Öğretmenliğin temelini teşkil eden terbiye hakkında büyük filozoflar psikologlar ve müelliflerin fikirlerinden bazılarını hatırlatmış olmakla bu etüde başlıyacağız.

Her ilim gibi terbiyenin temelleri de Milâttan evvelki Elen medeniyetinin parlak devirlerinde Yunanistanda atılmıştır. O zamanlar birbirine rakip site olan Atina ve İspartada birbirine zıt iki terbiye sistemi görülüyordu. Spor ve askerlik esaslarını gözönünde tutan amelî terbiye İs-partada tatbik edilirken Atinada da ideal zihin inkişafı esasları gözönünde bulunuyordu. O zamanlar Kisenof'un bile Atinalıların İsparta eğitimini tavsiye ediyordu. Eski Yunanistanda gençleri bu hedeflere götüren eğitim usullerine pedagoji ve bu eğitimini yapanlara da pedagog ismi verildiğinden Rönesanstan sonra Avrupalılar da ayni terimleri kabul ettiler. Hulâsa terbiyenin kaynağı olan eski Yunan filozoflarının pedagoji hakkındaki fikirlerini hulâsa etmek bile bu etüde sığmaz. Ancak bunların en büyüklerinden Eflâtun, Aristo ve Çiçeron'a şöyle bir temas edip geçeceğiz

Eflâtun; iyi bir terbiye, bedene ve ruha müstaid olduğu mükemmeliyeti veren bir tesirdir, diyor. Bugün için basit gelmekle beraber bu fikir, asırlar boyunca terbiyecilere rehberlik etmiştir. Meselâ birçok defalar yarı münevverlerin ağzından :

İstidatların inkişafı lâzımdır., tarzında uzun nutuklar dinlemişinizdir.

Aristo ise, Tabiatın başladığı her şeyi sanat ve terbiye tamamlar., demekle bugünkü modern terbiyeyi sezmiş gibi görünüyor. Devlet adamlarının en mühim vazifesi gençlerin terbiyesini organize etmek olmalıdır., demekle büyük , filozofun 2300 yıl evvel terbiyeye ne kadar kıymet verildiği anlaşılıyordu.

Çiçeron ise, terbiye bir çocuğu insanlığa yükselten bir sanattır, diyor. Bu fikir bugünkü anlayışımıza hiç uymaz. Muasır terbiyecilere göre çocuk başka bir âlemden büyükler âlemine intikal ediyor. İngilizler ve hele Amerikalıların bugün çocuğa verdikelri kıymeti izah etmeye kalkmak çok uzun sürer.

Ortaçağda, Hıristiyanlık ve slâmlığın zuhuru ile ter-

Ortaçağda, Hıristiyanlığın zuhuru ile terbiye müstebit usullerle mahvedildi, çocuklar demir bir pençe içine alındı. Mektepler bir zekâ katliamı yaparken anlaşılmadan ezberlenen Lâtince metinler hafızalarda tahrip ediliyordu. Garpta Hıristiyanlığın o korkunç taassubuna karşı İslâmlar daha toleranslı hareket ediyorlardı. Vakıa bizde de « Eti senin kemiği benim , Hocanın vurduğu yerde gül biter» . Babaların bile hocanın zulümünü tasvip eden halleri bize o devrin terbiye zihniyetini göstermektedir.

Nush ile yola gelmiyenî etmeli tekdir Tekdir ile uslanmıyanm hakkı kötektir.

Tarzında kaide vazeder gibi terbiye yolları hocalara telkin ediliyordu. Bütün bunların neticesi çocuklar mektepten de, hocadan da o kadar nefret ediyorlardı ki : o zamanın şairleri.

Yıkıldı mektebin sakfî

Yapıldı gönlü sübyanın. diye tarih düşürmek sureti ile bu malûmu ilân ediyorlardı.

Ortaçağın bütün bu muzlim düşünceleri meyanmda, İslâm - Türk filozofu Gazalinin terbiye hakkında şu fikirleri, titrek ışıklı bir kandil gibi aydınlatıcı oluyordu. (Çocuklar ana ve babasının yanında bir Tanrı armağanıdır. Çocuğun kalbi, her türlü nahoş tesirleri almıya müsait bir cevher parçasına benzer. İyiye alıştırılarak parlatılır, tersine alıştırılırsa karartılır) . Gibi sözleri daha asırlarca evvel söylenmesi enteresan değil midir? Fakat bu gibi münferit görüşlere ve sezişlere rağmen garpte kilise, şarkta medrese, taassup ananesiyle çocuğa bugünkü anlayışımızdan çok uzak bir terbiye tarzı tatbik ediliyordu. İndi ve keyfi usuller ile gençliği mahvediyorlardı.

Rönesansı müteakip her sahada olduğu gibi terbiyede de anlayış inkılâpları vuku buldu. İngiliz filozofu Beykm iskolâstik zihniyeti yıktığı zaman terbiyecilere de yeni yolu çizmiş oluyordu. Yeni çağğ terbiyecilerinin fikirlerini hulâsa etmek bu etüde sığmaz. Ancak bazılarından birer cümle zikretmekle bunlara temas etmiş olacağız.

Jan Jak Russo : Çocuk mektep için değil, mektep çocuk içindir., teorisini vazettikten sonra terbiye artık modern anlayış devresine girmiş oldu. Emil adlı beş ciltlik eserinde bu pedagog ilk defa olarak çocuğu anlamak dâvasını ortaya atıyor ve terbiye için

Tabiata göre insan yetiştirmek sanattır., diyordu. Ciz-vid terbiyesinin reaksiyonu ile fazla ileri giden aşağıda zikredeceğimiz bugünkü Amerikan, İngiliz terbiye sistemlerine uymıyan Russo, bugün bize biraz iptidaî görünürse de terbiye tarihindeki önemli rolü inkâr edilemez. Filozof Kant ise, terbiye için (İnsanın kabiliyetlerini muntazam ve mütenasip olarak uyandıran ve insanı kendisi için mukadder olan gayeye isal eden tesirleridir) diyerek terbiye için fazla ideal fikirlere saplanıyordu. Daha çok filozof, daha az terbiyeci olan Kant'ın bu sözleri kuvvetli, fakat pedagoji anlayışına uygun değildir.

Fihte'nin (hakiki hayata talebe yetiştiren ve ferdin melekelerini âhenktar bir surette tenmiye eden bir kuvvettir, tarzındaki tarifi de derli toplu değildir.

Herbert'in ( Faal bir ahlâkî seciye~temin etmek işidir, deyişi noksandır. Zira teorik inkişafları meskût geçmiş oluyor.

Ceymis Mil'in (Ferdi evvelâ kendisi, sonra hemcinr için mümkün o'duğu kadar saadet vasıtası yapmaktır ) sözlerinden herkesin ittifak etmesi mümkün değildir, bir defa saadetin ne olduğu hakkında filozoflar müttefik değildirler.

Spenser'in : ( Bizi mükemmel hayata hazırlıyan ) demesi de mükemmel hayat hakkında ayrı ayrı fikirlere malik olmamız dolayısiyle tamamlanmış bir izah sayılır.

Güyo'nun : ( Yeni nesilleri fert ve nevi için en şiddetli ,en verimli hayat şartlarına mazhar etmektir ) demesi ile bu pedagoji meselesini biyoloji ile izah etmeye kalkıyor. En kötü hayat şartları altında yetişen büyük adamlar için acaba Güyo ne cevap verebilir?

Aynştayn : ( Ferdin melekelerini çoğaltmak ve uyandırmak, hayatın esaslarını beslemek sanatıdır) demekle hatâya düşüyor. Çünkü ruhta ( Meleke yok üstünlük vardır ) . Yine melekelere saplanan Kondarse, (Her neslin moral ve düşünüş melekelerini besliyerek en ileri bir seviyeye yükseltmektir) diyor.

Frobel de : ( Zeki ve şuurlu olan insanı, malik olduğu hayat unsurları ile izah ve inkişafına sevk eden bir yoldur) diyerek Kondorsey'i teyit ediyor.

Taleyram bile : (însanı gerek nefsi, gerek başkası için müfit olabilecek bir hale getirmek fen midir ) diye pedagojiye sığmıyan bir diplomatlık yapıyor. Fakat FransızlaRIn büyük filozofu Dekart'ın şu sözleri (Bugünkü terbiye anlayışımıza uygun olmamakla beraber çok kuvvetlidir ) . Renne Dekar t diyor ki : Bir insanın iyi düşünmüş olması kâfi deiğldir. iyi bir fikir terbiyesi ile metodik düşünmeyi bilmesi şarttır. İngiliz filozofu Lok, terbiye için: (İnsanı cemiyete faydalı, mesleğinde maharetli ve faziletli bir duruma getiren yoldur., diyor.

Lok'a göre : Yüz insanda doksanda fazlası aldıkları tahsil ve terbiye sayesinde cemiyete afydalı, muzır veya fena olmuşlardır.

İngiliz filozofu Lok gibi, Fransız mütefekkiri Montes-kyö de terbiyenin önemini şu sözlerle hülâsa ediyor : ( Her devre mahsus hissiyatı muhafaza ve siyanet eden de bu hissiyatı mahv ve ziyana sebeb olan da o devrin pedagoji sistemidir, diyor. Terbiyenin kıymetini küçümsiyen mütefekkirler de vardır.

Büyük Fransız psikologu Rifo diyor ki: ( Terbiyenin tesiri hiçbir zaman mutlak değildir. Terbiye ancak mutavassıt tabiatlar ve seviyeler üzerine müessirdir ) .

Doktor Güstav ise : ( Terbiye meşruu gayri meşru hale getirmektir) diyerek bu işi pedagojiden psikolojiye intikal ettirmek istiyor.

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu