08/12/2009 20:19
İlk bilim kurgucu Jules Verne

Ahmet Sırrı Arvas

ahmetsirri.arvas@tg.com.tr

Türkiye 21 Aralık 2005

Jules Gabriel Verne, Nantes yakınlarında Feydeau adasında (1828) doğar. Burası içine kapalı bir muhittir, sağından solundan, önünden arkasısından Loire nehri akar. Ama Jules küçük dünyasını genişletmesini bilir, kocaman kocaman hayaller kurar.

Babası Mösyö Pierre hukukçu bir sülaleden gelen itibarlı bir avukattır, mesleği ile yatıp, mesleği ile kalkar. Annesi Sophie Allotte ise süzme bir İskoç’tur, soğuk ve ihtiyatlıdır, lügatında heyecan gibi bir kelime bulunmaz. Bunlar ciddi ve kurallı insanlardır, maceradan hoşlanmaz, mevcudu korumaya çalışırlar.

Eğer bir adada yaşıyorsanız kenarından köşesinden teknelerin dilinden anlarsınız, Jules ayrıca mavnalara, kalyonlara da merak salar, el kadar tıfılken (11 yaşında) evden kaçar, Karayip Adalarına giden bir yelkenlide miçoluk yapar. Ancak uğradıkları ilk limanda yakalanır, polisler kulağından tuttukları gibi babasının önüne bırakırlar.

Bizimki uslanır mı? Nerdeee? Aksine serüvene olan sevdası artar.

Mektep kaçağı

Burasını anladık di mi? Tamam. Şimdi gelelim Jules’in ediplik tarafına. Doğrusunu isterseniz ne annesinin, ne de babasının edebiyata dönük bir çalışması bulunmaz, hatta meraklı bile sayılmazlar. Babası bir zamanlar şarkı sözü filan karalar ama bunlar berbat şeylerdir, adam yazdığına yazacağına pişman olur, dile getirilmesinden hoşlanmaz. Jules’in ilk hatırladığı yazı babasına yazdığı bir “kompliman”dır. Mektepte alkışlanan ödev, evde beklediği ilgiyi uyandırmaz. Yüzüne boş boş bakılınca felaket kızar, defterini yırtar, kalemini kenara atar.

Baba Pierre, Jules’in iyi bir hukuk eğitimi alıp, dişli bir avukat olmasını arzular. Bu çevreyi, bu itibarı oğluna devredip emekli olacağı günlerin hayaliyle yaşar. Nitekim Jules’i tahsil için Paris’e yollar. Ancak bizimki mektebe uğramaz, çekilir köşesine basit şiirler, kısa hikâyeler karalar. Sonra operalar, librettolar filan...

Bunlar aman aman şeyler değildir, nitekim çoğu elinde kalır, sıradan dergilerde dahi yer bulamaz. Lâkin kolay kolay yılmaz, yazar da yazar, bıkıp usanmadan yazar... Nihayet umduğuna kavuşur, bir piyesi sahnelenmeye başlar. Jules buna çok sevinir ama sırf bu yüzden babası ile “papaz” olurlar. Mösyö Pierre “senin gibi evlad düşman başına” der, maddi desteğini çekip, dertleriyle baş başa koyar. İşte şimdi oturur mu şapa! Geçinmek için yapacağı tek şey vardır: “Yazmak!”

Ünlü edip Alexandre Dumas “yıkılmayacaksın” der, bir şekilde elinden tutar. İşe bakın tam da o günlerde kafayı balonculukla bozan arkadaşı (Felix Nadar) ona sanatının inceliklerini anlatır ve bu birikimin kitaplaşmasını arzular. Felix fotoğraf işini iyi bilir ama eli kalem tutmaz. Jules’i balona bindirir ve küçük bir gezi yaparlar. Bizimki aklına takılan en küçük detayları bile sorar, işin mantığını kavrar. Bunları derler toparlar ve Stendhal ve Balzac gibi şöhretlerin kitaplarını basan bir yayınevinin kapısını çalar. Mösyö Hetzel notlara asık suratla göz atar, kaşının biri iner, biri kalkar. Adam işini iyi bilir ve lâfı uzatmaz, “buna hikâye katmadıkça beş para etmez” der ve noktayı koyar.

Makale mi hikâye mi?

Jules hiç bozulmaz, aksine ilmî bir makaleye, hikâye katma fikri onu da sarar. Oturur Afrika (özellikle Nil’in beslendiği havza hakkında) bilgi toplar ve çok geçmeden ilk romanı “Balonla Beş Hafta”yı masaya koyar. Hetzel çalışmayı beğenmesine rağmen müsveddeleri karalar. Kimi yerlere ünlemler, kimi yerlere soru işaretleri koyar. Jules’den bazı yerleri abartmasını, bazı yerleri de atmasını ister, nihayet “şimdi oldu” der ve romanı yayınlar. (Ocak 1863)

“Un voyage dans les airs” (Havada Bir Gezi) adıyla basılan eser büyük sükse yapar ve Jules Verne “Coğrafya Edebiyatı” gibi bir tarzın kapısını aralar.

Bu kitap tutunca yayıncı 20 yıllığına bir sözleşme imzalar ve Jules bu dönemde tam 65 eser yazar. Bazı yıllar üç, bazı yıllar beş kitap çıkarır, çalakalem yazdığı için karakterler oturmaz, tenakuzlar gözden kaçmaz. Jules kitabın birini bitirmeden, öbürüne başlar, hatalarını umursamaz. Okuyucuyu habire gezdirir, geçit vermez dağlardan balta girmez ormanlara koşar, okyanus diplerinden uzak yıldızlara yelken açar.

?

Yazar-gezer

Vizyona o gün giren filmi internetten indirip, bilgisayar oyunlarıyla oyalanan günümüz kopilleri böyle bir üslupla ne kadar ilgilenirler bilinmez ama sinemanın bile olmadığı yıllarda bu romanlar heyecanla okunur, sadece küçükleri değil büyükleri de yakalar.

Hikâyecimiz ünlü olduğu yıllarda Honorine Deviane adlı iki çocuklu bir dul ile yuvasını kurar. Gider eşinin memleketine (Amiens’e) yerleşir ve hanım köylü olmaktan şeref duyar. Zaten oğlu Michel de orada doğar.

Jules Verne cebinde banknotları bulunca hayallerini gerçekleştirmeye bakar, önce annesinin ülkesini (İskoçya’yı) dolanır, derken bir tekne (Saint-Michel III ) satın alır, İskandinavya, Almanya, Hollanda, İspanya derken, Akdeniz ve Kuzey Afrika’yı turlar.

Hatta kardeşiyle Amerika’ya kadar uzanır, New York’u, Niagara Şelalesini dolaşırlar. Hani “çok yaşayan değil çok dolaşan bilir” derler ya, bu geziler fevkalade işine yarar. Ancak o diğer coğrafyacıların yapmadıklarını yapar, sıkıcı bilgileri bile sürükleyici hikâyelerin arasında sunar.

Önceki
Önceki Konu:
Ünsal Oskay
Sonraki
Sonraki Konu:
Celal Şengör

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Popüler Sayfalar: