hastaya kaybettiği su ve elektroliti vermektir. Bunun için hastanın çıkardığı sıvı miktarı ölçülür gerekli tuzları da ihtivâ eden yeterli miktardaki sıvı, hafif vak’alarda ağızdan ağır vak’alarda ve kusma sebebiyle ağızdan alamayacaklarda damar yolundan verilerek karşılanır. Tetrasiklin grubu antibiyotikler ve kloramfenikol, tedâvîde etkilidirler, fakat hiçbir zaman sıvı tedâvisinin yerini alamazlar. Bu ilaçlar verildiğinde hastaların ve portörlerin dışkısındaki mikroplar, daha çabuk kaybolur ve bu hastalarda sıvı tedâvisi süresi kısalır.

Koleranın kontrolü için hastaların ihbârı ve tecridi, hastanın çıkardıklarının dezenfekte edilmesi, şüpheli kimselerin dışkılarında mikrop aranarak portör olanların tecrit ve tedâvisi gerekir. Hasta ile temas edenler veya kolera bulunan bölgeden gelenler beş gün süreyle karantinaya alınırlar. Dezenfekte edilmiş bol su sağlanmalı ve düzgün lağım tesisatı bulunmayan yerlerde gerektiği şekilde uygun helâ çukurları açılmalıdır. Taşıyıcı rolüne engel olmak için karasinek savaşı yapılmalıdır.

Kolera görülen bir bölgede, sokakta her türlü yiyecek ve içecek satılması, lokantalarda soğuk içecek ve yemek servisi yapılması yasaklanır.

Bir ferdi hastalanan ev halkının % 40-60’ı, portör olabilir. Ev halkına 5 gün süreyle 1 gram tetrasiklin verilir.

Çiğ ve pişirilerek yenen yiyeceklere, septik çukurlara ve karasinek mücâdelesine bildirilen usullerle gereken önem verilmelidir. Evde kullanılan sular ve kuyular kesinlikle klorlanmalıdır. Sular, klor ilavesinden yarım saat sonra kullanılmalıdır. Bulaşma şüphesine karşı, suyu kaynatarak kullanmak en emin yoldur.

Salgın zamanlarında bir bölgede ölenlerin hepsi kolera hastâneleri eliyle gömülür. Ölüler bu konuda korunma tedbirlerini bilen ve ihmal etmeyen kabiliyette kimseler tarafından yıkanmalıdır. Mezarlar, yeraltı suları ile ilgisi olmayan yerlerde ve derin açılmalıdır.

Altı aydan küçüklere, gebeliğin ikinci yarısında olan kadınlara ve müzmin kalp, böbrek, karaciğer ve kan hastalığı olanlara, aktif veremli, romatizmalı kimselere kolera aşısı yapılmaz. Aşı 4-6 ay kadar koruyuculuk sağlar. Ortalama olarak % 50 oranında bağışıklık sağlayabilmektedir. Daha etkili kolera aşısı hazırlanabilmesi için çalışmalar ve araştırmalar yapılmaktadır. Kolera aşısı, tetanoz aşısı gibi yaygın olarak ve her zaman yapılan bir aşı değildir. Ancak salgın zamanlarında risk altındaki toplumu korumak için yapılır.

Önceki
Önceki Konu:
Bakanlar Kurulu
Sonraki
Sonraki Konu:
İndiyum

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Popüler Sayfalar:
Son Ziyaretler: