20/02/2014 1:00
Alm. krankenhaus (n), Spita (n), Klinik (f), Lazarett (n), Fr. Hopital (m), infirmerie (f), clinique (f), lazeret (m), İng. Hospital infirmary, lazaret. Hastaların yatarak veya ayakta muâyene ve tedâvi edildiği gerekli sıhhî ve fennî şartları hâiz kuruluşlar. Yatak sayısı ve tedâvi imkânları ile baktığı hastalıklar yönünden çeşitli tipleri vardır.

İlk hastâneler hemen hemen insanlık târihi kadar eskidir. Eski çağlarda bâtıl dinlerin tapınakları hastâneler olarak kabul edilebilir. Hastalar tapınaklara gelirler ve geceyi burada toplu halde geçirirler, bu şekilde ilâhî kuvvetlerle yakın temas kurarak şifâya kavuşacaklarına inanırlardı.

Mîlâttan önce, Hint, İran ve Mısır’da hastânelere rastlanmaktadır. Yunan ve Roma medeniyetlerinde de tapınakların yanında sağlık tesisi gibi kullanılan kuruluşlar bulunmaktaydı. Bunların en meşhurları Anadolu’da idi. Eski Yunanlılar hastalar için yaptıkları tapınaklara sağlık tanrısı Asklepios’un adını vermişlerdir. Çeşitli Asklepios tapınaklarından bâzıları, devirlerinde çok meşhur olmuştur. Tıp ilminin sayılı bilginlerinden Hippokrates’in hastaları tedâvi ettiği Ege’deki Kos tapınağı bunlardan biridir.

Hastalar bu tapınaklara mermer sütunlarla süslü birkaç kilometre uzunluğundaki mermer yoldan ilâhî söyleyerek gelirler, duvarların alt kenarlarından su akan ve tavanlarında gizli gözetleme delikleri bulunan dehlizlere alınarak buradaki bu gizli deliklerden telkinler yapılarak şifâlı sular içerler, afyonlu ilâçlar verilerek tedâvi edilirlerdi, daha sonra Hıristiyanlıkla berâber kiliselerin himâyesinde, fakir halkın ve yolcuların tedâvileri için hayrat hastâneleri kuruldu.

Ortaçağda hastalık veya başka bir zor durum karşısında toplumun insanlara yardımcı olması gerektiği düşüncesi Müslümanlarda oldukça yayılmıştı. Müslüman memleketlerinde hastâneler, yöneticiler ve devlet memurları tarafından şehir merkezlerinde kurulurdu. Dokuzuncu yüzyılda Halîfe Hârûn Reşîd zamânında Bağdat’ta bir hastâne yapılmıştı. Yüz yıl sonra Bağdat’ta bu defâ Halîfe el-Muktedir tarafından ikinci bir hastâne açıldı. Yine Bağdat’ta 970’te açılan üçüncü bir hastânenin 25 doktoru vardı ve tıp öğrencileri eğitimlerini burada yaparlardı. Ortaçağda İslâmiyetin hüküm sürdüğü ülkelerde 34 hastâne bulunuyordu. Bu hastâneler genellikle iyi teşkilâtlanmıştı ve Müslüman ülkelerde tıbba verilen yüksek değeri ortaya koyuyorlardı. Meselâ 1285’te Kâhire’de kurulan bir hastânede ateşli hastalar, yaralılar, göz hastaları ve kadınlar için ayrı ayrı kısımlar vardı.

Anadolu’da Türklere âit ilk hastâneler, Selçuklular devrinde meydana getirildi. Bunlar, yalnız hasta bakım yeri değil, aynı zamanda hekim yetiştirmek üzere eğitim yapan tıp mektepleri olarak kullanılırdı. Bu sebeple birçok Selçuklu eseri gibi hastâneler de medrese tarzındaydı. Hastâneler, düşman hücûmuna karşı şehir surları içinde yapılır, medrese, câmi, hamam ve çoğunda mevcut kaplıca ve ılıca gibi sağlık tesisleriyle bir bütün hâlinde olurdu.

Selçuklular devrinde hastânelere bimarhâne, dârüşşifâ veya mâristân adı verilirdi. Buralarda her çeşit hasta tedâvi görürdü. Ancak Amasya dârüşşifâsı gibi bâzı hastânelerde ruh hastalarına daha çok sayıda yer verildiği ve bunların tedâvilerinde özel bâzı metodların uygulandığı bilinmektedir. Anadolu’daki ilk önemli hastâne Mardin’de Artukoğullarından Necmeddîn İlgâzi’nin kardeşi Eminüddîn tarafından yaptırılmıştır (1108-1132). Medrese, câmi ve hamamıyla bir külliye olan bu hastâne, mâristân olarak anılmaktaydı. İkinci önemli hastâne Selçuklu hükümdârı Kılıç Arslan’ın oğlu Gıyâsüddîn Keyhüsrev’in ikinci saltanatı zamânında, kızkardeşi Gevher Nesibe tarafından Kayseri’de yaptırılan Gevher Nesibe Hastânesidir (1205). “Şifâiye” adıyle anılan bu hastâneye, tıp eğitimi yapan medresesi ile birlikte “Çifteler” denmiştir. Bugün Kayseri’de Gevher Nesibe Tıp Fakültesi adıyla bir tıp fakültesi vardır. Selçuklu hükümdârı Birinci İzzeddîn Keyhüsrev tarafından yapılan Sivas Hastânesi de önemli bir kuruluştur (1210-1219). Burası hastâne olarak kullanıldığı gibi, tıp eğitimi de yapılan bir müessese idi. Gene Selçuklular zamânında yapılan Konya Dârüşşifâsı (1219-1236), Çankırı’da Selçuklu askeri emirlerinden Atabey Cemâleddîn Ferruh tarafından yaptırılan Dârülâfiye (1235), Kastamonu’da Ali bin Pervâne Hastânesi(1272), Tokat’taki Pervâne Bey Dârüşşifası (1277) Anadolu’nun ilk önemli hastânelerindendir. Anadolu beylikleri devrinde bâzı yeni hastâneler yapıldı. Bu dönemde Dulkadiroğulları Kayseri’de bir Cüzzamhâne, Saruhanoğulları Manisa’da bir Körhâne yaptırdılar.

Osmanlılar, Selçuklu devrindeki vakfiyeleri değiştirmediler ve özellikle Selçuklular zamânında hastâne yapılmayan yerlerde bu nitelikte kuruluşlar yaptırdılar.

Bu devirde hizmete giren ilk sağlık tesisi, 1399’da Yıldırım Bâyezîd Hanın açtırdığı Bursa Dârüttıbbı’dır. Avrupa kıtasındaki ilk tıp müessesesi de Edirne Cüzzamhânesi oldu (1421-1451). Daha sonra 1470’te Fâtih Dârüşşifâsı, 1458’de Edirne Bimaristânı, 1514’te Üsküdar Cüzzamhânesi, 1539’da Kânûnî Sultan Süleymân Hanın annesinin yaptırdığıHafsa Sultan Hastânesi, 1555’te Süleymâniye Dârüşşifası, 1616’da Süleymâniye Dârüttıbbı, 1583’te Sultan Üçüncü Murâd’ın annesi Nuruban Sultan’ın Üsküdar Toptaşı Bimarhânesi, 1772’de EskiSaray Hastalar Dâiresi, Galatasaray Hastalar Dâiresi, İbrâhim Paşa HastalarDâiresi, Topkapı Sarayındaki Eski Enderun Hastânesi, 1769’da Yeni Saray Hastâneler Ocağı, Topkapı Sarayı Değirmenkapıdaki hastâne, Hastabahçe’de Hastalar Ocağı ve Bîmârhâne gibi hizmete giren tesisler, altı yüz yıllık Osmanlı hânedânının ıslâhat dönemi süresine kadar yaptırdıkları hastâne ve diğer sağlık kurumlarının sâdece bir bölümüdür. On dokuzuncu yüzyılda da özellikle İstanbul’da pekçok hastâne yapıldı. Bugün de kullanılmakta olan Sultan Abdülmecîd Hanın annesi Bezmiâlem Vâlide Sultan tarafından 1843’te Şehremini’de açılan Gurebâ Hastânesi, Gümüşsuyu Hastânesi, Zeynepkâmil Hastânesi, Gülhane Askerî Hastâneleri bu yüzyılda hizmete açıldı.

Cumhûriyetin îlânından sonra, önceleri umum müdürlük, daha sonra da bakanlık seviyesine çıkarılan sağlık teşkilâtının ana siyâsetine daha çok koruyucu hekimliğe yönelen bir anlayış hâkim oldu. Hastânelerin yapım ve idâresi ise belediyenin, özel idâreler ve vakıflar gibi mahallî teşkilâta bırakıldı. Sâdece hastâne tedâvisini teşvik bakımından 1924 yılında alınan bir kararla, Ankara, İstanbul-Sivas, Trabzon, Erzurum ve Diyarbakır illerinde birer örnek (numûne) hastâne yaptırıldı ve o ilin veya yerin adı ile anılmak üzere numûne hastâneleri hizmete açıldı.

Cumhûriyetin îlânında yurdumuzda çeşitli hastânelerde 3035 yatak mevcuttu. Bunun 950 yatağı, Şişli Etfal Hastânesi, Bakırköy Akliye Hastânesi ileZonguldak Devlet Hastânesi olarak Sağlık Bakanlığına; 635 yatağı İstanbul ve İzmir’deki Belediye Hastânelerine ve 45 yatağı da özel idâreye bağlı hastânelere âitti. 1923’te veremliler için 150 yatak ihtivâ eden 3 müessese, 1926’da Ankara ve Konya’da birer doğum ve çocuk bakım evi bulunmakta idi.

1954 yılında çıkarılan yeni bir kânunla yataklı tedâvi kurumlarının büyük çoğunluğu Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına devredildi; Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük illerde belediyeler, özel idâreler, vakıflar ve üniversiteler gibi, bâzı kuruluşlara bağlı az sayıda hastâne, bu uygulama dışında bırakıldı.

1992 yılında yapılan istatistiklere göre yurdumuzda askerî hastâneler hâriç 956 hastâne, 3829 sağlık ocağı, 11.427 sağlık evi, 247 verem savaş dispanseri, 255 kamu sağlığı dispanseri bulunmaktadır. Bu arada hükûmet tabipliği adı altında faaliyetlerini sürdüren sağlık merkezleri, sağlık ocağı olarak isim değiştirerek Türkiye genelinde 3829 yerde bu isim altında sağlık hizmeti verilmektedir. Hastâne ve sağlık merkezleri yatak sayısı 144.280’dir.

Devlet hastâneleri yanında, son senelerde özel hastaneler de rağbet görmüştür. 1991 yılında açılan 60 yataklı Türkiye Gazetesi Hastanesi özel hastânelerden birisi olarak sağlık hizmeti vermektedir.

Hastânelerin büyüklüğüne, küçüklüğüne, muâyene ve tedâvî ettikleri hasta ve hastalık çeşidine göre hizmet çapları ve niteliği değişir. Genel olarak, her hastaya bakan, ilk tedâvileri uygulayan küçük hastâneler, güçleri dışındaki hastalıkların teşhis ve tedâvisini daha büyük çaptaki, uzmanlık sâhibi büyük hastânelere gönderirler. Meselâ verem, frengi, sıtma gibi bir tek hastalıkla ilgilenen hastânelerin yanında, deri hastalıkları, üreme yolları hastalıkları, göğüs cerrâhisi, kadın-doğum, fizik tedâvi, ruh hastalıkları gibi bir hastalık topluluğu ile uğraşan hastâneler de vardır. Bir tek hastalık veya bir hastalık topluluğu ile uğraşan hastâneler, ayrıca, bağlı oldukları idârelere, muâyene ve tedâvi ettikleri hastaların mesleklerine göre de özellikler taşırlar. Bu arada sigorta hastâneleri iş kânunu çerçevesi içine giren iş yerlerinde çalışanların hastalıklarını tedâvi ettiği gibi bunların eşlerinin doğumlarında da vazîfe yaparlar. Devlet hastâneleri bütün yurt çapında hasta tedâvisiyle uğraşır; bunlardan bir kısmı geniş kadroludur. Eskiden bulunan memleket hastânelerine örnek ve yardımcı olmak üzere kurulmuştur; bunun için bir kısmı nümûne hastânesi adını taşır.

Hastânelerde hastaların yatarak tedâvi gördükleri yerlere “klinik” denir. Bununla birlikte, bir hastânenin tamâmına, bir hastalık topluluğu ile uğraşan hastânelere veya ayrıca bâzı özel hastânelere de “klinik” denmektedir. Hastânelerin yataklı kısımları dışında, ayakta yapılan muâyenelerle uğraşan şûbeleri ise “poliklinik” diye anılır. Burada hemen her çeşit hastalığın muâyenesi yapılır. Hastanın yatması gerekiyorsa, hastalığın cinsine göre, bir kliniğe gönderilir.

Hastânelerde eskiden dâhiliye, cerrahî, kadın-doğum ve çocuk hastalıkları servisleri mevcuttu. Bu kollar bugün özel ihtisas dallarına ayrılmış bulunmaktadır. Meselâ: Dâhiliye kısmı; hemotoloji, gastroenteroloji, kardiyoloji, romatoloji, allerji, metabolizma, intani hastalıklar, nefroloji, endokrinoloji, göğüs hastalıkları dallarına ayrılmıştır.

Cerrahî de genel cerrahî, kadın-doğum cerrahîsi, ortopedi, bevliye, nöroşirurji, göğüs ve kalp-damar cerrahîsi, kulak-burun-boğaz cerrahîsi ile göz cerrahîsi, plâstik (estetik) cerrahî bölümlerine ayrılmıştır.

Bugün röntgen (normal röntgen, bilgisayarlı tomografiler ve magnetik rezonons) cihazları, ultrasonografi, elektrokardiyograf, elektroensefalograf, elektromiyograf, elektronik laboratuvar âletleri, endoskopik tetkik cihazları, hastalıkların teşhis ve tedâvîsinde hastânelerin vazgeçilmez cihâzları olmuştur.

Radyografi servisleri mîde, barsak, akciğer, kemik kırıkları ve tümörlerin teşhisinde büyük bir önem taşır. Radyoterapi servislerinde ise kanserli hastalar şualarla tedâvi edilir. Fizikoterapi servisi ültraviyole, diyatermi gibi özel âletlerle romatizmalı ve felçli hastaların tedâvîsinde yardımcı olur.

Rehabilitasyon servisleri ise sakat hastaları bir an önce ayağa kaldırarak yürür hâle getirmeye çalışır. Laboratuvarlar kan, idrar, dışkı(gaita) muâyeneleriyle hastalıkların teşhisinde doktora büyük yardımlarda bulunur. Modern elektronik âletlerle tahlillerin sınırı daha genişlemiştir. Bakteriyoloji laboratuvarları mikropların ayırımı ve tesirli antibiyotiği seçmek husûsunda doktora yardım eder; pataloji ve sitoloji laboratuvarları ise tümörlerin habis veya selîm olduğunu meydana koyarak tedâviye yön verdirir.

Veremli hastaların iyi edilmesi için kurulmuş hastânelere “sanatoryum” denir. Buralarda tedâvi daha çok kür, iklim, beslenme, dinlenme esâsına dayanır. Prevantoryum ise, verem başta olmak üzere, bâzı hastalıklara istidatlı kimselerin kuvvetlenip hastalığı yenmeleri, eskiden geçirdikleri bir hastalığın yeniden ortaya çıkmasını önlemeleri için kurulmuştur.

Hastânenin önemli bir vazîfesi de âcil vak’alara bakmak ve gerekli müdâhale ve tedâvîleri sür’atle yapmaktır. Bunun için hastânelerde doktor, hemşire, sağlık personeli gece-gündüz devamlı nöbet tutar. Ufak hastânelerde servis ve poliklinik nöbetleri müşterek tutulur.

Trafik kazâlarının gittikçe artmasıyla âcil vak’alar da çoğalmaktadır. Büyük şehirlerde devamlı olarak çalışan ve yalnız âcil vak’aları kabul edip, onların tedâvisiyle uğraşan ilk yardım hastâneleri kurulmuştur.

Modern hastânelerin yapımı da, toplumun ve tıbbın ilerlemesi ile değişmektedir. Eski hastâneler ayrı ayrı pavyonlar şeklinde ve 10-15 yataklı büyük hasta koğuşları tarzında inşâ edilmekteydi. Yeni hastâne mîmârisinde, büyük koğuşların yerini bir veya iki yataklı odalar almıştır. Yeni hastâneler çok temiz, sevimli otellere benzetilmeye çalışılmakta ve bir ev havasını verecek tarzda dekore edilmektedir.

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu