A) VERİMLİ ve ETKİLİ ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ

1. Severek Çalışmak

Severek çalışan başarır. Sevgisiz olmaz. Hem de kesinlikle olmaz. Verimli ve etkili çalışmanın ilk ve en önemli koşulu sevmektir. Severek çalışan kolay öğrenir, sıkılmaz, kaygı ve strese kapılmaz, çalışmaktan bıkmaz ve başarıya her zaman yakındır.

Severek çalışmayan zorlanır, kolay öğrenemez ve çalışmaktan bıkar. Severek çalışmayan, kaygılı ve streslidir. Bundan dolayı da başarısızlığa adeta davetiye çıkarır.

Ancak şunu da hemen belirtelim ki, çalışma sevgisi hemen gelmez, mücadele etmek ve sevgiyi istemek, aramak lâzımdır. Çalışma sevgisi genellikle sistemli çalışmaktan doğar. Çalışmasını belli bir sistem çerçevesinde yapmayan, dersi ve ders çalışmayı sevemez. Çünkü sistemsiz çalışma verimsizdir. Verimsizlik ise öğrencinin moralini bozar ve neticede çalışmaktan uzaklaşmasına sebep olur.

Severek ve isteyerek çalışmak kişinin sahip olduğu kabiliyetlerini kullanmasına imkân verir. Hatta bazı durumlarda sevgi ve arzunun gücü, çok zor görünen şeylerin dahi kolayca yapılmasını sağlar. Biz bu durumu; kabiliyet, sevgi ile çalışmak ve moral-motivasyon arasındaki ilişkiyi şöyle özetleyebiliriz: insanların yapabileceklerinin limiti yeteneklerine bağlıdır ancak yapabildiklerinin sınırını sevgi ile çalışmaları ve moral-motivasyon düzeyleri belirler. O halde tam kapasitemizin içindeki, kullanılabilir kapasitemiz bilgi ve yeteneklerimize bağlıdır. Kullanabileceğimiz kapasitenin içinden kullandığımız kısmı ise duygusal durumumuza bağlıdır. Bu durumda başarılı bir öğrenci neyi nasıl yapması gerektiğini bilen ve yapması gerekenleri yapabilmesi için gerekli psikolojik enerjiyi oluşturabilendir. Öyleyse başarılı öğrenmeyi şöyle formüle edebiliriz:

Başarılı öğrenme = %50 plan, yöntem ve teknik + % 50 moral + sevgi ile çalışmak.

Keyif alarak, zevk duyarak çalışın. Mutluluk, huzur, başarı ve iç barışıklığın, severek çalışmanın içinde saklı olduğunu bilin. Bilin ki çalışmaktan keyif alın. Hayatın her alanında gerekli olan çalışmayı severek yapın ki okumaktan, mücadele etmekten ve hayattan nefret etmeyin.

Mutluluğu, yapacağınız can sıkıcı çalışmalardan sonra elde edeceğiniz zafer neticesinde ulaşılacak bir duygu olarak kesinlikle görmeyin. Başarıya giden yolda yapılacak çalışmaların her birini ayrı ayrı birer mutluluk vesilesi görün ve çalışmalarınızı oyun oynuyormuş gibi keyif alarak yapmaya çalışın. Bu konuda John Maxwell Başarı Yolculuğu isimli kitabında başarının hayat boyu devam eden bir yolculuk olarak görülmesini tavsiye etmekte ve bu yolculuğun her anından zevk alınması gerektiğini bildirmektedir.

Sadece ders çalışmaktan değil yapılan her işten zevk almak gerekir. Severek çalışan, çalışmaktan zevk alan yaptığı her işte başarılı olur.

Başarı ve Mutluluk Severek Çalışmanın İçinde Saklıdır

İnşaat alanında faaliyet gösteren üç şirkette inceleme yapan bir denetim şirketi, ilginç bir durumla karşılaşır. Yaklaşık olarak aynı zamanda kurulmuş ve hemen hemen aynı miktarda sermayeyle çalışmaya başlamış bu üç şirketin şu anki durumları birbirinden çok farklıdır. Birinci şirketin durumu kötü, ikincisinin orta, üçüncüsünün ise oldukça iyidir. Denetim şirketi bu durumla ilgilenir ve üst yönetimden de izin alarak, işçilerle konuşmaya başlar.

Birinci şirketin yaptığı inşaata giderek birkaç işçiye ne yaptıklarını sorar. İşçiler hep bir ağızdan durumlarından şikâyet ederek, çok az bir gelirle, yakıcı sıcağın altında ilkel aletlerle çalıştıklarını söylerler. Yönetimden de şikâyet ederek, yönetimin işçilerin hallerinden anlamadığını, çalışma saatlerinin çok fazla ve şartların da çok ağır olduğunu söylemeyi ihmal etmezler.

İkinci şirketin inşaat alanına geldiğinde yine çalışmakta olan birkaç işçinin yanına gelerek ne yaptıklarını sorar. İşçiler, mühendisin kendilerine verdikleri projeyi hayata geçirdiklerini, bu işin zor olduğunu ama ailelerin geçimini temin etmek için bu işi yapmak zorunda olduklarını söylerler.

Üçüncü şirketin inşaat alanına geldiğinde ise gördüğü manzaradan dolayı bir hayli şaşırır. Çünkü işçilerin büyük bir azim ve gayretle çalışmakta olduklarını görür, işçiler sanki, şirketin inşaatında değil de kendi evlerinin inşaatında çalışıyormuş gibi isteklidirler. Bir işçinin yanına gelerek ne yaptığını sorar. İşçi büyük bir keyifle anlatmaya başlar: "Ben ve üç arkadaşım ileride bulunan binaya tuğla ve taş taşıyoruz, şurada bulunan beş kişi gerekli olan harcı yapıyorlar, eliyle inşaatın dördüncü katını göstererek, orada bulunan arkadaşlarım ise tuğla ve taşları inci gibi dizerek, inşaatın duvarlarını örüyor, biz hep beraber bir şaheser meydana getiriyoruz." Denetim şirketinin elemanı aldığı cevaplara hayli şaşırmıştır. İşçiye dönerek, az ileride çalışanların arasında takım elbiseyle dolaşan kişinin kim olduğunu sorar, işçi gülümseyerek, "O mu?" der. "O bizim patronumuzdur. Çoğu zaman öğle yemeğini bizimle yer ve yemekten sonra işçilere çayları bizzat kendi elleriyle dağıtır. Bütün işçiler onu çok sever, o da işçileri." "Bak" der işçi, cebinden çıkardığı bir avuç parayı göstererek, "Bunları az önce patronumuz herkese pirim olarak dağıttı. Bu yaptığımız dört katlı bir okul olacakmış ve üç ay sonra bitirilmesi gerekiyormuş. Ama biz yaklaşık on gün sonra inşaatı teslim edeceğiz, bundan dolayı da belediye, şirkete ödül vermiş. Sağ olsun patronumuz da gelerek, 'Bu ödül sizin hakkınızdır, diyerek hepsini bize yani işçilerine dağıttı. Sen söyle, böyle bir ortamda kişi çalışmaz da ne yapar?"

Denetim şirketinin görevlisi geri dönerken kendi kendine şunları söylüyordu: "Üç firma da aynı işi almıştı, yani okul yapacaklardı. Ama birinci firma henüz temelini yeni atmıştı; ikincisi, birinci katı bitirmişti; üçüncü firma ise neredeyse inşaatı bitirmişti. Demek ki severek çalışmak ve ekip ruhuyla hareket etmek bu kadar önemliymiş...."

2. Yöntemli Çalışmak

Değerli arkadaşlar, çalışmayı ve başarmayı ne kadar çok isteseniz de eğer yöntemsiz çalışırsanız, ilerleyemezsiniz. Çalıştıklarınızdan ve öğrenmek için harcadığınız zamandan, gerekli verimi elde edemezsiniz. Bu durum da sizde sıkıntı ve bıkkınlık oluşturur. Bir süre sonra, "Ben bu işi yapamıyorum, ben bu dersten başarılı olamayacağım, ben imtihanı kazanamayacağım, zaten okuduklarımdan bir şey anlamıyorum" demeye başlarsınız. Bu durum kötüdür. Ancak bundan daha kötüsü, bu olumsuz düşüncenin sizi istila etmesidir. Sakın bu duruma düşmeyin, sevgili arkadaşlar. Çalışmaya biraz ara verin ve olumlu düşünmeye çalışın. Daha önceki yıllarda kazandığınız başarıları düşünün. Çalışma yönteminizi gözden geçirin ve olumsuzlukları tesbit edin. Kendinize uygun verim elde edebileceğiniz bir çalışma yöntemi oluşturun ve hemen mücadeleye başlayın. İsterseniz bunu beraberce yapmaya çalışalım.

Descartes, Metot Üzerine Konuşma isimli eserinde, "Metot, herhangi bir hakikati keşfetmek için zihnin kuvvetlerini belli bir konuya yoğunlaştırmak ve yapılması gereken şeyleri sıra ve düzene koymaktır" der ve metot olarak dört temel esas ileri sürer:

a) Ön yargısız olmak.

b) Yapılacak işi gerekli bölümlere ayırmak.

c) Basit ve bilinmesi kolay olandan başlayarak, yavaş yavaş öğrenek, hazmederek ilerlemek.

d) Öğrenilenleri belli aralıklarla tekrar ederek, bilgilerin iyice yerleşmesini sağlamak.

Şimdi bu maddeleri beraberce inceleyelim.

a) Ön Yargısız Olmak

Öncelikle ön yargı kavramını incelemeye çalışalım. Dilimizde ön yargı kelimesi genellikle olumsuz anlamda kullanılmaktadır. Aslına bakılırsa ön yargı kelimesi eleştiri kelimesi gibi tarafsız yani nesneldir. Eleştiri değerlendirmek, yorumlamak demektir. Ön yargı ise herhangi bir konu üzerindeki ön fikir, ön düşünce anlamındadır. Bu ön fikir olumlu da olabilir, olumsuz da. Ancak ön fikir olumlu olduğunda "inanç", olumsuz olduğunda ise "ön yargı" kelimesini kullanırız. Meselâ, benim matematik sınavı hakkındaki ön yargım başarılı olmaktır, demeyiz de benim matematik sınavı hakkındaki inancım başarılı olmaktır, deriz.

Olaylar ya da durumlar hakkındaki ön fikriniz düşündüğünüzden çok daha fazla önemlidir. Hatta başarılı ya da başarısız oluşunuzun yarıdan fazlası bu durumla ilgilidir.

İsterseniz gerek kendiniz gerekse de çevrenizi bir düşünün. Kendinizle alâkalı olarak, başarısız olduğunuz bir konu ya da dersi aklınıza getiriniz. Şimdi beyninizin kıvırmaları arasında yavaş yavaş ilerleyin ve kendinize şu soruları sorun, muhtemel cevapları da ben vermeye çalışayım. Neden ben bu dersten başarısız oldum? (Çünkü dersi sevmiyorum ve derse çalışmak istemiyorum). Neden bu dersi sevmiyorum ve çalışmak istemiyorum? (Çünkü dersi anlamıyorum). Neden dersi anlamıyorum? (Çünkü bu ders çok zor, kaç defa çalışmak için masaya oturup gayret ettimse de olmadı, konular çok ağır zaten, herkes de böyle söylüyor).

Aslında bu monologo daha da uzatabiliriz ama bu kadarı yeterli, çünkü "çok zor", "herkes böyle söylüyor ve yapamıyor" cümleleri bizim için yeterlidir. İşte bunlar ders hakkında bizde oluşan ön yargılardır. Bu ön yargılar bizim derse çalışmamızı engeller ve neticede gerçekten de başarısız oluruz.. Öyleyse başarı için bizim bu ön yargılardan kurtulmamız gereklidir. Bunun için öncelikle olumlu düşünmeye, olumlu cümleler kurmaya ihtiyaç vardır. Daha sonra da ne pahasına olursu olsun olumlu düşüncemizin peşinden gitmemiz gerekmektedir. Yani doğru olana ulaşmak için ısrara, amansız bir ısrara ihtiyaç vardır. Çünkü ön yargıyı kırmak ve ön yargıdan uzaklaşmak gerçekten zordur. Bunun için ciddi şekilde mücadele etmek gerekmektedir. Nitekim ön yargıyla alâkalı olarak, Albert Einstein, "Bir ön yargıyı yok etmek atomu parçalamaktan daha zor" der. Bu cümleyi de doğru anlamak gerekir. Yani ön yargıya kapılmış biri, "Ben zaten ölmüşüm, ağlayanım yok" dememelidir. Burada anlatılmak istenen şudur: Öncelikle ne yapıp edin ön yargıdan uzak durun. Eğer ön yargıya kapıldıysanız da kurtulmak için mücadele edin. Ancak şunu da unutmayın ki, bu mücadele sandığınızdan daha zor olacaktır. Bundan dolayı azim ve kararlılığınızı kaybetmeyin ve hücum edin. Zorluklar karşısında da sabredin.

Ön yargıdan kurutulmak için birkaç alıştırma yapalım. Alıştırma cümlelerine alışmanız başlangıçta kolay olmayabilir. Ama bunları kendi kendinize söylemeye devam edin. Yani kendinize telkin edin ve bilinçaltınızı devreye sokun. Bundan emin olun ki istifade edeceksiniz. Bu durum şahsım tarafından tecrübeyle sabittir. Marmara Üniversitesi'nde doktora yaparken, öğretim metotları ve eğitim psikolojisi derslerinde "telkinin eğitimdeki yeri ve telkin ile öğretim metodu" isminde konularımız oldu. Bu derslerde telkin ile eğitimin detayları hakkında hayli geniş bilgi aldık. Benim de çoğu kez denediğim halde başaramadığım bazı konular vardı. Karşılaşmış olduğum başarısızlıklar bende o konulara karşı bir ön yargı oluşturmuştu. Neticede, artık denemekten bile kaçıyordum. Çünkü bilinçaltımı yanlış örgütlemiştim. Bilinçaltını bana denemememi, neticede başarısız olacağımı söylüyordu. "Zaten bu kadar denedin ve yenildin, yine yenileceksin" diyordu. Bu sefer ben taktik değiştirdim ve derslerde öğrendiklerimi yapmaya karar verdim. İşin gerçeği başlangıçta bu kadar etkili olabileceğini düşünmemiştim. Ama sonuçta, kararlılık ve azimle zihnimdeki ön yargı zincirini kırmayı başardım. Emin olun siz de başarabilirsiniz. Yeter ki niyet edin ve mücadeleyi bırakmayın.

Ben bu dersi / konuyu başarabilirim.

Başarmak için gerekli imkân ve kabiliyetim var. Tek yapmam gereken sağlam bir iradeyle başarmaya odaklanmam.

Başaranların benden ne farkı var ki? Onlar da benim gibi insan. Benden tek farkları niyet etmeleri, azim ve gayretle çalışmalarıdır.

Ben bu dersi / konuyu seviyorum. Tek problem sevdiğimi bugüne kadar hissedemememdi. Şimdi gerçeklere yöneliyorum ve bilinçaltımdaki sevgiye uzanıyorum.

Şimdi çok net anlıyorum ki, bugüne kadar ben gerçekten ama gerçekten başarmayı istememişim. Şimdi söylüyorum, ben gerçekten başarmayı istiyorum ve ben başaracağım.

b) İşi Bölümlere Ayırmak

Hepiniz sekiz on katlı hatta daha yüksek binalar görmüşsünüzdür. Şimdi bunların nasıl yapıldığını bir kenara bırakın ve bir anda bu binayı dikmek isteyin. Bunu biraz düşünün, bir anda yapılacak bu iş. Bunun düşüncesi bile kişiyi strese sokar. Gelelim bizimle ilgili duruma; sınava gireceksiniz ve en azından çalışmanız gerekli olan yüzlerce sayfa var. Bu yüzlerce sayfa kafanızda öylece durduğu sürece siz sıkıntıdan patlar, bir sayfa bile okuyamazsınız. Yapılması gereken şey, elinizdeki zamana ve çalışılması geren yere bakarak en uygun bölümlemeyi yapmaktır. Meselâ 300 sayfadan sınavınız var. Sınava kadar beş gününüz var. Ve bir saatte yaklaşık yirmi sayfa çalışabiliyorsunuz. O halde şöyle diyebilirsiniz: Ben bu derse her gün üç saat çalışarak / günde altmış sayfa ilerleyerek hazırlanacağım. Bu cümle sizi rahatlatır. Konsantre olmanızı kolaylaştırır. Ancak burada size düşen görev bir günde sadece altmış sayfayı düşünmeniz ve başarınızı altmış sayfaya göre değerlendirmeniz olacaktır. Şunu asla unutmayın:

"Yerine getirilmiş bir vazifenin / ödevin mutluluğu diğer bir vazifeyi / ödevi yapabilme gücü ve mutluluğu meydana getirir."

c) Basit ve Kolay Olandan Başlayarak Öğrenmek, Hazmederek Yavaş Yavaş İlerlemek

Bir anda her şeyi halletmeye çalışmayın. Bir anda yirminci merdivene çıkıldığını hiç gördünüz mü? Ya da doğar doğmaz koşan bir çocukla karşılaştınız mı hiç? Bu soruların cevabı elbette ki, hayır olacaktır. Eğitim ve öğretim faaliyetleri de aynen böyledir. Eğitim ve öğretim faaliyetleri her şeyden daha fazla zaman ve sabır ister. İmtihanlarda başarılı olan öğrencilere bakın. Bunların hepsi uzunca bir çalışma maratonunu geride bırakan insanlardır. Ve hepsi de birinci basamaktan başlamışlarıdır. Basitten karmaşığa, kolaydan zora doğru ilerlemişlerdir. Hiçbiri matematik çalışmaya türev ve integralden ya da trigonometriden başlamamıştır. Geometriye de üç boyutlu cisimlerin alan ve hacim hesaplarından başlamamışlardır. Emin olun ki Türkçe'ye de paragraf sorularından veya anlatım bozukluklarından başlamamışlarıdır. Bütün başarılı olanlar, dereceye girenler, hatta Türkiye şampiyonu olanlar; matematiğe sayılardan, geometriye açılardan, Türkçe'ye ise ses, harf ve kelime bilgisinden başlamışlardır. Sonra yavaş yavaş, hazmederek, ilerleyerek başarıyı yakalamışlardır.

Şunu sakın unutmayın: Başarı emek ister, zaman ister, mücadele ister, sabır ister ama sonuç çok tatlıdır, zevklidir ve gurur vericidir.

Hiçbir Emek Karşılıksız Kalmamalıdır

Dünyanın en büyük ressamları arasında gösterilen Picasso, ünlü bir lokantaya gider. Picasso yemeğini yerken kendisini tanıyan ve resimlerine hayran olan lokanta sahibi, eşi için bir resim yapmasını ister. Yemeğini yerken bir yandan da lokanta sahibinin istediği resmi tamamlar. Sıra hesabı ödemeye gelince lokanta sahibi para almak istemez. Ancak Picasso, "Hiçbir emek karşılıksız kalmamalıdır" der. Bu söz lokanta sahibinin çok hoşuna gider ve fiyatı söyler. Neticede Picasso istenilen hesabı öder. Daha sonra kendisi lokanta sahibinden 5000 dolar ister. Lokanta sahibi küçük dilini yutar gibi olur, "Beş dakika içinde çizdiğiniz bu resim için istediğiniz para çok değil mi?" der.

Picasso beş dakika değil, kırk yıl artı beş dakika der ve ekler: "Hiçbir emek karşılıksız kalmamalıdır."

d) Öğrenilenleri Belli Aralıklarla Tekrar Ederek, Bilgilerin İyice Yerleşmesini Sağlamak

insanoğlunun en önemli özelliklerinden biri de unutkan olmasıdır. Unutkanlık tamamıyla kötü değildir. İşlevine göre, kullanıldığı yere göre unutkanlığın değerlendirilmesi değişecektir. Meselâ, size kaba davranan ve sizi inciten birinin bu hareketini unutmanız, ona karşı olumlu davranışlar sergilemeniz iyidir. Aynı zamanda sizin takınmış olduğunuz bu tavır, güzel ahlâkın da bir gerekliliğidir. Ancak çeşmeyi açık unutmanız ya da evden çıkarken anahtarları içeride unutmanız hiç de iyi değildir. Aynı şekilde sınav tarihlerini unutmanız meselâ OKS ya da ÖSS sınavını unutmanız hiç de memnun olunacak bir durum değildir herhalde, ne dersiniz?

Öğrendiğiniz bilgiler tekrar edilmediği müddetçe unutulmaya mahkûmdur. Bilgileri içsel/eştirmenin, tam anlamıyla öğrenmenin ve unutmamanın en iyi yolu düzenli tekrarlardır. Düzenli tekrar eden kimsede bilgiler iyice yerleştiğinden böyle bir kimsede stres olmaz. Sınav kaygısı diğerlerine göre çok daha azdır. Bundan dolayı da başarıya diğerlerine oranla daha yakındır.

İsterseniz bu maddelere birkaç tane de biz ekleyelim:

e) Çalışırken; Dinlenmeyi İhmal Etmemek, Gereken Yerlere Gereken Vakti Ayırmak

Çalışmak, başarılı olmak demek, hayattan tamamen kopup, mantar gibi yaşamak değildir. Böyle davrananlar zaten başarılı olamazlar, insan sosyal bir varlıktır ve çevresiyle ilişki kurmaya ihtiyacı varadır. Aynı zamanda insan makine değildir, canlıdır. Bundan dolayı da dinlenmeye, gönül dünyasını dinlemeye ihtiyacı vardır.

Ancak insan verimli dinlenmelidir. Verimli dinlenmek ifadesiyle ilk defa karşılaşmış olabilirsiniz. Ancak bu tabir gerçekten çok önemlidir. Ders çalışırken verimli dinlenmek demek, önceki çalışılanların yerleşmesini sağlamak ve bir sonraki çalışma için güç toplamaktır.

Bu durum da zihnin, gözlerin ve bedenin dinlendirilmesi demektir. Bu da kesinlikle televizyon seyrederek, bilgisayarın başına geçerek ya da cep telefonuyla bir yerlere mesaj yetiştirmekle olmaz. Dinlenmek demek boş durmak demek de değildir. Dinlenmek sevdiğiniz, sizi yormayan ve yapmaktan zevk aldığınız bir şeyle meşgul olmaktır. Dinlenirken kendinize vakit ayırın, fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarınızı giderin.

Verimli dinlenmek sizi, verimli ve sonuca ulaştırıcı çalışmalar yapmanızı sağlar. Dinlenmek çalışmaktan geri kalmak değil daha ileri gidebilmek için güç toplamaktır.

Buğday Tarlaları

İki arkadaş, hasat zamanında eşit büyüklükteki buğday tarlalarında çalışıyordu. Birincisi sabahın erken saatlerinde tarlasına geliyor; elindeki orak (ekin biçmekte kullanılan yarım çember şeklinde keskin demir alet, küçük tırpan) ile tarlasına giriyor, büyük bir hırs ile ekinleri biçiyordu. Sürekli olarak orağını sallıyor; dinlenmek bir yana öğle yemeği için bile kendisine vakit ayırmıyordu. Akşamları ise, arkadaşı eve döndükten sonra dahi çalışmasını sürdürüyor, gece karanlığı basıp ekinler görünmez hale gelinceye kadar çalışıyordu.

İkincisi de sabahın erken saatlerinde geliyor, Allah'tan (c.c) yardım talep ederek ekinlerini biçmeye başlıyordu. Fakat ekinlerini hırsla değil, azim ve gayretle biçiyordu. Ekinlerini biçerken zaman zaman dinleniyor, orağını iyice biliyor, öğleyin güzelce karnını doyuruyor, akşamüzeri ise henüz hava kararmadan evine dönüyordu. Evinde de eşiyle ve çocuklarıyla ilgileniyor, onların hal ve hatırlarını sorarak onları hoşnut ediyordu. Böylece moral depolamış bir şekilde ertesi günü çalışmasına başlıyordu.

Aradan on gün geçmişti ki ortaya şaşırtıcı bir sonuç çıktı. Çok çalışan köylü tarlasının ancak yarısına gelebilmişken, durup dinlenerek çalışan ve hava kararmadan önce eve dönen köylü tarlasının tamamını bitirmişti.

Çok çalışan köylü hayretler içinde,

"Nasıl olur, anlayamadım! Halbuki ben senden daha çok çalıştım, sen tarlanı bitirmişken ben henüz yarısına dahi gelemedim. Bu nasıl oldu?" deyince,

Diğer köylü durumu şöyle açıkladı:

"Doğru, sen benden daha çok çalıştın, ama ben, çalışmaya başlamadan önce dua ettim, Allah'tan (c.c) yardım talep ederek manevî olarak kendimi güçlendirdim. Bazan dinlenerek vücudumu rahatlattım ve tekrar çalışmaya hazır hale geldim. Aileme gerekli vakti ayırarak moral depoladım ve huzurlu bir şekilde çalıştım. Dinlenirken sürekli olarak orağımı biledim. Orak keskin olunca kişi daha az çabayla daha çok ekin biçebiliyor."

Anlatılan olayda görüldüğü gibi, çalışma usulünü bilen, başarıdaki maddî ve manevî unsurları güzelce

görebilen köylü, daha az çalışmasına rağmen, çok çalışan fakat çalışma yöntemini bilmeyen köylüden iki kat fazla verim almış. Yani ondan iki kat fazla başarılı olmuştur.

Gerçekten de durum böyledir. Kişi nasıl çalışılacağını bilmezse başarıdan hep uzakta kalır. Sürekli olarak çalışan, masa başından kalkmayan öğrenciler görürüz ki bunlar, kendilerinden daha az çalışan kimseler kadar başarılı olamamışlardır. Bunun yegâne sebebi metot ve usul bilmeyip; mutluluk ve huzurun en önemli öğesinin çalışmak olduğunu göremeyip, neticede severek çalışmamalarından kaynaklanmaktadır.

f) Neye, Nasıl ve Ne Kadar Çalışılacağını Bilmek

Her dersin, kendine göre çok önemli olan bazı püf noktaları vardır. Öğrenci bunları iyi bilmelidir ve çalışırken bu noktaları gözden kaçırmamalıdır. Meselâ matematikte sayılar, Türkçe'de anlam bilgisi diğer konulara oranla kilit bir konumdadır. Bu konular tam bilinmeden diğer konuların anlaşılması kolay olmaz. Aynı şekilde trigonometrinin anlaşılabilmesi için geometri bilgisine; paragraf sorularının rahat çözülebilmesi için bol bol kitap okumaya ve çok soru çözmeye ihtiyaç vardır.

Bu püf noktaların öğrenilmesinin temel olarak iki yöntemi vardır, ilki, dersin öğretmenine ya da konuyu iyi anlamış bir arkadaşınıza sormaktır. Diğeri ise bol bol soru çözüp konunun püf noktasını bizzat kendinizin keşfetmesidir.

Aslına bakarsanız her iki yönteme de ihtiyaç vardır. Bilenlerin yol göstermesi her zaman önemlidir. Ancak sizin emek harcayarak, terleyerek elde ettikleriniz daha kalıcı ve değerlidir. Burada anlatmak istediğim şudur: Her konunun bir genel bir de özel püf noktası vardır. Genel olanı danışarak öğrenebilirsiniz ancak özel olan herkese göre değişecektir. Özel olan size aittir. Onu da keşfedecek olan sizlersiniz. Emin olun ki keşfetmek o kadar zor değil, sadece dikkat ve terlemek gerekiyor. Keşfettiğiniz o özel noktayı bazan kelimelerle ifade edemezsiniz ama bilirsiniz. Bu, soruya bakar bakmaz sorunun sizden ne istediğini anlamak ya da sorunun tuzak kısmını hemen fark etmek veya bir sürü kişinin saatlerce uğraşıp da çözemediği bir geometri probleminde küçük bir çizgi çizerek sonuca ulaşmak gibi olabilir.

İsterseniz, benim bizzat denediğim bir konu üzerinden, sizinle bir uygulama yapabiliriz. Üniversite sınavına hazırlanırken, matematikteki üslü ve köklü sayılar konusunu tam hazmedememiştim. Denemelerde yanlışlarım çıkıyordu, istediğim sonuçlara ulaşamıyordum. Soru çözme eksiğim olduğunu farkettim. Bundan sonra konuyla alâkalı 1000'in üzerinde soru çözdüm. Piyasada bilinen hemen hemen tüm kaynaklara ulaşmıştım. Artık hiçbir sıkıntım kalmamıştı. Rahatlıkla sorunun benden ne istediğini anlayabiliyordum ve çok hızlı sonuca ulaşabiliyordum. Anlayacağınız işin püf noktasını yakalamıştım.

Şimdi sıra sizde, anlamadığınız ya da zorlandığınız bir konuyu tesbit edin. Öncelikle konuyu üç dört kaynaktan iyice okuyun ve en az 1000 tane, evet en az 1000 tane soru çözün. İsterseniz bunu yapabilirsiniz. Sadece isteyin ve terleyin. Soruları isteyerek ve anlayarak çözdüyseniz artık o konuyla alâkalı hiçbir probleminiz kalmayacaktır. Ve zihninizde konuyla ilgili birçok püf noktası oluşacaktır.

Püf Noktası

Toprak eşyalar üreten imalâthanede uzun yıllar çalışan Ali, işinden ayrılıp kendi dükkânını kurmak ister. Çünkü artık kalfa olmuştur. Bundan sonra o güzelim testileri, vazoları, çanak ve çömlekleri kendisi imal edecektir. Ne de olsa bu işe yıllarını vermiş, işin uzmanı olmuştur. Kendisine göre işin bütün inceliklerini öğrenmiştir.

Kalfa Ali, bir gün ustasının yanına gider ve, "Buradan ayrılıp kendi dükkânımı açmak istiyorum" der. Usta bu fikrin henüz uygun olmadığını söyler ve, "Sen daha bu işin püf noktasını öğrenmedin" diye de ekler.

Bir gün, iki gün derken bir hafta sonra Ali tekrar ustasının yanına gider ve isteğini yineler. Ali'nin aldığı cevap aynıdır: "Sen daha bu işin püf noktasını öğrenmedin." Ali bu sefer ustasını dinlemez, kararının kesin olduğunu bildirerek izin ister ve imalâthaneden ayrılmak üzere eşyalarını toplamaya başlar. Tam kapıdan çıkarken ustası Ali'ye, "Başın sıkışınca istediğin zaman gelebilirsin, kapım her zaman açıktır" der.

Ali ustasının yanından ayrılır ve büyük bir hevesle kendi imalâthanesini kurar. Aşk ve şevkle çalışır, çalışır ama sonuç hiç de iyi değildir. Çünkü bin bir emek vererek yaptığı o güzelim vazolar, testiler, çanak ve çömlekler birer birer çatlayıp kırılır. Ne yapsa olanların önüne geçemez. Bütün hayalleri yıkılıp gitmiştir. Zira Ali ustasının yanından ayrılırken şehrin en büyük imalâthanesini kurmayı hedeflenmiştir. Şimdi ise Ali tam anlamıyla perişan bir halde ve ne yapacağını bilmez bir durumdadır.

Ali çaresizlik ve büyük bir pişmanlık içinde ustasının yanına gidip durumu anlatır. Usta kızgın değildir. Yaşlı ve tecrübeli usta, ustalara yakışır, olgun bir tavırla Ali'ye şöyle der: "Sana demedim mi evlâdım, sen bu işin püf noktasını henüz öğrenmedin. Bu işin uzmanlık gerektiren bir püf noktası var."

Yaşlı usta Ali'yi tezgâhın başına götürür ve, "Hadi evlât, şu toprağı güzelce yoğur ve testiye başla, ben de sana bu işin püf noktasını göstereyim" der.

Ali ayağıyla merdaneyi döndürüp çamura şekil vermeye başladığında tecrübeli usta, önünde dönen testiyi çatlatıp, bütün emekleri zayi edecek olan hava kabarcıklarını onlara "püf" diyerek patlatıp yok eder. Ali ise hayret ve dikkat ile ustasını izlemektedir.

Usta işini bitirip Ali'ye döndüğünde ise şöyle der "Evlâdım, her sanatın incelik, uzmanlık gerektiren bazı püf noktaları vardır. Bizim işimizin püf noktası da bu kabarakların yok edilmesidir. Kabarcıklar yok edilmezse, testi kırılır ve bütün emekler boşa gider."

3. Plan Yapmak.

Başarılı insanların hayatları incelendiğinde, görülen en önemli ortak özellik planlı ve düzenli çalışmalarıdır. Bu noktada şunu dahi söyleyebiliriz ki en kötü plan plansızlıktan iyidir.

Planlı yaşamanın ve çalışmanın genel anlamda faydalarını şöyle özetleyebiliriz:

a) Plan; Düzensiz, Kaygılı ve Mutsuz Bir Hayattan Kurtularak, Tertipli, Huzurlu ve Mutlu Bir Yaşama Kavuşmamızı Sağlar.

Plansız bir kişi dağınıktır, hayattan ne beklediğini bilmez. Bundan dolayı da ne için çalışıp mücadele etmesinin gerektiğini anlayamaz. Bir şeylerin derdine düşüp, mücadele etmeyen kişi de hiçbir zaman can sıkıntısından kurtulamaz. Plan, yapacağımız işleri düzene koyar. Neticede, yetiştirememe veya hedefe ulaşamama kaygı ve sıkıntısından kurtulmamızı sağlar.

b) Plan, Başarılı Olmamızı Sağlar

Plan, kabiliyetlerimizi ve zamanı en verimli şekilde kullanma imkânını bize verir. Zaten başarısızlıkların temelinde ya kabiliyetlerin farkında olunmaması ya da zaman yönetimini bilmemek yatar.

Ayrıca plan başarımızı takip ve analiz etmemize yardım eder ya da bunun farkına varmamızı sağlar.

c) Plan, Önceliklerimizi Tesbit Etmemize ve Bunları Korumamıza Yardımcı Olur.

Başarılı ve mutlu bir yaşam için önceliklerin tesbiti ve korunması çok önemlidir. Meselâ, hafta sonundasınız, pazartesi günü matematik imtihanınız var. Çarşamba günü fizikten sözlü olacaksınız. Cuma günü de edebiyattan ödevinizi teslim etmeniz gerekiyor. Fakat siz de çok sevdiğiniz bir yazarın yeni çıkan kitabını okumak istiyorsunuz. İşte bu durumda plan çok işinize yarayacaktır. Siz planınızda, ilk sıraya matematik imtihanınızı, ikinci sıraya fizik sözlünüzü, sonra da edebiyat ödevinizi almak durumundasınız. Ders çalışma aralarında ise dinlenmek amacıyla çok sevdiğiniz yazarın yeni çıkan kitabını okuyabilirsiniz.

d) Plan, Hayatımızı Kontrol Edip Özgür Olmamızı Sağlar.

Birçok öğrencinin düştüğü hata şudur: Plan program yapmak demek, yaşamı kısıtlamak, özgürlüğü yok etmek ve sıradan bir hayat sürmektir. Bu tamamen yanlıştır. Asıl monoton hayatı plansız yaşayanlar ve kötü arzularına esir düşenler yaşamaktadır. Şurası unutulmamalıdır ki asıl özgürlük, kötü arzuların esir edilmesiyle mümkündür.

Plan sayesinde daha az zamanı çalışarak geçirdiğiniz halde daha yüksek notlar alır ve daha başarılı olursunuz. Bu sayede sevdiğiniz şeyleri yapmak için daha çok zaman ayırabilirsiniz. Neticede zaman sizi değil siz zamanı kontrol altına almış olursunuz. İşte buna da özgürlük denir!

e) Plan, Zaman Çatışmasını Engeller.

Perşembe günü 15.00'da okuldan çıktınız ve yarın geometri sınavınızın olduğunu hatırladınız. Fakat geometri sınavına hazırlanmak için yeterli zamanınız yoktur. Çünkü haftaya pazartesi kimyadan yıllık ödevinizi vermeniz lâzım. Ancak, henüz kimya ödevi için gerekli deneyleri dahi tamamlamadınız. Bu sıkıntıyla otobüse bindiniz ve moraliniz bozuk şekilde eve geldiniz. Kapıyı açar açmaz küçük kardeşiniz; çok yakın bir arkadaşınızın arayarak 18:00'daki futbol maçına muhakkak gelmeniz gerektiğini bildirdiğini söylüyor. Tabii ki siz de bu maç için iki hafta önce anlaştığınızı ve arkadaşlarınıza söz verdiğinizi hatırlıyorsunuz.

Gerçekten bu çok üzücü ve sıkıcı bir durumdur. Plan yapmamanızın cezasını ya geometri sınavına tam hazırlanamayarak ya kimya ödevinden zayıf alarak ya da sözünüzde durmayıp arkadaşlarınızı hayal kırıklığına uğratarak ödeyeceksiniz.

Oysaki güzel bir plan ve düzenli bir çalışmayla hem derslerinizden geri kalmaz hem de arkadaşlarınızı ihmal etmek zorunda kalmazdınız.

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu