30/09/2014 19:00
Sonuçta mutluluk nedir? Mahatma Gandhi şöyle der: "Mutluluk düşündüğünüz, söylediğiniz ve yaptığınız şey uyumlu olduğunda ortaya çıkar." Sözlükte "kişinin kendi kaderinden memnun olması" olarak tanımlanır fakat bunun anlaşılması zordur.
Çevrenizdeki insanlara mutlu olup olmadıklarını sorduğunuzda çoğu omuz silkerek ve gerçekten bundan emin olmadan, "evet" diye yanıtlar. Mutluluk orta yollu bir duygudur. Kesin olarak mutlu olduğumuzu bildiğimiz tek an neşe dolu olduğumuz zamandır ve bunun tersi üzgün olduğumuzda da mutsuz olduğumuzu biliriz. Mutluluk ya da bunun yoksunluğu, başka hiçbir şey meydana gelmediğinde geriye kalandır. Bunu deneyin. Bir odaya gidin ve oturun ve hiçbir şey yapmayın, her şeyi kendi haline bırakın, sonra kontrol edin... Mutlu mu yoksa mutsuz musunuz?
Öyleyse biz doğduğumuzda mutlu olmamıza rağmen büyüdükçe bizden uzaklaştırıldı mı? Ya da bu doğal olmayan bir durum ve biz buna yönelik çalışmalı mıyız? Bebeklerle zaman geçirdiğinizde çok geçmeden bazılarının genelde mutlu, diğerlerinin ise düpedüz aksi olduklarını görürsünüz. Bu düzeyde mutluluğun bazı temel arzuların tatmini sayesinde gerçekleşebileceğini düşünebilirsiniz; yiyecek ve rahatlık gibi şeyler. Fakat kısa sürede bebeklerin bile teselli edilemediği günler olduğu ortaya çıkar.
Köpeklerin bile kötü günleri vardır. Bir dostumun Milo adında buldog cinsi yaşlı bir köpeği var. Bazı günlerde en az yaşlı birinin olabileceği kadar hırçınlaşabiliyor. Yiyecek verin, okşayın, kendisiyle nazikçe konuşun buna rağmen yaşlı gözlerle bakıp sanki şöyle demek ister: Teşekkürler fakat sadece kötü bir gün geçiriyorum, lütfen beni yalnız bırakın.
Dolayısıyla belki de mutluluk doğal olmayan bir durumdur ve biz ona doğru çabalamamalıyız. Eğer bebeklerin ve köpeklerin kötü günleri olabiliyorsa, nasıl üstesinden gelebiliyorlar? Sadece zaman tanındığında ve temel arzular doyurulduğunda bu ruh hali geçer mi? Buradaki sorun biz büyüdükçe "temel arzular" listesinin giderek uzamasıdır. Mutlu olmak için sadece yiyecek ve fiziksel konfora ihtiyaç duyarken, sonrasında en son model Nike ayakkabı, en trend ve en yeni müzik, en şık ve en güzel kıyafetlere ihtiyaç duymaya başlarız. Ve tüm bunların ötesinde, akranlarımızdan da saygı görmeyi isteriz.
Biz daha fark etmeden kendi arzularımızın esiri oluruz. Mutsuzluğu doğal olmayan bir varlık durumu olarak görürüz, dolayısıyla mutlu bir ruh halinden biraz düştüğümüzde halimizi örtmeye çalışırız. Bundan her ne pahasına olursa olsun sakının. Dışarı çıkın, dostlarınızı görün, bir içki için, hap alın ve... Tekrar o yola geri dönersiniz.
Bu bana The The'dan bir şarkıyı anımsatıyor: Tanrının nasıl olup da hiçbir zaman tamamlanamayacak duyguları bize verecek kadar zalim olabildiği sorgulanıyor. Şarkıda, hakiki özgürlüğün kalbin arzusundaki özgürlük olduğu sonucuna varılıyor. Belki de ipucudur budur? Mutluluk hayat akışında benliğini kaybetmeye dairdir. Doğduğumuzda yaşam nehrine atılırız ve sürükleniriz, bazen akıntılara kapılırız, bazen de girdaplarda kıstırılırız. O sırada umutsuzca ve belli bir düzeyde kontrol kazanmaya çalışırız. Yanından geçerken nehirdeki kamışlara tutunmaya çalışın, bunların bizi akıntıya karşı bir andan daha fazla tutacak kadar güçlü olmadıklarını bilmeden. Sonra bunlar kopar ya da bizim elimizden kayarlar ve biz... Hoop tekrar kapılırız!
Belki de mutluluk olayların bu ya da şu şekilde olması gerektiği kavramını bırakmak ve bunları olduğu gibi kabul etmek, sonra serbest bırakmak ve akışının keyfini sürmek ile ilgilidir. Uyuşturucular o yüzden mi bu denli cazip geliyor? Sanırım evet. Sarhoş olduğunuzda benlik hakkında kaygılarınız olmaz çünkü siz tam da ondan kopmuş olursunuz. Tam tersi, sevdiğiniz bir şeyi yaptığınızda da benliğin kaygılarından uzaklaşırsınız. Kaçış mı? Fakat neden?
SİZ
Hımmm.... Sıkı tutunun! Yaşam bir bağımlılıktır, lanet olası maymun yine kontrolden çıkmıştır. Tepelere doğru koşabilir, uyuşturucu etkisinde ormanda ağaçtan ağaca atlayabilir ya da anlayış terapisiyle coşup taşabilir, şekere düşkün olur ya da adlandırabileceğiniz herhangi bir diğer arzuya vs... Her durumda, zihninizin geri kalanı olan su bardağı tüm bu faaliyetle öyle çalkalanır ki hiçbir şey göremezsiniz ve kesinlikle ne olup bittiğine dair bir fikriniz olmaz.
Ya da maymun derin bir düzeyde gerçekten tutkulu hissettiğiniz bir şey tarafından özümsenebilir. Böylece maymunu kontrol etmeye gerek yoktur ve benlikten kaçışa ihtiyaç duyulmaz.
Bu hikâyenin özü nedir? Bağımlılıklarınızı akıllıca seçin.
Herkesin kötü günleri olur. Size farklı bir şey söyleyenlere inanmayın. Kötü günler sadece insan olmanın bir parçasıdır. Baş etme biçimimiz burada anahtar unsurdur. Bazı kişiler kendilerini mutlu etmeye yetecek orandaki enerjiyi mutsuz olmaya harcarlar. Diğerleri bunun üstesinden gelmeye karar verirler. Önemli olan, bir tercih yapmaktır; mutsuz mu yoksa mutlu mu olmayı istiyorsunuz? Şimdi bunun hakkında ne yapacaksınız?
Mutsuzluktan kaçınmamalı ve doğal bir durum olduğuna inanmalıyız. Biz bir sebepten dolayı bu şekilde hissederiz. Belki bir şeyi değiştirmeliyiz. Belki de sadece durumlara verdiğimiz tepki biçimini değiştirmeliyiz. Belki işimizi, ilişkimizi ya da bütün yaşantımızı değiştirmemiz gerekiyor. Her durumda da önemli olan yapılan seçimdir ya da daha net olmak gerekirse seçme özgürlüğüdür. Mutlu olmak için yaşamda izlemeyi istediğimiz yolu izlemekte özgür olduğumuzu hissetmeliyiz. Neşe tutkularımızı izlemekten doğar, acı ise özgürlük yoksunluğundan kaynaklanır. Mutluluk, niyetle ve olayları değiştirmenin mümkün olduğuna inanmakla ilgilidir.
Eğer mutlu olmayı istiyorsanız, yapmanız gereken ilk şey mutlu olmak için niyet etmenizdir. Şimdi bir karar verin ve bunu duvarınıza yapıştırın: Mutlu Ol.

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu