Dini Düşünceler: Düşünebilen insanın, doğadaki çeşitlenmeyi, canlılar arasındaki benzerliklerin ve farklılıkların derecesini gözlediği an evrim konusunda ilk düşünceler başlamış demektir.İlk yaygın düşünceler, Asur ve Babil yazıtlarında; daha sonra bunlardan köken alan Ortadoğu kökenli dinlerde, görülmüştür. Hemen hepsinde insanın özel olarak yaratıldığı ve evrende özel bir yere sahip olduğu vurgulanmış; türlerin değişmezliğine ve sabitliğine inanılmış ve diğer canlılar konusunda herhangi bir yoruma yer verilmemiştir. Bununla beraber Kuran'da yaratılışın kademeli olduğu vurgulanmıştır. Yalnız bir Türk din adamı, astronomu ve filozofu olan Hasankale'li İbrahim Hakkı Hz. (1703- 1780), insanların değişik bitkilerden ve hayvanlardan köken aldığını belirtmiştir.On yedinci yüzyıla kadar, piskopos USSHER'in ve diğerlerinin savunduğu 'türlerin olduğu gibi yaratıldığı ve değişmeden kalıtıldığı fikri' yani G e n e s i s geniş halk kitleleri tarafından benimsendi ve etkisini günümüze kadar sürdürdü. USSHER'e göre dünya MÖ. 4040 yılında, Ekim ayının 4'ünde sabah saat 9.00'da yaratılmıştı. Bu düşünce USSHER tarafından İncil'e eklenmiştir. Daha önce yine Hıristiyan din adamları olan AUGUSTIN (M.S. 354 -430) ve AOUINAS (M.S. 1225 - 1274) tarafından canlıların basit olarak tanrı tarafından yaratıldığı ve daha sonra değişerek çeşitlendiği savunulmuştu. Özellikle bizim toplumumuzda, birçok dini belgeden de anlaşılacağı gibi, Adem'in çamurdan yaratıldığı, Havva'nın Adem'in kaburga kemiğinden oluştuğu ileri sürülerek, yaratılışın ilk olarak inorganik kökenli olduğu ve daha sonra eşeylerin ortaya çıktığı savunulmuş olabilir.

Yunanlılardaki ve Ortaçağdaki Düşünceler: Yunan filozoflarından EM PEDOCLES, MÖ. 500 yıllarında bitkilerin tomurcuklanma ile çeşitli hayvan kısımlarını, bu kısımların da birleşmesiyle hayvanların meydana geldiğini savunmuştur. THALES (M.Ö. 624-548), Ege Denizindeki canlıları çalışmış ve denizlerin canlılığın anası olduğunu ileri sürmüştür. ARI8İ0 (M.Ö. 384 - 322), bitkiler ve hayvanlar konusunda oldukça geniş bilgiye sahipti. Onların doğruya yakın tanımlarını vermiş ve gelişmişliklerine göre sınıflandırmıştır. Canlıların meta biyolojik olarak değişerek birbirlerinden oluştuklarına ve her birinin tanrıların yeryüzündeki ilahi taslakları olduklarına inanmıştır. Daha sonra, canlıların kökenini Der Rerum Natura adlı şiirinde veren LUCERİTIUS (MÖ. 99- 55)'u anmadan ortaçağa geçemeyeceğiz.

Yeni- ve Yakın çağdaki Düşünceler: Rönesans ile canlılar konusundaki bilgiler; en önemlisi evrim konusundaki düşünürlerin sayısı artmıştır. HOOK (1635 - 1703>, HAY (1627 - 1705), BUFFON (1707 - 1788> ve ERASMUS DARWIN (1731 - 1802> bu devrin en önemli evrimcileridir. Rönesans'tan önce de, bulunan hayvan kabuklarının, dişlerinin, kemiklerinin ve diğer parçalarının bugünkü canlılarınkine benzer tarafları ve farkları saptanmıştır. Ayrıca yüksek dağların başında bulunan fosillerin, yaşayanlarla olan akrabalıkları gözlenmiştir. Bu gözlemlerin ışığı altında, her konuda çalışmış, düşünür ve sanatçı olan LEONARDO DA VINCl, canlıların tümünün bir defada yaratıldığını ve zamanla bazılarının ortadan kalktığını savunmuştur. Buna karşılık birçok doğa bilimcisi, canlıların zaman zaman oluştuklarını doğal afetlerle tamamen ortadan kalktıklarını ve yeniden başka şekillerde yaratıldıklarını ileri sürmüştür Bu şekilde farklı devirlerde farklı canlıların yaşaması kolaylıkla açıklanabiliyordu. Her doğal yıkımdan sonra, meydana gelen canlıların, organizasyon bakımından biraz daha gelişmiş olduklarına inanılıyordu. Bu kurama K a t o s t r o f i z m Tufan Kuramı' denir. Bu yıkımın yedi defa olduğu varsayılmıştır. CUVIER, 1812 yılında, fosiller üzerinde ünlü kitabını yayınlayarak, fosillerin, kesik, kesik değil, birbirlerinin devamı olacak şekilde olduklarını bilimsel olarak açıklamıştır. On sekizinci yüzyılın sonu ile on dokuzuncu yüzyılın başlangıcında, 3 İngiliz jeoloğunun çalışmalarıyla katastrofizm kuramı yerine ' U n i f o r m i t a r i z m kuramı getirildi. HUTTON 1785'de geçmişte de bugünkü gibi jeolojik kuvvetlerin rol oynadığını, yükselmelerin ve alçalmaların, keza erozyonların (aşınmaların) belki de daha kuvvetli olarak meydana geldiğini ve yüksek dağlarda bulunan fosilli tabakalar ile sediman (tabaka katman) tayinlerinin yapılabileceğini buldu. JOHN PLAYFAİR'in 'lllustrations of the Huttonian Theory of the Earth' adlı yapıtıyla (1802), bu konu daha anlaşılır hale geldi. Üçüncü araştırıcı, CHARLES LYELL, yayınladığı P r i n c i p 1 e s o f G e o 1 o g y' adlı yapıtında, birçok jeolojik soruna çözüm getirmesinin yanı sıra, canlıların büyük afetlerle değil, çevre koşullarının uzun sürede etki etmesiyle değiştiğini savundu. Kitabının bir yerinde 'geçmişteki güçler bugünkünden hiç de çok farklı değildi' diye yazmıştır. Bu yaklaşım Nuh Tufanı'nın gerçeküstü olduğunu savunuyordu. LYELL'in fikirleri C. DARWİN'i büyük ölçüde etkilemiştir.

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu