10/10/2014 17:00
TEMEL RUHSAL DEĞERLER:Mutluluk sanatının pek çok unsuru vardır. Gördüğümüz gibi, işe mutlu olmanın gerçek kaynaklarını anlamakla ve bu kaynakları geliştirmeyi temel alarak hayattaki önceliklerimizi belirlemekle başlamak gerekmektedir. İçsel bir disiplini, yıkıcı zihinsel tutumları söküp atma ve onların yerine, iyilik, hoşgörü ve bağışlayıcılık gibi olumlu, yapıcı zihinsel tutumları yerleştirme sürecini kapsar. Tam olarak tatmin edici bir hayat yaşamayı sağlayan etkenleri tanımlamayı, son unsur olan ruh-sallığı tartışarak sonuçlandırıyoruz.

Doğal olarak, ruhsallığı, din ile ilişkilendirmek gibi bir eğilim vardır. Dalai Lama'nın mutluluğa yaklaşımı, Budist bir rahip olarak gördüğü ve yıllar süren sert bir eğitimle şekillendirilmiştir. Ayrıca, seçkin bir Budist düşünür olarak kabul edilmektedir. Çoğu insan için, ona asıl yardımcı olan, karmaşık felsefi konuları kavrayışı değil, kişisel sıcaklığı, mizah duygusu ve hayata gerçekçi yaklaşımıdır. Konuşmalarımız boyunca, insan olması, bir Budist rahibi olmasından daha önemli oldu. Tıraş edilmiş kafasına ve kestane rengi elbisesine ve dini anlamda dünyadaki en seçkin şahsiyetlerden biri olmasına rağmen konuşmalarımızın genel havası sadece iki insanın aralarında sohbet etmesi, hepimizin paylaştığı sorunları aralarında tartışması şeklindeydi.

Ruhsallığın gerçek anlamını anlamamızda yardımcı olmak için Dalai Lama, ruhsallık ve din arasındaki farkları belirtmekle işe başladı:

"insan olarak potansiyelimizi değerlendirmenin ve içsel değişimin önemini anlamanın esas olduğuna inanıyorum. Bu, zihinsel gelişim diye adlandırılabilecek bir süreç sayesinde başarılabilir. Bazen ben bunu, hayatımızda ruhsal bir boyuta sahip olmak diye adlandırıyorum.

"Ruhsallığın iki seviyesi olabilir. Biri, dinsel inanışlarla ilgilidir. Bu dünyada, pek çok farklı topluluk, pek çok farklı düzen vardır. Dünya üzerinde beş milyar insan bulunmaktadır ve o kadar çeşitli yaklaşımlar vardır ki, bence kesinlikle beş milyar da farklı dine ihtiyaç vardır. Her bireyin, kendi zihinsel yapısına, doğal eğilimine, yetişmesine, inanışına, ailesine ve kültürel geçmişine en uygun ruhsal bir yola girmesi gerektiğine inanıyorum.

"Örneğin, Budist bir rahip olarak, Budizmi benim için en uygun din olarak görmekteyim. Benim için Budizm en iyisidir. Fakat bu, Budizm'in herkes için de en iyisi olduğu anlamına gelmez. Bu, açık ve seçiktir. Eğer, Budizm'in herkes için en iyi din olduğuna inansaydım, bu aptalca olurdu; çünkü insanlar farklıdır ve farklı zihinsel düzenlere sahiptirler. Dinin amacı insanlara yararlı olmaktır ve eğer sadece bir tek dinimiz olsaydı, bir süre sonra çoğu insana yararlı olmamaya başlayacaktı. Örneğin bir restoranda sadece tek bir yemek çıksa ” her gün, her öğünde ” bir süre sonra bu restoranın fazla müşterisi kalmazdı, insanlar, yiyeceklerde çeşitliliğe ihtiyaç duyarlar ve bunu taktir ederler çünkü bu yiyeceklerde farklı tatlar bulurlar. Aynı şekilde, dinlerdeki bu çeşitliliği de takdir etmeli ve bu konuda geniş bir değerlendirme yapmalıyız. Bazı insanlar, Museviliğin, Hıristiyan geleneğinin ya da İslam geleneğinin kendileri için en uygunu olduğunu düşünebilirler. Bu nedenle, dünyadaki tüm farklı büyük dini geleneklerin değerlerini kabul etmeli ve saygı göstermeliyiz.

"Tüm bu dinler, insanlığın yararına büyük katkılarda bulunabilirler. Hepsi de bireyi daha mutlu bir insan ve dünyayı da daha iyi bir yapmak için düzenlenmiştir. Bununla beraber, bir dinin dünyanın daha iyi bir yer olabilmesinde etkili olabilmesi için, o dine mensup kişinin de o dinin öğretilerini ciddi bir şekilde uygulamasının önemli olduğunu düşünüyorum. Kişi, dinsel öğretileri kendi

hayatının içine dahil etmelidir, böylece onları içsel bir güç kaynağı olarak kullanabilir. Kişi, dinin düşünceleri hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmalı ve bu bilgiler sadece entelektüel seviyede kalmamalı, onları içsel deneyimlerinin bir parçası yapmalıdır.

"Kişinin, tüm farklı dinler için derin bir saygı duyabileceğine inanıyorum. Diğer dinlere saygı duymanın nedenlerinden biri, tüm bu geleneklerin, insanların davranışlarına hükmeden ve olumlu etkileri olan ahlaki bir iskelet sağlamalarıdır. Örneğin, Hıristiyan geleneğinde, Tanrı'ya inanmak, kişinin davranışlarına ve hayat tarzına hükmedebilecek uygun ve açık, seçik bir ahlaki iskelet sağlamaktadır. Bu, çok etkili bir yaklaşım olabilir çünkü kişinin Tanrı ile olan ilişkisinde belli bir içtenlik vardır ve kişinin, kendini yaratan Tanrı'ya olan sevgisini kanıtlamasının yolu da dostlarına sevgi ve sevecenlik göstermesidir.

"Diğer dinlere saygı göstermek için pek çok benzer neden olduğuna inanıyorum. Tabii ki, büyük dinler, yüzyıllar boyunca milyonlarca insana olağanüstü yararlarda bulunmuştur. Şimdi bile, milyonlarca insana yararlı oldukları, insanların bu farklı dini geleneklerden ilham aldığı açıktır. Gelecekte de, bu farklı dini geleneklerin gelecek nesillere ilham vermeye devam edeceği bir gerçektir. Bu nedenle, bu gerçeği anlamak ve diğer dinlere saygı göstermek çok, çok önemlidir.

"Karşılıklı saygıyı güçlendirmenin yollarından biri, farklı dini inanışlar arasında daha yalcın bağlar, kişisel bağlar kurmaktır. Son birkaç yıl içinde, örneğin Hıristiyan cemaati ve Yahudi cemaati ile tanışıp diyalog kurmaya çalıştım ve sanırım bu çaba gerçekten olumlu sonuçlar getirdi. Bu tür yakın ilişkiler sayesinde, bu dinlerin insanlığa yaptıkları yararlı katkılar hakkında bir şeyler öğrenebilir ve diğer dinlerin yararlı yanlarını görebiliriz. Hatta, kendi çalışmalarımıza uygulayabileceğimiz yöntem ve teknikler keşfedebiliriz.

"Yani, çeşitli dinler arasında yakın bağlar kurmamız gerçekten önemlidir; bu sayede insanlığın yararı için birlikte çaba gösterebiliriz. İnsanlığı bölen pek çok şey, dünyada pek çok sorun vardır. Din, dünyadaki kavga ve acıları azaltmak için bir çare olmalıdır, bir başka kavga sebebi değil.

"Sık sık, insanların hepsinin eşit olduğunun söylendiğini duyarız. Bununla, herkesin açıkça mutlu olma isteği duyduğunu kastederiz. Herkesin, mutlu olmaya ve herkesin çektiği acıyı yenmeye hakkı vardır. Eğer, bir insan herhangi bir dinsel gelenek sayesinde mutluluk ya da bir yarar sağlıyorsa, o zaman başkalarının hakkına saygı duymalıdır; bu nedenle büyük dini geleneklerin tümüne saygı duymayı öğrenmemiz gerekir. Bu açıktır."

Dalai Lama'nın bir hafta boyunca Tucson'da halka hitabet yaptığı konuşmalarda, karşılıklı saygı, iyi niyetli bir düşünceden de öte bir şeydi. Dinleyiciler arasında değişik dini geleneklerden gelen insanlar da vardı ve Hıristiyan kilisesini temsil eden kalabalık bir grup da buna dahildi. Dini gelenekler arasındaki farklılıklara rağmen, barış dolu ve uyumlu bir hava salona yayılmıştı. Açık bir şekilde hissedilmekteydi. Tabii ki öğrenme hevesi de vardı ve Budist olmayanlar, Dalai Lama'nın günlük ruhsal uygulamalarını büyük bir merak duyuyorlardı. Sonunda bu merak dinleyicilerden birinin şu soruyu sormasına neden oldu:

"Budizm'de olsun, diğer dinlerde olsun dua etmenin önemi vurgulanmaktadır. Dua etmek ruhsal bir hayat sürmek için neden önemlidir?"

Dalai Lama şöyle yanıt verdi: "Sanırım dua etmek, öncelikle, derinlerde sakladığınız ilkeleri ve inançları size her gün hatırlatan bir şeydir. Ben de, her sabah bazı Budist mısraları tekrar ederim. Bu mısralar, dua olarak kabul edilebilirler fakat aslında bana bazı şeyleri hatırlatmaktadırlar. Başkalarıyla nasıl konuşulacağı, diğer insanlarla nasıl anlaşılacağı, günlük hayattaki sorunlarla nasıl başa çıkılacağı gibi şeyleri hatırlatırlar. Yani, yaptığım uygulamaların büyük bölümü bazı şeyleri hatırlamayı kapsamaktadır; sevecenlik, bağışlayıcılık gibi şeylerin önemini gözden geçiririm. Tabii İd, gerçekliğin doğası hakkında Budist meditasyonları ve ayrıca hayal gücü kullanılarak yapılan bazı çalışmaları da içermektedir. Günlük çalışma -ve duaları acele etmeden sükunetle yaptığımda dört saat kadar sürmektedir. Bu gayet uzun bir süre."

Günde, dört saati dua için ayırma düşüncesi bir başka dinleyicinin soru sormasına neden oldu: "Ben, çalışan ve küçük bir çocuğu olan bir anneyim, çok az boş vaktim var. Çok

meşgul olan biri bu tür dua ve meditasyonlar için nasıl zaman bulabilir?"

Dalai Lama, "Ben bile, eğer istersem, zaman yokluğundan şikayet edebilirim," diye belirtti. "Çok meşgul bir insanım. Gene de eğer uğraşırsanız biraz zaman bulabilirsiniz; örneğin, sabah erken saatlerde. Sonra, hafta sonları olabilir. Eğlenceden biraz fedakârlık edebilirsiniz," güldü. "En azından, günde, yarım saat olabilir. Ya da biraz daha uğraşırsanız; diyelim ki, sabahları yarım saat ve akşamları yarım saat zaman bulabilirsiniz. Eğer bu konuda gerçekten düşünürseniz, belki de biraz zaman ayırmak için bir yol görebilirsiniz.

"Eğer ruhsal çalışmaların gerçek anlamı üzerinde ciddi bir şekilde düşünürseniz, bunun zihninizin, tavırlarınızın ve psikolojik ve duygusal tutum ve sağlığınızın gelişimi ve eğitimi ile ilgili olduğunu görürsünüz. Ruhsal çalışmadan anladığınızı, dua okumak ve şarkı söylemek gibi bazı fiziksel veya sözlü eylemlerle sınırlandırmamalısınız. Eğer ruhsal çalışmadan anladığınız sadece bu eylemlerle sınırlı ise o zaman tabii ki özel bir zamana, çalışmanızı yapabilmeniz için özellikle ayrılmış bir zamana ihtiyacınız olur; çünkü hem yemek pişirmek gibi günlük işlerinizi yapıp hem de mantra okuyamazsınız. Bu, çevrenizdeki insanlar için çok rahatsız edici olabilir. Bununla beraber, eğer ruhsal çalışmayı gerçek anlamında anlarsanız o zaman günün yirmi dört saatini, çalışmanız için kullanabilirsiniz. Gerçek ruhsallık, herhangi bir gamanda uygulayabildiğinizi zihinsel bir tutumdur. Örneğin, eğer kendinizi birisine hakaret etme eğilimi içinde bulursanız, sizi bunu yapmaktan alıkoyacak önlemleri hemen alabilirsiniz. Benzer şekilde, eğer denetiminizi kaybettiğiniz bir durumla karşılaşırsanız, hemen şöyle düşünebilirsiniz: "Hayır, bu uygun bir yol değil." Bu, gerçek bir ruhsal çalışmadır. Bu açıdan baktığınızda daima zamanınız vardır.

"Bu, bana Tibetli Kadampa ustalarından birini, Potowa'nın dediklerini hatırlattı, ona göre, belli ölçüde bir içsel dengeye ve anlayışa sahip bir meditasyon uygulayıcısı için yaşadığı her olay, her deneyim bir tür öğretidir. Bu, öğrenme deneyimidir. Bence bu çok doğrudur.

"Bu açıdan bakıldığında, TV ve sinemadaki şiddet ve seks dolu rahatsız edici sahnelerin bile, aşırıya kaçan zararlı etkilerini akılda tutmak ve böyle görmek mümkündür. O zaman, bu görüntüden tamamen bunalmak yerine bu sahneleri, denetim altına alınmamış olumsuz duyguların zararlı doğasının belirtileri olarak görebilir ve böyle bir ders çıkartabilirsiniz."

Fakat, A Takımı ya da Melrose Place gibi dizilerden bir şeyler öğrenmek de bir meseledir. Bununla beraber, bir Budist olarak Dalai Lama'nın kişisel ruhsal sistemi, Budist yoluna özgü özellikleri içermektedir. Günlük uygulamalarını anlatırken örneğin, gerçekliğin doğası hakkındaki Budist meditasyonlardan ve hayal gücünün kullanıldığı bazı çalışmalardan bahsetmiştir. Her ne kadar bu tartışmanın çerçevesi içinde bu çalışmalardan rastgele bahsetmiş olsa da, yıllar boyunca onun bu konulardan uzun uzadıya bahsettiğini de duydum; konuşmaları herhangi bir konuda şimidiye dek duyduğum en karmaşık tartışmaları içermekteydi. Gerçekliğin doğası hakkındaki konuşması labirent gibi çapraşık felsefi tartışmalarla ve incelemelerle doluydu; Tantrik imgelemi (vizüalizasyon) tanımlaması hayal edilemeyecek kadar anlaşılması güç ve ileri düzeydeydi; meditasyonların ve hayal kurma yönteminin amacı, kişinin hayal dünyasında evrenin holografik bir haritasını kurmaktı. Hayatı boyunca bu Budist meditasyonları uygulamıştı. Aklımda bu düşünce varken ve çabalarının devasa genişlikteki sahasını bildiğim için ona şu soruyu sordum:

"Bu ruhsal çalışmaların günlük hayatınız üzerindeki işlevsel yararlarını veya etkilerini anlatabilir misiniz?"

Dalai Lama, bir kaç dakika sessiz kaldı, sonra yavaşça yanıt verdi: "Her ne kadar kendi deneyimlerim çok az olsa da, aldığım Budist eğitim sayesinde, zihnimin kesinlikle çok daha sakin olduğunu söyleyebilirim. Bu kesin." Gülerek devam etti. "Değişim aşamalı olarak, belki santim santim olsa da, kendime ve başkalarına karşı tavrımda bir değişiklik oldu. Bu değişimin kesin nedenlerini göstermek zor olsa da, bunun, gerçekliğin temel doğasını tam olarak olmasa da belli bir şekilde hissetme ya da anlamaktan, ayrıca geçici olmak, acı dolu doğamızı, sevecenliği ve alturizmin değeri gibi konuları düşünmekten ileri geldiğini düşünüyorum.

"Örneğin, Tibet halkına büyük zararlar veren Komünist Çinlileri düşündüğümde, Budist eğitimimin bir neticesi olarak işkenceciler için bile belli bir şefkat ya da sevecenlik duyarım çünkü işkencecinin aslında başka olumsuz etkenler tarafından zorlandığını anlarım. Tüm bunlar ve Bodhisatva yeminim nedeniyle, bir insan canavarca işler yapmış bile olsa, bu canavarlıklarından dolayı kötü şeyler yaşamaları ya da hiç mutlu olmamaları gerektiğini düşünmem. Bodhisatva yemininde, ruhsal eğitim gören kişi, bir Bodhisatva olma isteğini belirtir. Bodhisatva, "aydınlanmış savaşçı" diye çevrilebilir; o, sevgi ve sevecenlik olmaksızın, Bodhisitta'yı kavramıştır. Bodhisitta, tüm canlılara yararlı olmak ama-nim bu tutumu geliştirmeme yardımcı oldu; çok yararlı olduğu için doğal olarak bu yemini çok severim.

"Bu bana, Namgyal Manastırı'nda yaşayan yaşlı şarkıcı ustayı hatırlattı. Siyasi bir suçlu olarak Çin hapishanelerinde ve çalışma kamplarında yirmi yıl geçirdi. Bir keresinde ona, hapisteyken karşılaştığı en zor durumun ne olduğunu sormuştum. Şaşırtıcı bir şekilde, en büyük tehlikenin Çinliler için sevecenliğini kaybetmesi olduğunu düşündüğünü söylemişti!

"Böyle pek çok hikaye vardır. Örneğin, üç gün önce, yıllarını Çin hapishanelerinde geçirmiş bir keşişe rastladım. Bana, 1959'daki Tibet ayaklanmasında yirmi dört yaşında olduğunu söyledi. O sırada, Norbulinga'daki Tibet güçlerine katılmış. Çinliler tarafından yakalanmış ve üç kardeşi ile birlikte hapse atılmış, kardeşleri hapiste öldürülmüşler. Diğer iki kardeşi de öldürülmüş. Sonra ailesini çalışma kampında kaybetmiş. Fakat bana, hapisteyken, o zamana dek yaşadığı hayat üzerinde düşündüğünü ve tüm hayatını Drepung Manastırı'nda bir keşiş olarak geçirmiş olsa bile o zamana dek iyi bir rahip olamadığını fark ettiğini söyledi. Aptal bir rahip olduğunu düşünmüş. O anda, hapisteyken, gerçekten iyi bir rahip olmaya yemin etmiş. Budist çalışmaların sonucunda, zihni eğitmek sayesinde, fiziksel acı çekiyor olsa bile zihinsel olarak çok mutlu kalmaca başarabilmiş. İşkence görse de, çok kötü dayak yese de yaşamını sürdürmeyi başarmış ve bunu geçmişteki olumsuz Karmasının temizlenmesi olarak görerek kendini mutlu hissetmiş amacıyla tam bir Aydınlanma'ya ulaşma arzusu olarak nitelenen zihinsel bir durumdur. Aydınlama arzusu kendiliğinden ve gerçek olmalıdır.

"Bu tür örnekler sayesinde, kişi, ruhsal çalışmaları günlük hayatının içine dahil etmenin değerini gerçekten takdir edebilir."

Böylece, Dalai Lama, daha mutlu bir hayat yaşamanın son unsurunu yani ruhsal boyutu da anlattıklarına eklemiş oldu. Budha öğretisi sayesinde, Dalai Lama ve başka pek çok kişi, hayatın bazen getirdiği acı ve ıstıraba dayanmalarını ve hatta dönüştürmelerini sağlayan anlamlı bir yapı bulmuşlardır. Dalai Lama'nın belirttiği gibi, dünyadaki büyük dini geleneklerin her biri, kişinin daha mutlu bir hayata ulaşması için aynı fırsatları sunmaktadır. Büyük ölçüde bu dinler tarafından ortaya konan inancın gücü, milyonların hayatıyla iç içe geçmiştir. Bu güçlü dini inanç, sayısız insana zor zamanlarda destek olmuştur. Bazen, çok sessiz yollardan bazen de insanı değiştiren derin deneyimler yoluyla etkili olmuştur. Her birimiz, hayatımızın bir döneminde, kuşkusuz bu gücün ailemizden biri, bir dost ya da bir tanıdık üzerinde etkili olduğuna şahit olmuşuzdur. İnancın gücünden destek almak hakkındaki örneklere önceki sayfalarda rastlayabilirsiniz. Sıradan bir insan olduğu halde 1985'de bir sabah Beyrut'ta sokak ortasında aniden kaçırılan Terry Anderson örneği pek çoğumuza tanıdık gelecektir. Üzerine bir örtü atılmış, bir arabaya atılmış ve sonraki yedi yıl boyunca, köktendinci aşırı uçta Islami bir grup olan Hizbullah'ın elinde rehin olarak tutulmuştur. 1991'e dek, nemli ve pislik içindeki bodrum kadarında ve daracık hücrelerde hapis tutulmuş, uzun süreler boyunca gözleri bağlı ve zincirli kalmış, düzenli olarak dövülmeye ve kötü koşullara dayanmak zorunda kalmıştır. Sonunda serbest bırakıldığında, dünyanın gözleri onun üzerine çevrilmiş ve karşısında ailesine

ve hayatına kavuştuğu için son derece sevinçli fakat şaşırtıcı bir şekilde çok az acı çeken ve kendisini kaçıranlara karşı nefret duymayan bir insan bulmuştur. Gazeteciler ona, bu dikkate değer gücünün kaynağını sorduklarında, inancı ve duayı zorluklara ve işkencelere dayanmasına yardımcı olan etkenler olarak tanımlamıştır.

Dünyada, dini inancın, zor zamanlarda somut bir şekilde yardımcı olduğunu gösteren örneklere fazlasıyla rastlanmaktadır. Son araştırmalar, dinsel inanışın daha mutlu bir hayat yaşamaya katkıda bulunduğunu doğrulamaktadır. Bağımsız araştırmacılar ve anket organizasyonları (Gallup şirketi gibi) tarafından yürütülen bu araştırmalar, dini inancı güçlü olan kişilerin, dini inancı olmayan insanlara oranla daha sık olarak kendilerini mutlu hissettiklerini ve yaşadıkları hayattan tatmin olduklarını rapor etmektedirler. Araştırmalar, inancın sadece kişinin kendini iyi hissetmesine neden olduğunu değil, ayrıca güçlü bir dini inancın insanlara kritik durumları ve travmatik olayları adatmada ya da başa çıkmada yardımcı olduğunu göstermiştir. Ek olarak istatistikler, dini inancın güçlü olduğu ailelerde genellikle, ihmal, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı ve yıpranmış evliliklere daha az rastlanıldığını göstermektedir. Hatta inancın, insanların bedensel sağlıklarına - ciddi rahatsızlıkları olan kişilere bile - yararlı olduğunu savunan bazı deliller vardır. Güçlü dinsel inançlar, düşük ölüm oranları ve sağlığın iyi olması arasında sağlam bir bağ olduğunu saptayan yüzlerce bilimsel ve epidemiyolojik araştırma bulunmaktadır. Bir araştırmada, dini inanışları güçlü olan yaşlı kadınların, dini inanışı daha zayıf olan kişilere oranla daha uzun yaşadıkları ve ameliyat sonrası daha az depresyona girdikleri gözlenmiştir. Pitsburgh Tıp Fakültesi'nden Ronna Casar Harris ve Mary Amanda Dew tarafından yapılan bir araştırmada, kalp nakli ameliyatı geçirmiş ve inançları güçlü olan hastaların ameliyat sonrası süreçte daha az zorluk çektikleri ve daha uzun dönemli incelemelerde de bedensel ve duygusal açıdan daha sağlıklı oldukları bulunmuştur. Dartmouth Tıp Okulu'nda, Dr. Thomas Oxman ve meslektaşları tarafından yapılan bir başka araştırmada, elli yaşın üzerinde olup da, koroner arter ya da kalp kapakçığmdaki rahatsızlık nedeniyle açık kalp ameliyatı geçiren ve dini inançları güçlü olan hastaların yaşamlarını sürdürme şanslarının dini inançları güçlü olmayan hastalara oranla üç kat fazla olduğu görülmüştür.

Dini inancın güçlü olmasının yararları, bazen belli bir dinin doktrinlerinden ve inanışlarından ileri gelir. Örneğin, pek çok Budist, acılarına, Karma doktrinine sağlam bir inanç duymaları sayesinde dayanmaktadırlar. Aynı şekilde, sarsılmaz bir şekilde Tanrı'ya inanan insanlar, her şeyi bilen ve sevgi dolu bir Tanrı'ya inanmaları sayesinde çok büyük zorluklara bile karşı koyabilmektedirler; o Tanrı ki, belki yaptıkları şu anda bizim için anlaşılmaz olsa da Bilgeliği içinde, sonuçta bizim için duyduğu sevgiyi gösterecektir. İncilin öğretilerine olan inançları sayesinde Romalılar 8:28 gibi bölümlerde güvenliği bulabilmektedirler: "Her şey, Tanrı'yı sevenlerin iyiliği için, Onun tasarladıklarını kabul edenler için beraberce çalışır."

Her ne kadar, inançlı olmanın ödülü bazen, belli dini geleneğe ait doktrinlere dayanmaktaysa da, ruhsal hayatın diğer güç verici özellikleri vardır ve bu özellikler tüm dinler için geçerlidir. Herhangi bir dini gruba mensup olmak, bir şeye ait olma duygusu verir, toplumsal bağlar yaratır, o dinin diğer mensupları ile sağlam bir bağ kurulmasını sağlayabilir. Kişinin başkalarıyla ilişkiler kurabileceği bir ortam sağlar. Ve kişiye bir kabullenme duygusu kazandırır. Güçlü bir dini inanç, kişinin

hayatına anlam katan bir amaç verebilir. Bu inanışlar, zorluklar, acılar ve ölüm karşısında umut verir. Hayatın günlük sorunları ile bunaldığında kişinin olaylara kendi dışından, ebedi bir bakış açısı ile bakmasına yardımcı olur.

Herhangi bir dinin öğretilerini uygulamayı seçen kişiler için bu olası yararların hepsi geçerli olsa da, dinsel bir inanca sahip olmanın tek başına mutluluğun ve barışın garantisi olmadığı açıktır. Örneğin, Terry Anderson bir hücrede zincirlenmiş olarak oturup dini inanca bağlılığın en iyi örneğini sergilerken, hücresinin hemen dışında süre giden şiddet ve nefret ise dini inanca bağlılığın en kötü örnekleri oluşturmaktaydı. Lübnan'da yıllar boyunca, Müslüman tarikadar, Hıristiyanlar ve Yahudiler ile savaştı, her iki taraf da şiddet ve nefret duyguları ile doldu ve sonuçta inanç adına, dile getirilemeyecek canavarlıklar yapıldı. Bu eski bir hikayedir ve tarih boyunca çok sık anlatılmış ve modern dünyada çok sık yaşanmıştır.

İhtilaf ve nefret yaratma potansiyelinden dolayı, dinsel kurumlara inancı kaybetmek çok kolaydır. Bu, Dalai Lama gibi dini şahsiyetlerin, dinsel inanışlarına ya da dine inanıp inanmadığına bakılmaksızın, herkes tarafından mutluluğu artırmak için kullanılması amacıyla ruhsal hayata ait unsurları damıtmaya çalışmasına yol açmıştır.

Bu nedenle, Dalai Lama sesinde tam bir ikna gücü ile, tartışmasını gerçekten ruhsal bir hayat hakkındaki görüşünü aktararak sonuçlandırmıştır:

"Hayatımıza ruhsal bir boyut getirmekten bahsederken, dini inançlarımızı ruhsallığın bir aşaması olarak tanımladık. Herhangi bir dine inanıyorsak, bu iyidir. Fakat dini bir inanışımız olmasa bile, gene de kendi yolumuzu bulabiliriz. Hatta bazı durumlarda daha iyi bir yol bile bulabiliriz. Fakat bu bizim kendi kişisel hakkımızdır; eğer inanmayı istiyorsak, iyi! Eğer istemiyorsak, bu da iyi. Fakat, bir başka ruhsallık aşaması daha vardır. Ben bunu temel ruhsallık diye adlandırıyorum; yani, insanlığın temel özellikleri olan iyilik, nezaket, sevecenlik ve önem verme. İster inançlı biri olalım ister inançsız biri, bu tür bir ruhsallık önemlidir. Ben şahsen, bu ikinci ruhsallık aşamasını, ilkinden daha önemli kabul ediyorum; çünkü bir din ne kadar mükemmel olursa olsun, gene de sınırlı sayıda insan tarafından, insanlığın bir kısmı tarafından uygulanabilir. Fakat insan olduğumuz, insanlık ailesinin üyesi olduğumuz sürece, her birimizin temel ruhsal değerlere ihtiyaç duyarız. Bunlar olmadan, insanın hayatı sert ve çok kuru kalır. Bunun sonucunda, hiçbirimiz mutlu bir insan olamayız, ailemiz acı çeker ve tabii ki toplum da daha sorunlu olur. Yani, bu tür temel ruhsal değerleri geliştirmek son derece önemlidir.

"Bu temel ruhsal değerleri geliştirmeye çalışırken, bu gezegendeki diyelim ki beş milyar insanın belki de bir ya da iki milyarının samimi, gerçekten inançlı kimseler olduklarını hatırlamamız gerekir. Tabii ki, samimî inananlar derken, örneğin, ailesi Hıristiyan olduğu için "Ben Hıristiyanım" diyen fakat günlük hayatında Hıristiyan inancı üzerinde çok düşünmeyen ya da uygulamayan kişileri hesaba katmıyorum. Bu insanların dışında, samimi bir şekilde dininin öğretilerini uygulayan belki bir milyar civarı insan olduğuna inanıyorum; bu da, dört milyar insanın, yani dünyadaki insanların büyük çoğunluğunun, dini inancının olmadığı anlamına gelir. Öyleyse, hâlâ bu çoğunluk için, belli bir dine dahil olmayan dört milyar insanın hayatını iyileştirmeye yarayacak bir yol bulmak zorundayız; bu yol, herhangi bir dinleri olmasa da onların iyi insanlar, ahlaklı kişiler olmalarına yardımcı olmalıdır. Burada, eğitimin çok önemli olduğuna inanıyorum. Eğitim, insanların içine sadece dini konuları sokmak yerine sevecenliği, iyiliği ve benzeri iyi özellikleri damla damla akıtabilir. Sanırım, önceden, insanın sıcak, sevgi dolu ve sevecen olmasının, bedensel sağlığı, mutluluğu ve zihinsel barışı için öncelikli olarak önemli olduğundan uzun uzadıya konuşmuştuk. Bu, çok işlevsel bir konudur, dini bir kuram ya da felsefi bir spekülasyon değildir. Olayın anahtarıdır. Ve sanırım aslında, farklı geleneklerdeki tüm dinsel öğretilerin de esasıdır. Fakat, herhangi bir dini izlememeyi seçenler için son derece önemlidir. Bence, bu insanları eğitebilir ve hiçbir dine inanmamanın yanlış olmadığını fakat iyi, duyarlı bir insan olmanın, daha iyi ve mutlu bir dünya için sorumluluk ve kararlılık duymanın gerekli olduğunu akıllarına sokabiliriz.

"Genel olarak, dini ya da ruhsal yolunuzu dış görünüşünüzle işaret etmeniz mümkündür; örneğin belli elbiseleri giyebilir ya da evinizde bir türbe ya da sunak bulundurabilir ya da dualar okuyabilir ve ilahiler söyleyebilirsiniz. Bunu dışsal olarak göstermenin yolları vardır. Bununla beraber, bu uygulamalar ya da hareketler, temel ruhsal değerlere dayanan gerçek bir ruhsal yolda yürümekte ikinci derecede önemlidir çünkü kişi çok olumsuz bir zihinsel tutum beslediği halde tüm bu dışsal dini tavırları devam ettirmesi mümkündür. Sevecenlik, hoşgörü, bağışlayıcılık, ilgili olmak gibi erdemli zihinsel tutumların ve özelliklerin hepsi, gerçek Dharma ya da gerçek ruhsal özelliklerdir; çünkü tüm bu içsel özellikler, hastalıklı duygularla veya olumsuz zihinsel tutumlarla bir arada olamaz.

"Kişinin, zihnine içsel bir disiplin kazandırmak için bir eğitime girişmesi ya da bir yöntemi uygulaması, dini hayatın esasıdır. İçsel disiplinin amacı bu olumlu zihinsel tutumları geliştirmektir. Bu nedenle, kişinin ruhsal hayat yolunda ilerlemesi, onun bu içsel disiplini, eğitilmiş zihinsel durumu kazanıp kazanmadığına ve bu zihinsel durumu, günlük hayatındaki hareketlerine aktarıp aktaramadığına bağlıdır.

Dalai Lama, Tibet davasının önemli destekleyicileri olan ve bağışta bulunan bir grup insan onura verilen küçük bir resepsiyona katılmak zorundaydı. Resepsiyonun verildiği salonun dışında, onu görmek için büyük bir kalabalık birikmişti. Onun gelmesine yakın, kalabalık çok yoğunlaşmıştı. Kalabalık arasında, o hafta birkaç kez görmüş olduğum bir adamı gördüm. Yaşını tahmin etmek zordu, fakat yirmili yaşların ortalarında, belki otuzlu yaşların başlarında olduğunu tahmin ediyordum; uzun ve çok ince yapılı biriydi. Perişan görüntüsüyle göze çarpsa da, benim dikkatimi yüzündeki ifade çekmişti; bu ifadeyi hastalarımda sık sık görmüştüm: sinirli, son derece depresif ve acı dolu. Ağzının kenarındaki kaslarda tekrarlayan, istemsiz hafif hareketler farkettim. "Tardif diskinesia" diye sessizce teşhiste bulundum. Bu, antipsikotik ilaçların sürekli olarak kullanımının neden olduğu sinirsel bir durumdu. O anda, "zavallı çocuk," diye düşündüm ve onu çabucak unuttum.

Dalai Lama geldiğinde, kalabalık yoğunlaştı ve onu selamlamak için öne doğru ilerledi. Çoğu gönüllü olan güvenlik ekibi, ilerleyen kalabalığı geri tutmak ve resepsiyonun verileceği salona giden yolu açmak için mücadele ediyordu. Daha önce gördüğüm sorunlu genç adam, şimdi yüzünde şaşırmış bir ifadeyle, kalabalığın önüne doğru çünkü ve güvenlik ekibinin açüğı yolun kenarını ittirdi. Dalai Lama ilerlerken, adamı fark etti, güvenlik ekibinin elinden kurtardı ve onunla konuşmak için durdu. Adam önce ürktü ve sonra Dalai Lama ile çok hızlı bir şekilde konuşmaya başladı; o da genç adama bir kaç kelimeyle karşılık veriyordu. Ne dediklerini duyamıyordum, fakat adamın konuştukça daha da alt üst olduğu görülebiliyordu. Adam bir şeyler söylüyordu, fakat Dalai Lama yanıt vermek yerine adamın ellerini kendi elleri arasına almış, nazikçe tutuyordu ve birkaç dakika boyunca sadece orada sessizce durarak başını salladı. Adamın ellerini tutup gözlerine bakarken, çevresindeki kalabalığın farkında değilmiş gibi görünüyordu. Birdenbire, acı dolu ifade ve alt üst olmuş görünüm adamın yüzünden silindi ve yanaklarından aşağı yaşlar boşanmaya başladı. Her ne kadar, yüzünde beliren ve yavaşça yayılan gülümseme zayıf da olsa, adamın gözlerinde bir rahatlama ve memnuniyet okunuyordu.

Dalai Lama, sürekli olarak, içsel disiplinin, ruhsal bir hayatın temeli olduğunu vurgulamaktadır. Bu, mutluluğa ulaşmanın esas yöntemidir. Bu kitapta açıklandığı gibi, onun bakış açısına göre içsel disiplin, öfke, nefret ve açgözlülük gibi olumsu^ zihinsel tutumlara karşı savaşmayı ve iyilik, sevecenlik ve hoşgörü gibi olumlu tutumları geliştirmeyi içermektedir. İçsel disiplin ürerinde çalışmak için normal meditasyonlar kullanılabilir; bu meditasyonlar zihni dengeli hale getirmeye ve sakin bir zihin yapısına kavuşmaya yardımcı olmak amacıyla uygulanan tekniklerdir. Çoğu ruhsal gelenekte, zihni sakinleştirmeyi, bizi derinlerdeki ruhsal doğamız ile daha fazla ilişkiye geçirmeyi amaçlayan çalışmalar bulunmaktadır. Dalai Lama, Tucson'da halka yaptığı konuşmaların sonunda, zihnimizi sakinleştirmeye, zihnin asıl doğasını incelemeye ve böylece "zihinsel bir sessizlik" geliştirmeye yardımcı olmak için düzenlenmiş bir meditasyon hakkında bilgi vermiştir.

Salonda toplanan insanlara bakarak, kendine özgü üslubuyla konuşmaya başladı, sanki kalabalık bir gruba hitap etmiyordu da, dinleyiciler arasındaki her bireyi kişisel olarak bilgilendiriyordu. Bu anlarda, daha sakin ve dikkati daha yoğunlaşmış, daha canlı oluyor, verdiği bilgileri, ustaca baş sallamaları, el hareketleri ve nazik devinimlerle tıpkı bir sanat eseri gibi süslüyordu.

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Popüler Sayfalar:
Son Ziyaretler: