08/12/2009 20:18
Yrd.Doç.Dr. Süleyman Doğan

Akademisyen-yazar

1965 yılında Ortaköy (Aksaray)’de doğdu.

Konya Selçuk Üniversitesi’nden mezun oldu.

Eğitim Felsefesi doktorudur.

Devlet Planlama Teşkilatı Ulusal Ajans proje değerlendirmesinde (AB’e bağlı Leonardo Da Vinci proje uzmanı) bağımsız (AB) dış uzman.

Uzun yıllar çeşitli günlük gazete ve dergilerde muhabir, editör ve köşe yazarı olarak çalışmıştır.

Moldovya, Gagauz Özerk Cumhuriyeti Meclisi tarafından verilen devlet nişanı sahibidir (2001).

Çevre konusunda yaptığı çalışmalarıyla 2002 ve 2004 yılında INEPO (Uluslar arası Çevre Olimpiyatları Projesi) uluslar arası çevre basın ve Jüri özel ödülü kazanmıştır.

Halen İstanbul Üniversitesi Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesinde Öğretim Üyesi olarak çalışmaktadır.

YAYIMLANMIŞ KİTAPLARI’DAN BAZILARI:

Eğitimde Başarının Şartları.

Sivil Demokrasi Çağrısı(Derleme)

Şimdiki Çocuklar Harika.

Çocuklar Küçük Birşey Değildir.

Mutlu Aile Mutlu Çocuk

Başarıya yürüyenler

Ailenin Aynası Çocuk

İletişim için: suleyman965@yahoo.com dogansuleyman@hotmail.com

HAKKINDA YAZILANLAR:

Keşmir’den geliyorum, Muhammed Han Kayani, Zaman gazetesi, 14.12.1993.

Zaman yazarlarından kitaplar, Taha Kıvanç, Zaman gazetesi, 21.4.1994.

Süleyman Doğan ve daha niceleri, İrfan Ülkü, Ortadoğu gazetesi, 16.12.1998.

Mutlu çocuklar mutlu ailelerde yetişir, Elif Şahin, Zaman gazetesi, 16.8.2003.

Çok yönlü bir yazar, Dr.Süleyman Doğan, Mahmut Çetin, Biyografi Analiz dergisi, Eylül 2003.

Bir Süleyman var, Süleyman’dan içeru, Muammer Gökçin, Ortadoğu gazetesi, 1.10.2003.

Hayat kullanma kılavuzu, mutlu aile, mutla çocuk, Sefa Kaplan, Hürriyet gazetesi, 5.10.2003.,

Dr.Süleyman Doğan, Aksiyon Dergisi, 29 Aralık 2003.

Dr.Süleyman Doğan’dan, Arslan Tekin, Yeniçağ gazetesi., 29.1.2004

Dr.Süleyman Doğan: “Mutluluğun kaynağı aile” Ahmet Yüter (mülakat) Sur dergisi, Mart 2004.

Mutlu aile için ipuçları, Eğitim Bilim dergisi, Temmuz 2004.

Anne babaların el kitabı, Türk Edebiyatı dergisi, Temmuz 2004.

Dr.Süleyman Doğan’a ödül, aylık Kız Kulesi gazetesi, Temmuz 2004.

Çok yönlü yazar Dr.Süleyman Doğan

MAHMUT ÇETİN (Aylık Biyografi Analiz dergisi, Eylül 2003)

Dr.Süleyman Doğan gerek yazı faaliyetleri ile gerek sivil toplum örgütlerinde ortaya çıkan organizatör kişiliğiyle milli kültürümüze hizmet eden kişidir. O bu yapısıyla Fethi Gemuhluoğlu çizgisinde bir aydın portresi çiziyor. Doğan, dış politikadan davranış bilimlerine uzanan geniş ilgi sahasıyla yazdığı kitaplara bir yenisini daha ekledi. Selis Kitaplar’dan çıkan yeni eseri Mutlu Aile Mutlu Çocuk, yeni bir eğitim yılının başlayacağı bir dönemde, anne ve babalara önemli bir kılavuz niteliği taşıyor.

Dr.Süleyman Doğan’ın gazetecilikteki en önemli başarısı, Türk yurtlarında ilk giden gazetecilerden biri olması ve buralardaki izlenimlerini yazılı bir belge haline getirerek tarihe tanıklık etmesindedir. Onun Pakistan, Afganistan, Keşmir, Ortadoğu, Uzakdoğu, Türk cumhuriyetleri ve Rusya ile ilgili yazı ve yazı dizileri yayınlandığı dönemde büyük dikkat çekti. Türk basınında ilk defa Cammu Keşmir ve Burmalı Müslüman Göçmenler kamplarına girmeyi başardı. Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının başında ve sonrasında bölgeye adım adım dolaştı. Dr.Doğan’ın gazeteciliği yayında dikkat çeken başka önemli yönü de eğitimciliğidir. O bir akademisyendir. Dr.Doğan birçok işi bir arada yapmayı başarmış örnek bir kişiliktir.

Mutluluğun kaynağı aile

DR.SÜLEYMAN DOĞAN ( Aylık Kız Kulesi gazetesi, Temmuz 2004)

Batı toplumunda aile mefhumu yok olmak üzere. Türkiye’de ailenin yok olması ve gerçek fonksiyonunu kaybetmesi için çalışmalar yok değil. Bugün Müslüman Türk milletini bozmak için top ve pop adeta bir din gibi sunulmaya çalışılıyor. Bunda en büyük vebal hiç şüphesiz duyarsız ve aile hayatını yıkıcı yayınlar yapan medyanın. Mutluluğun kaynağı para ve teknoloji değildir. Mutluğun kaynağı huzurlu bir ailedir. Mutluluk ve huzurun kaynağı malda, mülkte ve paraya olsaydı en mutlu, mesut ve huzurlu Batı toplumu olması gerekirdi. Elbette para da önemlidir. Ancak tek başına her şey değildir. O nedenle bizim kültürümüzde ‘Mutlu olayımda; soğan ekmek yiyeyim’ deyimi vardır. Batı bireyselleşip, dünyeyileştikce canavarlaşmaktadır. Bunun örneğini fazlasıyla Irak’ta ve Filistin’de görüyoruz. Korkunç ve vahşi cinayetler işlenmektedir. Zaten Batı’nın tarihinde bu tür karanlıklardan geçilmez.

Bizim kültürümüzde merhamet, şefkat ve hoşgörü vardır. Yapılan araştırmalarda toplumumuzda mutluluk oranı hala fazladır. Batılılar buna şaşırıyor. Mutluluğun kaynağı aile ve inancımızda yatmaktadır. Biz öz değerlerimize sağlam tutunduğumuz müddetçe hiçbir kuvvet yıkamaz. Televizyonun çocuk üzerinde çok ciddi olumsuz tesirler yaptığı araştırmalar ortaya koyuyor. Amerikan Pediatri Akademisi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, ebeveynlerin 2 yaşından küçük çocuklara televizyon izletmemesini ve daha büyük çocuklara en fazla 2 saat televizyon izlettirilmesini tavsiye ediyor.Çok sık televizyon izleyen 1 ve 3 yaş arası bin 300 çocuğun incelendiği araştırmada, 7 yaşına geldiklerinde yüzde 10’unda konsantrasyon, dikkatsizlik ve huzursuzluk problemleri bulunduğu gözlemlenmiş.

Yine Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü’nün (DİE) araştırmasına göre Türk halkının yüzde 47’si “mutlu”, yüzde 12’si “çok mutlu”, yüzde 5.6’sı “mutsuz”, yüzde 1.7’si ise “çok mutsuz” çıktı. DİE’nin araştırması Türk halkının genel olarak hayatından “mutlu” olduğunu ortaya koydu. Aile yapımızda eş ve çocuklarımız mutluluk kaynağımızdır. Bu durumu son yapılan araştırmalarda görmek mümkündür. Nitekim yukarıda adı geçen araştırmaya katılanlara mutluluk kaynağı sorulduğunda yüzde 29.7’si kendilerini hayatta en çok eşlerinin mutlu ettiğini, yüzde 22.9’u çocuklarının, yüzde 18.5’i sağlıklı olmanın, yüzde 8.9’u sevginin, yüzde 8’i anne ve babasının kendisini mutlu ettiğini belirtti.

Toplum olarak çok çalışmalı ve aile hayatımıza özen göstermeliyiz. Benimde gazetecilik, öğretmenlik ve akademisyenlik sırasında yaptığım araştırmada çocuklar mutlu ve başarılı ise bunun en önemli membaının ailede olduğunu müşahede ettim. O nedenle aile bağlarımızı sağlam tutmak mecburiyetindeyiz. Gerisi laf-ı güzaftır.

Not: Bu konuda geniş bilgi için kitap:Mutlu aile mutlu çocuk, Dr.Süleyman Doğan, Selis Yayınları, (0212 5200557).

Türkçenin sırları

SÜLEYMAN DOĞAN (Ortadoğu gazetesi, 10 Ekim 2004)

Türkçe, tarihinin her döneminde edebiyat dili olmuştur. Bizim ilk yazılı kaynağımız Orhon Yazıtları, Türk edebiyatının söylev türündeki en büyük eserlerimizden biridir. Türkçe asla yetersiz değildir. Türkçe’nin gücünden haberdar olmayan, Türkçe’nin söz varlığından bîhaber kişilerin dili yetersizdir. Milletler ana dillerine özel önem verirler. Çünkü ana dil, milletin varlığı ile doğrudan ilişkilidir.

Türkçe’yi anlama ve sevdirme bakımından Nihat Sami Banarlı’nın ‘Türkçenin Sırları’ isimli eserinde; bir dilin kendine has sesleri ve dil yapısı olduğunu, yabancı dillerden gelen kelimelerin bu seslere ve dil yapısına uyum sağlaması halinde Türkçeleştiğini sayısız güzel örnekler verir: “Bir dilin kelimelerini hor görmek, hakîr görmek, hele şu veyâ bu politik veyâ ideolojik sebeple dilden atılabilir görmek, en az, onların oluş ve yontuluş tarihini bilmemekten, hattâ sevmemekten doğan büyük bir gaflettir. Çünkü, milletlerin olduğu gibi, kelimelerin de târihi vardır. Bir milletin ataları, asırlarca o kelimelerle doymuş, onlarla düşünmüş; birbirlerini ve evlâtlarını o kelimelerle sevmiş ve bu kelimeleri tâmamiyle millî bir sanatla işleyip Türk yapmışsa, evlâtlar, artık o kelimelere düşman kesilemezler.” (Türkçenin Sırları, Kubbealtı Yayınları, İstanbul, 2004)

Dil üzerine ne kadar dursak yeridir. Çocuklarımızın ufkunu genişletmenin ve başarılı olmalarının yolu dilden ve kelime hazinelerini geliştirmekten geçer. “Büyük adam” olarak anılan kişilerin ve dünyaca ünlü klasik eserlerin ne kadar geniş kelime hazinesine sahip oldukları gözden kaçmayacak bir gerçek. Zengin kelime bilgileriyle dile hakim olan insan, büyük bir güce sahip olur. Kelime bilgisini geliştirmek için ise dilin iyi konuşulduğu ortamlarda bulunmak ve kitap okumak çok önemlidir. Bir dilde bir kavramı ifade için kullanılan kelime sayısı ne kadar çoksa, o dili konuşan milletin o mevzuda o kadar seviyeli bir hayatı var demektir. Mesela, Türkçe’de yiğitlik ifade eden şu kelimelere bakın: Er, eren, yiğit, alp, mert, bahadır, cesur, kahraman, dilâver, yavuz, yaman, arslan, efe, gözüpek, hatta, kabadayı ve deli gibi, Türkçe veya Türkçeleşmiş daha nice kelime, bizde türlü kahramanlıklar için kullanılan isim ve sıfatlardı. Böyle daha nice kelime ve deyimler vardır ki, mesela: “gözünü daldan budaktan sakınmaz” gibi mecâz olarak böyle mânâlar verir.

Dilimizin güzel sesli, hoş nağmeli kelimelerini zevkle ve severek öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Türkçe belki de tabiatı kendi bünyesine alabilen ve güzel kullanılabilen yegâne dildir. “şırıl şırıl”, “tangır tungur”, “çıtır çıtır”, “şakır şakır”, “hayal meyal” gibi ikilemeler bilmiyorum hangi dilde vardır. “Gül” kelimesi güldürür, “çiçek” kelimesi gül gibi gönlümüzde açar, “gönül” kelimesi güneş gibi rahatlatır, “güneş” kelimesi pırıl pırıl okşayıcı, göz kırpıcıdır. “Göz” kelimesi açık, net ve incedir. Ya Nasrettin Hoca’nın şu fıkrasını hangi dilde ifade edebilirsiniz? Nasrettin Hoca bir gün ev taşıyacakmış. Bir araba aramış... bulmuş, ...pazarlığa başlamış. Arabacı tüm eşyanın nakli için on lira istemiş. Hoca bu fiyatı çok bularak “Çok istedin evladım, bu kadarcık eşya için o kadar para istenir mi?” deyince arabacı, “Bu kadarcık demeyin Hocam, eşya az değil, bakınız soba var moba var, dolap var molap var, sandalye var mandalye var...” diye saymaya başlayınca, Hoca “pekii” demiş ve razı olmuş. Eşya yerini bulunca, Hoca tutmuş beş lira vermiş! Arabacı sormuş, “Hocam paranın yarısını niye kestiniz!?” Hoca cevabı vermiş, “Evladım sen de eşyanın ancak yarısını getirdin! Sandalye geldi, mandalye nerde? Soba geldi, moba nerde? İngilizce dahil hiç bir dile tercüme edemezsiniz bu hikayeyi.

Güzel dilimiz Türkçe’yi sürekli konuşarak veya yazarak geliştirmeliyiz. Kelimeleri canlı tutmanın tek yolu da budur. Alman filozofu Heidegger’in dil hakkında güzel bir sözü var: “Dil insanın evidir” der. Dil, tıpkı ev gibi bir milletin duygu, düşünce ve hayatının barınağı, korunağıdır. Buradan dil ile insan arasında yakın bir ilişkinin olduğunu anlayabiliriz. Bu sebeple dili, tarihten, kültürden, toplumdan ayıramayız.

Kültürün temeli olan dil bir milletin tarihi ile de yakından ilgilidir. Dil, edebiyat, ve genellikle kültür kavramına giren her şey, tarih boyunca gelişmiş, bize tarihten miras kalmıştır. Tarih hakkında bilgi, öğrenme yoluyla elde edilir. Kendi tarihini öğrenmeye ihtiyaç duymayan, onu bilmeyen genç kuşaklar, içlerinde milletine karşı canlı bir ilgi ve sorumluluk duygusu da hissetmezler. Buradan hareketle çocuklarımıza evvelâ kendi dilini, daha sonra da tarihini yeteri derecede öğreterek, bir “tarih bilinci”ne ulaşmalarını sağlamak çok faydalı olacaktır. Tarihin içinden gelmeyen hiçbir şey olgun değil. Bu yüzden tarihimize de yabancı kalmamak gerek. Tarihten gelen kültürel değerlerimizi ise ancak anadilimizle koruyabiliriz. Şunu da hatırlatalım ki, kültürümüzü, tarihimizi, edebiyatımızı anlamak için anadilimizi öğrenmek ve geliştirmek, yaşadığımız ülkenin dilini iyi derecede bilmeye engel değildir.

Önceki
Önceki Konu:
Ömer Çaha
Sonraki
Sonraki Konu:
Ömer Büyüka

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu