Alm. Gewaltenteilung (f), Fr. Séparation (f) de pouvoirs, İng. Separation of powers. Her bir faaliyeti bir organa verilmek sûretiyle devlet işlerinin muhtelif organlar arasında taksim edilmesi. Bir devlette iktidârın görmesi gereken işler ve bu işlerin îcabettirdiği faaliyetler üçe ayrılır. Bunlar; plân, sevk ve idare ile, kontrol işleri şeklinde gruplandırılabilir. Başka bir ifâde ile yasama, yürütme ve yargı faâliyetleri şeklinde ifâde edilebilirler.

Bu noktayı ilk çağlarda Aristo tesbit etmiştir. En iyi hükümet sistemini arayan bu filozof, devlet faaliyetlerini üç sahaya ayırmış ve har sâha faaliyetlerini ayrı bir organa gördürmeyi tavsiye etmiştir. Yalnız, Aristo’nun bu tavsiyesine kulak asan olmamış, asırlar boyunca târihte yaşamış devletlerin çoğunda organ ayrılması yerine, organların birliği sistemi cârî olmuştur. Yâni iktidarı elinde bulunduranlar, hem teşrii, hem icrâ, hem de çoğu kere yargı faaliyetlerini ellerinde bulundurmuşlardır.

Şu halde, siyasî iktidar, devlet kuvvetinin bütün yetkilerini elinde bulunduruyorlarsa o zaman “Kuvvetler Birliği Prensibi”nden, fraksiyonlar ayrı ve müstakil organlara bırakılıyorsa o zaman da “Kuvvetler Ayrılığı Prensibi”nden söz edilir.

Devlet hayatının organize edilmesi için iş sâhalarının ve organların ayrılması, muayyen işlerin muayyen organlara verilmesi kâfi değildir. Asıl olan, organların değil “irâdelerin ayrılması”dır. Yâni organların herbirinin kendi sâhasında muhtar, serbest bir irâde ile hareket eder olması lâzımdır. İşte asıl kuvvetler ayrılığı budur. Yoksa, işleri daha kolay yapabilmek için mutlakiyet rejimlerde ve diktatörlüklerde de bir iş bölümü ve organ ayrılması vardır; fakat irâdeler ayrılmadığı için böyle ülkelerde kuvvetler ayrılığı yoktur. Zira bu ülkelerde, bütün devlet teşkilatına hâkim olan bir irâde merkezi vardır ki, bu, memleketine göre muhtelif isim ve ünvanlar alan diktatördür. Her sahadaki teşkilât ve personel, şefin emri ve irâdesi önünde eğilmeğe mahkûm bir kukla varlıktan başka bir şey değildir.

Aristo’dan daha sonraları bu meseleye on sekizinci asrın Tabiî Hukuk Mektebi mensuplarından Jon Locke temas etmiştir. Locke, bu nazariyeyi sırf kendi mantık ve muhakemesi ile değil, İngiltere’de o zaman mevcut durumu, İngiliz siyasî müesseselerin işleyişini göz önünde tutarak ileri sürmüştür.

Locke’un bu görüşleri tıpkı Aristo’nun görüşleri gibi hep nazarî kalmış ve halka inememiştir. Kuvvetler Ayrılığı fikrini bugünkü anlamı ile ilk defa ortaya atan Montesquieu olmuştur. Montesquieu, muhtelif memleketlerin merci siyasî müesseselerini inceleyerek işe başlamıştır. Bu şekilde parça parça yaptığı tetkiklerden umumî ve küllî neticeler çıkarmaya çalışmıştır.

Montesquieu’ye göre; “bir kuvvet, karşısında kendi cinsinden başka bir kuvvete rastlamadıkça dolu dizgin gider. Zîra ezelî bir tecrübe ile sâbittir ki, kuvvet sahibi herkes, bunu kötüye kullanmaya meyledebilir ve kuvvetine hudut buluncaya kadar gider. Fazilet bile sınırlanmaya muhtaçtır.”

Montesquieu’nün bu fikri 1789 târihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi’nde “Herhangi bir cemiyette vatandaş hakları teminâta bağlanmamış ve kuvvetler ayrılığı temin edilmemiştir; o devletin anayasası yoktur.” şeklinde ifâde edilmiştir.

Kuvvetler Ayrılığı Prensibi ilk defa yazılı bir anayasa olarak 1787 târihli Amerikan Anayasası’nda ifâdesini bulmuştur. Daha sonra on dokuzuncu ve yirminci asırda diğer ülkelere de yayılmıştır.

Bugün artık Kuvvetler Ayrılığı fikri eski klasik anlamından oldukça uzaklaşmıştır. Zira mutlak anlamda kuvvetler ayrılığı rejimi, devlet iktidarını zaafa uğratmaktadır.

Önceki
Önceki Konu:
Ovalar
Sonraki
Sonraki Konu:
Masonluk

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Popüler Sayfalar: