08/12/2009 20:19
HAKKINDA YAZILANLAR

Gözü kara kaptan İsmail Hakkı

İrfan Özfatura bilgi@tg.com.tr

Türkiye 16 Mart 2004

Yavuz, Midilli, Nusret ve Muavenet-i Milli hakkında ama az ama çok bir şeyler duymuş olmalısınız. Peki ya Alemdar?

Efendim 1898 yılında Danimarka’nın Helsingör tezgâhlarında kızağa konan ve silme galvaniz sacdan yapılan Danmark (Alemdar) 50 metrelik bir teknedir. İsterseniz gövde, makine, kazan, uskur detaylarını es geçelim. Yalnız şu kadarını bilin “iyi gemidir!”

Bir zamanlar bu alet merkezi Kopenhag’da bulunan Bjerg Enterprise adlı bir firma adına Marmara Denizinde tahlisiye (kurtarma) işleri yapar. Ancak Cihan Harbi çıkınca Osmanlılar gemiye el koyarlar. İngiliz donanması İstanbul’a ulaşıp da Boğazı kontrol altına alınca Kadıköylü Osman Efendi’ye (geminin çarkçıbaşı) “Tiz hazırlanasın!” buyururlar. Haydarpaşa limanında miskin miskin yatan gemiye gizlice silah ve malzeme yükler, “görelim sizi” deyip sırtlarını sıvazlarlar.

İstanbul işgal altında

O günlerde İngiliz donanması Boğaz’dan kuş uçurtmaz. Adamlar işe yarar gemileri (Hamidiyeleri, Turgutları, Nusretleri) Haliç’e haps eder, yerinden kıpırdatmazlar. Doğrusu böyle bir tekneye şiddetle ihtiyaç vardır, çünkü Alemdar hem Karadeniz’in dalgalarına dayanabilir, hemde ağır silahları kaldırabilir. İyi de Beşiktaş Dolmabahçe arasına yerleşen donanmanın arasından nasıl geçecektir?

Gemicilerimiz acele etmez, Ayandon fırtınasının suları kabartıp, sahili dövdüğü bir gece demir alırlar (21 Ocak). Alemdar’ın rengi kömür karası olduğu için karanlığa karışır, adeta hayalet gemi gibi aralarından sızar. Kazasız belâsız Karadeniz’e çıkar, bata çıka ilerler, sağ salim Ereğli’ye varırlar. Ancak haberler hiç de iç açıcı değildir. Liman Reisi nefes nefese gelip “İngilizler yola çıktığınızı anlamışlar” der, bir Fransız ganbotu fır dönüyor, korkarım sizi arıyorlar.”

Bu halde yükü boşaltmaları zordur alelacele yağ, kömür ikmali yapar yeni ve zinde bir ekip toparlarlar. Makine Yüzbaşısı Beykozlu Adil Bey ile Mülâzım-ı evvel Rizeli Ali Efendi işlerinin ustasıdırlar. Hele dümene geçen Üsküdarlı İsmail Hakkı Kaptan hem iyi bir denizcidir, hem de onlara babalık yapar. Hasılı, “Tevekkeltüalallah” deyip yola çıkarlar.

İti an çomağı hazırla!

Kıyıya ne yaklaşır ne de uzaklaşırlar, Sinop üstüne doğru bir rota tuttururlar. Gelgelelim korktukları başlarına gelir Fransız ganbotu onları bulur ve yaklaşmaya başlar. İsmail Hakkı Kaptan ambardaki silahları gâvurlara kaptırmamak için gemiyi karaya oturtmaya çalışır ancak ganbot öylesine hızlıdır ki sahil cihetinden gelip araya girer, onları karaya yanaştırmaz. Namlular üzerlerine çevrilince mecburen yavaşlar, Yüzbaşı Tilly ile üç askeri kaptan köşküne alırlar.

Tilly söze kestirmeden girer ve “gemiyi niye kaçırdınız” diye hesap sorar. İsmail Hakkı Bey böyle bir şeyi ilk defa duyuyormuş gibi şaşırır, gemiyi Ereğli’den teslim aldıklarını yükünü bilmediklerini söyleyip atlatmaya çalışır.

Ama Yüzbaşı Tilly yutmaz “O halde Ereğli’ye dön” diye emreder, “gidelim kaçakları teslim alalım.”

-Benim için farketmez, isterseniz İstanbul’a bile dönerim.

-Sahi bunu yapabilir misin?

-İşimin adı ne? Fizan’a bile giderim.

Tilly kaçak gemiyi İstanbul’a götürürse çok büyük sükse yapacağını düşünür. Zaten Ereğli’de aradığı adamları bulacağı şüphelidir. Şimdiden rütbe aldığını hisseder ve sevinçle “tamam öyleyse” der, “sür İstanbul’a!”

Ava giden avlanır

İsmail Hakkı Kaptan o kadar tabiidir ki insanın içini açar. Beykozlu Adil’le havadan sudan konuşur, gülmekten kırılırlar. Aradan saatler geçer birbirlerine sigara tutar, yemeklerini paylaşırlar. Tilly’nin gerginliği gider, bayağı bayağı rahatlar. Hatta bir kamaraya çekilip uyuyacak kadar.

Tam Bababurun’a 10 mil vardır ki İsmail Hakkı Kaptan başını bekleyen Fransız erinin elinden silahını alıverir. Şifreli ıslığı duyan adamları da aynı şeyi yaparlar. Yüzbaşı Tilly direnmeye kalkar ama Adil Bey onu bir elense, tırpanla altına alır ve ellerini bağlar.

Evet bunları esir almak zor olmaz ama ganbottan nasıl kurtulsunlar?

Ereğli’ye yaklaşınca aniden dümeni karaya kırar, ateşçiler ocağı faryaplarlar. Makine olanca hızıyla çalışır, gemiyi ek yerlerinden koparacak gibi sarsar. Gambottakiler yolunda gitmeyen şeyler olduğunu anlarlar. Önce ihtar atışı yapar, ardından mermi yağdırmaya başlarlar. Serdümen Recep vurulup düşer ama Adil Bey nasıl keskin nişancı olduğunu gösterir, önce topun, sonra makinelinin başındaki eri yıkar. Artık hiçbir er silah başına oturmaz. Şimdi gemiyi karaya oturtmalıdırlar ama ganbot yine araya girer ve onları kumsala yanaştırmaz. Ancak çatışmayı duyan halk silahını kaptığı gibi sahile koşar ve ganbota mermi yağdırmaya başlar.

İsmail Hakkı Kaptan, Fransızların bir anlık paniğini fırsat bilir ve gemiyi bir sığlığa oturtuverir. Gâvurlar pisi pisine kaçırdıkları avlarına yanar, sahilden açılan ateş şiddetlenince uzaklaşmak zorunda kalırlar.

Halk yardımlarına gelir, elbirlik gövdedeki delikleri kapatırlar. Gemi kendi imkanları ile kurtulur ve İnebolu’ya doğru yola çıkar. Şükürler olsun, menziline varır, mücahidlerin önüne umduklarından ziyade silah ve malzeme koyarlar.

Alemdar, Bahriye Komutanlığı ve Seyr-i Sefain İdaresinde yıllarca çalışır ve yaşlanır. Korunsa iyidir ama onu bir ara tanker dubası olarak kullanır, sonra hurdaya ayırırlar (1982).

Önceki
Önceki Konu:
Muhammed Ali Clay
Sonraki
Sonraki Konu:
Seyyid Onbaşı

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu