17/02/2014 4:30
Alm. Literatur (f), Fr.Littérature (f), İng. Literature. Düşünce, duygu ve hayallerin sözlü veya yazılı olarak güzel ve tesirli biçimde anlatılması sanatı.

Arapça olan “edebiyât” kelimesi “edeb” sülâsi mastarının ismi mensûbunun çoğuludur.Yâni kelime “edebî”nin “-ât” eki ile yapılmış cem-i müennes sâlim şeklidir. Arapçada “edb” kelimesi “dâvet, husûsî olarak yemeğe dâvet” mânâsını taşımaktadır. “Edeb”e çeşitli yazarlar farklı veya birbirine yakın mânâlar vermişlerdir. Ebû Zeydü’l-Ensârî kelimenin “güzel bir nefis riyâzâtı ve herhangi bir fazilet” mânâsına geldiğini kaydederken, Seyyid Şerif Cürcânî de “herhangi bir yanlışı düzeltmeye yarayan bilgi” olarak târif etmiştir.

Meşhur İtalyan müsteşriki C. Nallino kelimenin Câhiliye Devrinden hicrî ikinci asra kadar güzel ahlâk ve âdeti ifâde ettiğini, üçüncü yüzyılda din ilimleri ile âlet ilimlerinin ayrılması ile “edeb”in âlete âit ilimler arasında yer aldığını ifâde etmektedir.

Emevîlerin son devirlerinde halifeler çocuklarının yetiştirilmesi için müeddibler (terbiyeci) tâyin etmişlerdir. Zamanla Abbâsî halîfeleri ile onların vezirlerine geçen ve tâyin edilen müeddibler çocuklara şiir, târih ve din bilgisi öğretmekteydiler. Kelime “littérature” mânâsını çok sonraları kazanmıştır.

Kelime Türkçede de sıra ile; ahlâkî bir mânâ, dile âit ilimler, güzel yazma sanatı ve onun öğretimi, edebî yazılar, herhangi bir mevzû ile ilgili yayınlar ve lüzûmsuz yere sözü uzatmak, edâda sanata yer vermek mânâlarında kullanılmıştır.

Kâtib Çelebi, sözde ve yazıda hatâya düşmekten kurtaran ilme edeb ilmi (ilmü’l-edeb) derken, ŞemseddînSâmî edebiyâtı, bir lisânın doğru ve yanlışsız söylenmesiyle okunup yazılması olarak ele alır. Muallim Nâcî ise, edeb sözünün içinde bulundurduğu yüksek ve lafızla ilgili mânâları, insanın vicdânına işleyecek derecede tesirli olan belîğ sözlere edebiyât demektedir.

Bütün bu görüşler edebiyâtı ahlâka bağlayan terbiye vâsıtası sayan görüşlerdir. Bunlardan farklı görüşler de vardır.Kimisine göre edebiyât, hakîkatın dilidir.Kimisi şiir ve hayâl sanatı olarak târif ederken, bâzısı mânevî hayatın yükselmesi için vâsıta bilmişler ve güzel sanatların bir kolu saymışlardır.

Gerçekte edebiyât; malzemesi dil olan bir güzel sanattır. Fakat her edebiyât kendi devrinin düşünce, hayal, duygu ve zevklerine yer vermektedir. Bu durumda edebiyâtın doğduğu milletin değerlerine bağlılığı olduğu gibi kaynak olarak kullandığı değerleri de vardır. Böylece ortaya konan eserleri edebî yönden; alelâde eserler, sanat değeri taşıyan eserler ve şâheserler olarak üç grupta toplamaktayız.

Edebiyât, insanoğlu ile birlikte vardır ve ilk şiir mersiye şeklinde Hâbil’in ölümü üzerine hazret-i Âdem tarafından söylenmiştir. Fakat bu eserlerin bir kısmı dilden dile söylene söylene gelirken, bir kısmı da yazıya geçirilmiştir. Böylece şifâhî (sözlü) ve yazılı edebiyâtlar ortaya çıkmıştır.

Sözlü (şifâhî) edebiyât: Eski ve büyük milletler destanlara sâhiptirler. Başından büyük mâcerâlar geçmemiş, târihte önemli roller oynamamış, büyük işler yapmamış milletlerin destanları yoktur.İşte târihin başlangıcı sırasında veya târihten önce milletlerin karşılaştıkları hâdiseler, onlara karşı aldıkları tavır ve vaziyetler destanların, dînî ve kahramanlık efsânelerinin ve hikâyelerin doğmasına sebeb olmuş ve sözlü edebiyât ortaya çıkmıştır. Bunların bir kısmı yazıya geçirilmiş, bir kısmı ise târih içinde unutulmuştur. Bugün de sözlü edebiyâtımız yazılı edebiyatın yanında varlığını sürdürmektedir.

Yazılı edebiyât: Metinlerin yazıya geçirilmesi ile başlamıştır. Yazılı edebiyâta sâhiplik yönünden eskilik gösteren pek az millet vardır. Bunlar; doğuda, Türk,Arap, Çin, Hind, Fars; batıda Lâtin ve Grek (Yunan)tir. Batı edebiyâtlarından Fransız edebiyâtı 11., İspanyol edebiyâtı 12., İtalyan ve Alman edebiyâtları 13., İngiliz edebiyâtı ise 14. yüzyılda yazılı olarak ortaya çıkmışlardır. Türk edebiyâtında ise BüyükHun İmparatorluğundan kalma bâzı metinler bir tarafa bırakılırsa asıl yazılı metinler 8. yüzyılda görülmektedir. Bu durumda yazılı edebiyâtımızın bugünkü Avrupa milletlerinden en azından üç beş asırlık bir zaman öncesinde varlığı görülmektedir.

Yazılı eserler sözlü edebiyâttan daha iyi muhâfaza olunmuştur. Fakat yazılı edebiyât sözlü edebiyât gibi doğrudan doğruya dinleyiciye hitâb etmediği için, halktan uzaklaşmış, yapmacık bir hâl almıştır.

Edebiyât güzel sanatların bir şûbesidir. Her güzel sanat şûbesinin bir gâyesi vardır.İnsanda güzellik duygularını uyandırmak için her sanat şûbesinin faydalandığı malzeme farklıdır.

Resmin malzemesi çizgi ve renktir.Mîmâride taş, toprak gibi hacim malzemesine ihtiyaç vardır. Edebiyâtın malzemesini de dil (lisan) teşkil eder.

Edebiyâtın konusu: Edebiyâtın konusu çok geniştir. Dünyâda görülen ve yaşanan her şey edebiyâtın konusu içine girer. Fakat edebiyâtı sanat hâline getiren konu değil, konuyu ele alış, işleyiş, söyleyiş tarzıdır. İnsanlara utanç veren iğrenç ve pis şeyler, küfür ve hakâret eden ifâdeler, güzellik duygusunu incittikleri için edebiyât sâhasına girmezler. Edebiyât terbiye dışına çıktı mı, güzel olma özelliğini kaybeder. Kışkırtma maksadını güden eserler de edebiyât sâhasına sokulmaz

Edebiyâtın faydası: Edebiyât, insanları iyiye, doğruya, güzele yöneltmek için ahlâkî bir gâye taşıdığı zaman büyük faydalar temin eder.

Edebiyât; insanların hayâtını, duygu, düşünce ve hayallerini anlatır. Bu sûretle ufku genişletir. Edebî eserler insanlarda uyuyan duyguları uyandırır ve besler.Onlar aracılığı ile geçmişte veya uzaklarda yaşayan İnsanları tanır ve dost olurlar. Edebiyât, insanlara hayâtı, dünyâyı ve insanları sevdirir. İnsanların çoğu duygu ve düşüncelerini anlatamazlar. Büyük yazarların eserleri, onlara hem nasıl yaşanılacağını, hem de nasıl konuşulacağını öğretir.Güzel eserler, bizim duygu, düşünce ve hayâllerimize çeki düzen verirler, kendi kendimize yapamadığımız meseleleri çözerler.

Edebî eserler: Malzemesi dil olan ve sanat maksadı ile meydana getirilerek insanın hayâl gücüne seslenen ve duygularını harekete getirerek heyecan ve zevk veren eserlerdir.

Bir ticâret kitabı, tıp kitabı, matematik kitabı, hayâl gücüne tesir etmez. Rûhî reaksiyonlar ve güzellik duyguları vermez. Fakat edebî eserlerde, çekici, nükteli, ahenkli, duygu ve hayâl uyandırıcı bir taraf vardır.İyi yazılmış şiir, roman ve tiyatro eserleri tıpkı resim, mîmârî gibi güzellik duygusu uyandırırlar, bu güzellik duygusu konudan değil, onun ele alış ve anlatış biçimden ileri gelir.

Edebiyât târihi: Bir milletin târihi içinde vücut bulan edebî eserlerde, onları meydana getiren yazar ve şâirleri, târih sırasına göre inceleyen, değerlendiren bilim koluna denir.

Edebiyât târihinin asıl konusu eserler ve kişilerdir.Ancak yazarları yetiştiren şartlar; zaman, çevre, iktisâdî, siyâsî, târihî ve kültürel olaylardır. Bunlar dolaylı olarak edebiyât târihini ilgilendirirler. Edebiyât târihçileri, yazar ve şâirlerin sosyolojik, estetik, psikolojik yapıları üzerinde dururlar.Ortaya konulan eserlerle yazarların ve devrin diğer şartlarının bağlantılarını araştırırlar.

Önceki
Önceki Konu:
Spektroskopi
Sonraki
Sonraki Konu:
Kemal Reis

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Popüler Sayfalar: