08/12/2009 20:17
1-Konumu

Doğuda Tarsus, batıda Erdemli, kuzeyde Karaman ve Konya, güneyde Akdeniz ile çevrilidir. Dar bir şerit şeklinde kıyı boyunca uzanan alüvyon bir arazi üzerinde kurulmuştur. Mersin kenti deniz kıyısından başlayarak, kuzeyde Buluklu köyüne, doğuda Deliçay deresinden batıda Çiftlik yolu ayırımına kadar genişlemiş olup, alanı 65 km.2'yi bulmuştur. Mersin'in yüzölçümü 1772 km2'dir.

2- Tarihçesi

Mersin'in tarihi İÖ 6000 yılına kadar dayanmaktadır. Yumuktepe'de yapılan kazılar, buranın bir Hitit yerleşim merkezi olduğunu ortaya çıkarmıştır. Hitit egemenliği, İÖ 1450 yılına kadar devam etmiştir. Anadolu'nun en eski yerleşim yerlerinden birisi de Mersin'in 3 km. kuzeybatısında yer alan Yumuktepe'dir.

Evliya Çelebi Seyahatname'sinde 1671 yılında Silifke'den Tarsus'a geçerken, şimdiki Üseli Köyü'nün kuzeyinde bulunan Mersinoğlu isimli bir yerleşim merkezinden bahsetmiştir. Mersin isminin burada yaşayan Mersinoğlu Türkmen oymağı isminden geldiği söylenmektedir. Bazı araştırmacılara (TEXİER) göre de Mersin 1836 yılında kurulmuştur. Adana Vilayet Salnamesinden ise Mersin'in birkaç haneli köy olduğu anlaşılmaktadır.

Mersin'e ilk yerleşenler yakın dağlık bölgelerden gelen aşiretlerle civar kasabalardan gelen kişilerdir. 1832 yılında Osmanlı Kuvvetlerini Akka'da yendikten sonra Anadolu'ya yürüyerek Mersin ve havalisini işgal eden İbrahim Paşa, Anadolu içlerine kadar ilerlemiş ve ordusunun beslenmesi ve emniyet için Mısır ve Suriye'den ziraat işlerini bilen insanları bu bölgeye getirmiştir.

Mersin'e asıl yerleşme 1860 yıllarından sonra olmuştur. 1860'larda başlayan Amerikan iç savaşı, büyük bir pamuk alıcısı ve işleyicisi olan İngiltere'yi yeni pamuk alanları aramaya sevk etmiş. İngilizlerden sonra Fransızlar ve Almanlar da bölgede pamuk üretimini ele almıştır. Bölgenin pamuk üretimine elverişli olması ve üretilen pamuğun Mersin iskelesinden sevk edilmesi yeni iş alanları açmıştır.

Süveyş Kanalı'nın inşası da 1860'lı yıllara rastlamaktadır. Kanalın inşasında ihtiyaç duyulan kereste Mersin'in kuzeyinde Toros dağlarındaki ormandan elde edilerek Mersin iskelesinden sevk edilmiştir. Bu yeni iş alanları Mersin'e göçü hızlandırmıştır.

Adana-Mersin demiryolunun işletmeye açılması ve sonradan Bağdat hattına bağlanması da Mersin'e yerleşmeyi cazip kılan nedenlerdendir. (Erbil, 1998 : 32)

Adı Nereden Geliyor

Mersin, bir Türkmen aşiretinin adıdır. Türk gezgni Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde şimdiki Mersin şehrinin 22-23 km. kuzeybatısına rastlayan "MERSİNOĞLU" adındaki küçük bir köyde gecelediği yazılıdır.

Mersin isminin bu yörede yaşayan Türk Boyu Mersinoğulları'ndan veya yörede bol yetişen eskiden "MYRTOS" günümüzde "MURT" denilen bitkiden ya da mitolojideki "MYRRHA" isminden geldiği konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadır. (Taşkıran, 1994 : 141)

4- Tarihi ve Kültürel Çevre

Yumuktepe:

Besim Darkot'un, Mersin'in kuzeybatısında Yumuk ırmağı olarak adlandırdığı akarsu (Efrenk-Kızıldere-Müftü deresi) kenarında olmasından dolayı, Yumuktepe olarak bilinen höyüğü J. Garstang Yümüktepe olarak yazar. Eskiden halk arasında buraya Soğuksutepe denilmekteydi. Kent merkezinin kuzeybatısında üzeri çam ağaçlarıyla örtülü höyük hemen dikkati çeker. Anadolu'nun en eski yerleşimlerinden biri olan Yumuktepe ile ilgili ayrıntılı bilgiler, kitabın tarihçe bölümünde yer almaktadır. (Teoman, 1991 : 122)

Zephyrium

Mersin'in antik yerleşimi olarak kabul edilen Zephyrium kentine ait bilgiler çok azdır. Eski Halkevi (Günümüzdeki Kültür Merkezi) civarında yapılan temel kazılarında ve Çavuşlu Mahallesi'nde elde edilen bazı buluntular, eski Vilayet Konağı'nın (Günümüzde Sağlık Müdürlüğü) yapımı sırasında ortaya çıkan horasan duvarlar, mermerden yapılmış sütun ve sütun başlıkları, Mersin Müzesi'nde bulunan mermer Aslan başı ile devşirilmiş bazı mimari yapı elemanları, antik Zephyrium kentine ait arkeolojik belgeleri oluştururlar. Öte yandan 19. Yüzyılda Mersin'e gelen C. Texier, W.M. Leake gibi gezginler, yayınlarında burada gördükleri Zephyrium kentine ait kalıntılardın söz ederler. Örneğin V. Langlois, Pompeipolis'den Mersin'e geldiğinde: "Deniz kenarında evler vardır ve bu evlerin olduğu yerde eski bir kent harabesi bulunmaktadır ki, burası eski Zephyrium kentidir" diye yazar. (Uğur, 1989 : 84)

Anchiale (Karaduvar)

Kalıntıları, Mersin kentinin doğusunda olan bu antik yerleşim için Strabon, Aristobulos'u kaynak göstererek, Asur Kralı Sardanapal'ın Tarsus ile birlikte Anchiale'yi bir gün içinde inşa ettiğini yazar. Gezgin Coğrafyacı bu abartılı bilgi nakline devamla: " Sardanapal'in mezarının burada olduğunu ve sağ elinin parmaklarını şaklatır durumda bir taş heykelinin bulunduğunu ve Asur dilinde yazılmış bir kitabede" Anakyndarekses oğlu Sardanapal, Anchiale'yi ve Tarsos'u bir günde kurdu. Ye, iç, neşelen, çünkü diğer şeyler bunlar kadar değerli değildir" şeklindeki metnin, parmakların anlamını açıkladığını söyler. Khoirilos da bu yazıttan söz eder: "Bütün yediklerim, başı boş düşkünlüklerim ve aşktan aldığım zevkler hepsi benimdir; fakat bu sayısız nimetler geride kaldı".

Anchiale, MÖ 333 tarihinde Pers Kralı III. Darius ile yapmış olduğu ünlü Issos Savaşı'ndan hemen önce Alexander tarafından alınmıştır. Burada su kemerleri, yapı kalıntıları, bir höyük, Romalılar'dan kalma mozaikli bir hamam kalıntısı bulunmaktadır. (Kara, 1993 : 153)

Soli-Viranşehir (Soloi-Pompeipolis)

Mersin'in 14 km. batısında deniz kenarında bulunan Soloi antik kenti, MÖ 7. Yüzyılda Rodoslu koloniciler tarafından kurulmuş, kente güneş anlamına gelen Soloi adı verilmiştir. Darius (MÖ 521-485) zamanında, Kilikya'yı ele geçiren Persler için, Soloi önemli bir liman kenti olmuş ve adına sikke darbedilmiştir. Pers-Yunan Savaşları sırasında, MÖ 449 yılında Kilikya'yı bir süre işgal eden Atinalılar, Soloi'yi yönetim merkezi yapmışlarsa da, bir yıl sonra yapılan Kilyos Barışı ile burayı Perslere geri vermişlerdir. MÖ 333'de Asya seferine çıkan Alexander, Soloi'yi Pers işgalinden kurtarmıştır.

Filozof Chrysippos ile takım yıldızları ve fenomenler hakkında öğretici şiirler yazan matematikçi ve astronom Aratos, MÖ 3. Yüzyılda Soloi'de yaşamışlardır.

Soloi, Antik Çağlar'da Kıbrıs adası ve Mısır'a yapılan ticaretle zenginleşti. Kent Seleukhos Krallığı'nın son yıllarında Kilikya korsanlarının denetiminde kaldı. Roma yönetimi Akdeniz'deki korsan faaliyetlerine son vermek amacıyla, MÖ 64 yılında Pompeius'u görevlendirdi, İtalya'dan başlayarak, Yunanistan ve Kilikya'ya kadar olan bölgelerde korsan faaliyetlerine son vererek Soloi'ye geldi, burayı da korsanlardan temizledi. Yürüttüğü büyük operasyonun zaferi anısına, kenti yeniden imar ederek, adını Pompeipolis olarak değiştirdi.

Bizans döneminde, Hıristiyanlığın resmi din olarak kabul edilmesinin ardından, Soloi, piskoposluk merkezi yapıldı. Kent 527 yılında meydana gelen büyük yer sarsıntısıyla tamamen harap oldu. Yeniden inşa edilmeye çalışıldıysa da, bu yüzyıldan itibaren yoğunlaşan Sasani ve Müslüman Arap akınları nedeniyle, yeniden eskisi gibi imar edilmedi ve terk edildi. Bu nedenle ören yerine Viranşehir de denilmektedir.

Pompeipolis kentinde liman, sütunlu cadde, tiyatro, Roma hamamı, kent duvarları, nekropol, su kemeri gibi yapılar bulunmaktaydı. Günümüzde dağ kapısından deniz kapısına kadar uzanan korint başlıklı 200 sütunlu yoldan, 41 adet sütun ayakta kalmıştır. Bunlardan 33 adedi başlıklı olup, insan, kartal ve aslan kabartmaları ile süslenmiştir. Ayrıca liman, hamam kalıntısı ve bir su kemeri bu güne ulaşabilmiş kalıntılar arasındadır. Mersin Müzesi'nde kente ait eserler sergilenmektedir. Petersburg Hermitage Müzesi'nde, Bizans Dönemine ait bir kiliseden götürüldüğü anlaşılan altın ve gümüş objeler bulunmaktadır. (Soylu, 1989 : 119)

Bezm-i Alem Valide Sultan Çeşmesi

Mersin kentinin en eski İslami yapısıdır. Eski Cami'nin güneybatı köşesindedir. Üzerinde Sultan Abzülaziz'in tuğrası bulunan mermer kitabesine göre, Sultan Abdülaziz tarafından Sultan Abdülmecit'in annesi Bezm-i Alem Valide Sultan adına 1861 yılında deniz kenarında yapılmıştır. Üçgen alınlığı ve payeleri ile antik görünümde yöreye özgü, ilginç bir mimari sentezdir. 1964 yılında onarılmıştır. (Karakaş, 1992 : 154)

Eski Cami

Sultan Abdülmecit'in annesi Bezm-i Alem Valide Sultan adına 1870 yılında yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı, ahşap beşik çatılı, tek minareli cami 1901 yılında onarım görmüştür. (İnce, 1993 : 203)

Müftü Cami

Müftü derisinde Müftü köprüsünün yanındadır. Mersin'in eski camilerindendir. Müftü Emin Efendi tarafından 1884 yılında cami ve medrese olarak inşa edilmiştir. 19. Yüzyıl geç dönem barok tarzında süslemeli, tuğralı mihrabı vardır. (Akbaş, 1995 : 182)

Ulu Cami

1898 yılında Sultan II. Abdülhamit zamanında, Saydalı Abdülkadir Seydavi öncülüğünde halk tarafından yaptırılan eski Gümrük Meydanı'ndaki (Günümüzde Ulu Çarşı) Yeni Cami yıktırılmış, yerine büyük ve modern Ulu Cami inşa edilmiştir. Cami üç katlıdır. Zemin katta 2000 kişilik ibadet mekanı ve son cemaat yeri bulunmaktadır. Ayrıca bodrum katında 400 kişilik konferans salonu olan caminin, iç yüzeyinde ilk defa bu camide uygulanan rumi ve hatai desenli Kütahya çinisi ile profilli ve oymalı ahşap malzeme kullanılmıştır. İbadet mekanına giriş tavanında rumi desenli renkli malakari rölyef uygulanmıştır.

Mihrabı çini ve ahşap karışımıdır. Mukarnaslı alçıdan yapılmış olup, üst kavsarasının yüzeyi altın varak kaplanmıştır. 2 şerefeli iki minaresi vardır. (Akgündüz, 1991 . 72)

Avniye Camii

Minaresinin önceleri ahşap olması nedeniyle, Tahtalı Camii adıyla da bilinen yapı, Mahmut Şami-sümen tarafından bağışlanan arsa üzerinde 1898 yılında inşa edilmiştir. (Yıldız, 1992 : 198)

İtalyan Katolik Katedral Kilisesi

Sultan Abdülmecid tarafından 1853 yılında verilen bir fermana dayanılarak kilise mekanının inşaatına başlanmış ve yönetimi Capucins Rahiplerine verilmiştir. Günümüzde Uray Caddesi üzerinde bulunan saat kuleli kilise kompleksi, diğer birimlerine ile 1898 yılında bitirilmiştir.

Kesme kireç taşından avlulu anıtsal bir yapı olan İtalyan Katolik Kilisesi, Vatikan tarafından 1991 yılında İtalyan Katolik Katedral Kilisesi olarak değiştirilmiş ve güney, Güneydoğu Anadolu, Karadeniz bölgesi, Suriye, Irak, İran ve Rusya'daki Katolik kiliselere bağlanmıştır. Mersin ve yöresindeki Katolik cemaat için ibadete açıktır. (Özcan, 1991 . 191)

Arap Ortodoks Kilisesi

Atatürk Caddesi üzerinde bulunan Arap Ortodoks Kilisesi, Mersin'in ilk sakinlerinden, Dimitri ve Taunus Nadir tarafından bağışlanan arsa üzerinde 1878 yılında inşa edilmiştir. İbadete açıktır. (Erzen, 1993 : 136)

Hamamlar

Eski çağlardan beri, liman kentlerinde hamamların bulunması geleneği, 19. Yüzyıl Mersin kenti için de geçerliydi. Modern yapılaşma ve yaşam tarzı nedeniyle, tarihi hamamlar günümüzde kullanılmamaktadır. Bunlardan ayakta olanlar; Kiremithane Mahallesi'nde 1903 yılında yapılan Hadra hamamı, Hastane Caddesi yakınında Küçük hamam ile merkezde (Çarşı içinde) ticarethanelerin yer aldığı Büyük hamamdır. (Baysal, 1994 : 267)

Atatürk Anıtı

Kültür merkezinin önündeki alanda bulunan bronz anıt, 1944 yılında Heykeltıraş Kenan Yontuç tarafından yapılmıştır. (Erbil, 1998 : 149)

Refah Şehitleri Anıtı

II. Dünya Savaşı yıllarında 23 Haziran 1941 tarihinde, Mısır'a eğitim amacıyla gönderilen Türk ordusu mensuplarını taşıyan Refah gemisi, Mersin açıklarında bandırası bilinmeyen bir gemi tarafından torpillenerek batırıldı. Anıt, "Refah faciası" olarak bilinen bu olayda şehit olan 167 subay, astsubay ve erin anısına yaptırılmıştır. (Artan, 1994 . 168)

Mersin Yöresindeki Kaleler

Robert W. Edwards'ın yayınında ayrıntılı olarak ele alınan Kilikya kalelerinden bir kısmı, Mersin yöresinde bulunmaktadır. Askeri garnizon, gözetleme noktaları veya yerleşim amaçlı olan kaleler, çoğunlukla Bizans ve Kilikya Ermeni Krallıkları döneminde inşa edilmişlerdir.

Arslanköy Kalesi (Arslanköy'de), Belenkeşlik Kalesi (Soğucak'da), Çandır (Paparayn) Kalesi (Gözne'de), Dümbelek Kalesi (Arslanköy yolu üzerinde), Evciler Kalesi (Kızılbağ köyünde), Gözne Kalesi, Hebilli Kalesi, Hisar (Ziyarettepe) Kalesi (Kızılbağ köyü 7. Km kuzeyde), Kale (Mihrican Yaylası'nda), Kalegediği Kalesi (Fındıkpınarı), Tırmıl (Tumil/Gotbes) Kalesi Mersin hali doğusunda). (Gündüz, 1994 : 47)

İçel Müzesi

Kent merkezindeki Kültür Merkezi'nin doğu cephesindedir. Arkeolojik ve etnoğrafik eserler üç ayrı salonda teşhir edilmektedir. Taş eserlerin sergilendiği birinci salonda; Roma dönemine ait mermer insan başları, heykel ve steller ile anforalar yer almaktadır. Pişmiş kilden (Terracota) yapılmış terliksi formaki mezarlar, Pompeipolis antik kentinde bulunmuştur. İkinci salonda; Anadolu'nun en eski yerleşim merkezlerinden Yumuktepe ve Gözlükule kazılarından çıkarılan Yeni Taş, Bakır Taş ve Eski Tunç dönemlerine ait eserler sergilenmektedir. Bunlar iki kulplu kaplardır. Ayrıca Eski Tunç, Urartı, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait çeşitli çanak, çömlek, cam ve bronz eserler, bronz, gümüş ve altın sikkeler bu salonda sergilenmektedir.

MÖ 2. Bine ait kurşun figür, Hitit İmparatorluk dönemine ait mühürler dikkat çeken eserlerdir. Hayvan başlı gümüş, Urartu bilezikleri ve çeşitli dizi boncuklar, klasik ve Hellenistik Çağ'a ait Lechyos, Kylix ve Sigilatalar ile Roma dönemine ait çeşitli form ve büyüklükteki cam eserler, altın diadem ve küpeler sergilenmektedir. Etnoğrafik eserlerin bulunduğu üst kattaki üçüncü salonda; gümüş süs eşyaları, tespihler, işlemeli kadın elbiseleri, peşkirler, ağaç ve bakır eşyalar, kilimler, nazarlıklar ve tabanca, kama ve barutluklar yer almaktadır. Müze bahçesinde ise çeşitli dönemlere ait taş eserler ile Pithoslar sergilenmektedir. İçel müzesinde 999 sikke ve 446 etnoğrafik eser bulunmaktadır. (Çıplak, 1993 : 132)

Mersin Evleri

Mersin kenti ve liman ile ilgili bölümde verilen bilgilerde görüldüğü gibi, 150 yıllık geçmişi olan kentin ızgara planlı eski yerleşimi, tamamen 19. Yüzyıl yapılarından oluşmaktaydı. Özellikle 1970'li yıllardan sonra tarihsel kent dokusu üzerinde başlatılan beton ve çok katlı yapılaşmayla birlikte bunların pek çoğu yıkılmış, günümüzde özgün karakterini koruyan az sayıda tarihi konut ve işyeri kalmıştır.

Günsel Renda, F. Yenişehirlioğlu, F. Müderrisoğlu ve S. Alp'in metinleriyle 1995 yılında yayınlanan "Mersin Evleri" adlı kitapta ayrıntılı bilgi, çizim ve fotoğraflarla eski Mersin Evleri tanıtılmaktadır.

G. Renda: "Burada geleneksel kentlerde merkeze bağlanan ve birbiriyle kesişen dar ve çıkmaz sokakların yerini, limana dikey veya paralel uzanan geniş ferah sokaklar almıştır. Sıkışık, bitişik düzen evler yoktur, çünkü yeni kurulan bir kentte buna gerek duyulmamıştır.

Mersin'de bu kent dokusunu oluşturan evlerin ortak özellikleri vardır. Evler genellikle taştan yapılmıştır, bir veya iki katlı ve simetrik cephelidir; bazılarının altında dükkan veya depo yer alır; giriş sokaktandır. Geleneksel Osmanlı evleri arkalarındaki avlu ya da bahçeye yönelik yapılardı. Cepheler daha sağır, sade ve bezemesizdi. Sokak görüntüsüne açıklık sağlayan çıkmalı odalar bulunurdu. Mersin evlerinde ise cephelere önem verilmiştir. Simetrik görünüşlü cephelerde ana giriş, bazen kemerlerin için yer alan, bazen üçgen alınlıkta taçlandırılmış, iki yanı sütunlu kapılarla vurgulanmıştır. Lentolu ve söveli çift kanatlı pencerelerin yanı sıra, ikiz kemerli veya oval pencerelere ve mutlaka bunlarda yer alan panjurlu kepenkler sokak cephelerinin değişmez özelliğidir. Kuşkusuz, bu cephelere hareket kazandıran en özgün öğe, giriş üzerinde yer alan cumbalar ve balkonlardır. Bazen üçgen alınlıkta taçlanan alınlıklar, konsolların taşıdığı ahşap kapalı balkonları, demir şebekeli açık balkonları ile Mersin evleri, 19. Yüzyıl sonları konut mimarisinin tipik örnekleridir." (Anonim, 1995 : 153)

G. Renda bu evlerin Selanik, İskenderiye, Lazkiye, İzmir, Avalık gibi Akdeniz liman kentleriyle ortak özellikler gösterdiğine de dikkat çeker.

Yöre koşullarını iyi bilen A.Demirtaş'a göre yerleşim planı, bölgenin hava sıcaklığı ve nem durumu göz önüne alınarak denizden dağ eteklerine doğru uzanan cadde ve sokaklar halinde planlanmıştır. Bundan amaç, güney-kuzey doğrultusunda hava akımı koridorları oluşturulmasıdır. Sıcağı etkisiz hale getirmek amacıyla küçük pencereli, kesme taş duvarlı ve bitişik düzenli konutların ön veya arka yönlerinde küçük bahçe işlevi gören avlu bulunur. Buradaki tulumbadan ihtiyaç duyulan su çekilir ve etraftaki yeşilliklerin devamlılığı sağlanırdı.

Ş. Develi: "Evler genellikle tek katlıdır. İki katlı olanlar yığma taş yapılardı. Bunların üst katında cihannüma denilen yerde, sıcak yaz aylarında oturulurdu. Bağ bahçecilikle iştigal edenler, bahçe içinde yaptıkları huğ denilen evlerde yaşarlardı. Zenginlere ait büyük yapıların taşları, yelkenlerle Laskiyeden getirilmiştir." Diye yazar.

Mersin'de bazı tescilli evlerin restorasyonu yapılarak yeniden yaşama kavuşturulmuştur. Atatürk Müzesi, İçel Sanat Kulübü, Topaz Şirketleri ve Victoria Evi gibi bilinçli çalışmalar, restorasyon bekleyen diğer mimari yapılar için güzel bir örnektir.

Önceki
Önceki Konu:
Silifke
Sonraki
Sonraki Konu:
İçel

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Popüler Sayfalar: