Yetmiş yaşına gelmiş iki kadından biri yolun sonunun geldiğine inanıyor ve 'Yaş yetmiş iş bitmiş' diyor. Diğeri ise bu yaştan sonra da çok şeylerin yapılabileceğine inanıyordu. Hulda Opoks adındaki bu kadın yetmiş yaşından sonra dağcılık sporuna merak sarıyor ve doksan yaşına kadar dünyanın en yüksek tepelerine tırmanma becerisi göstererek heyecanlı ve serüven dolu yirmi yıllık bir hayat yaşıyor. Hulda Crooks, Fuji Dağı'na tırmanmış en yaşlı kadın unvanına sahip birisi olarak tarihe geçmiş durumdadır.
Ünlü bir aktör olan Bert Lahr sinemada bir rolü oynamak istemişti. Filmin yönetmeni:
-Ama Bert, saçların beyazlaştı, yaşlandın artık, diyerek, o rolün genç işi olduğunu ima etti.
Bert Lahr ise yönetmene şu cevabı verir:
- Çatının karla örtülü olması evin içinde ateş bulunmadığı manasına gelmez.
Görüldüğü gibi olayların bize ne yaptığı önemli değil, bizim olaylara verdiğimiz anlam önemlidir.
Aktif hiçbir özelliği olmayan, ilaç olmadığı halde hastaya ilaçmış gibi verilen haplara plesebo denir. Hastalar üzerinde yapılan deneylerde bu pleseboların genellikle önemli etkiler gösterdiği belirlenmiştir.
Anthony Robins, ABD'de kanayan ülserleri olan bir grup hasta üzerede şaşırtıcı sonuçlar veren bir plesebo çalışmasını anlatır. Hastalar iki ayrı guruba bölünür ve ayrı yerlere yerleştirilirler. Doktorlar birinci guruba yeni bir ilaç bulduklarını ve kanayan ülserlerini kesinlikle iyileştireceklerini çok emin ve net bir şekilde söylerler, ikinci gruba ise yeni buldukları bir ilacı sadece denemek ve etkilerini görmek üzere verildiğini söylerler. Şaşırtıcı bir sonuçla karşılaşılır, ilk gruptakilerin % 70'inde iyileşme görülürken ikinci gruptakilerin ise sadece % 25'i iyileşir.
Peki her iki guruba da tıbben hiçbir özelliği olmayan boş ilaçlar verildiğine göre ortaya çıkan sonuç niçin farklı oldu. Aradaki tek fark her iki grubun inanç sistemlerinin olayı algılama biçimleriydi.
Denizli'de düzenlediğim NLP seminerine katılan bir doktor bana bir hastasının durumunu anlattı. Hastası çeşitli durumlarda sinir krizlerine giriyor ve sinir sistemleri adeta kilitleniyor ve görme yeteneğini geçici olarak kaybediyor. Bu tür durumlarda hemen diazem iğnesi yaptırarak rahatlıyor ve kendine geliyor. Birkaç defa iğne yaptıktan sonra doktor, hastanın bu durumunun psikolojik nedenlere dayalı olduğunu anlıyor. Daha sonra hastanın kriz dönemlerinde suyun içine az miktarda tuz karıştırarak elde ettiği karışımı diazem diyerek vuruyor ve hasta diazem iğnesi yemiş gibi kendine geliyor.
ABD ve Denizlideki her iki olay Norman Cousin'ın 'İlaçlar her zaman gerekli değil ama inançlar her zaman gereklidir.' sözünü doğrulamaktadır.
Mademki zihnimizde geliştirdiğimiz inançlar sinir sistemimize tartışılmaz emirler biçiminde iletilmekte ve yaşamımızı şekillendirmekte öyleyse inançlarımızın bilinçli komutasını elimize alarak yasamızı kendimiz yönetmeli, sınırlayıcı ve zayıflatıcı inançları atıp daima güçlendirici ve cesaretlendirici inançlara sahip olmalıyız.

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Popüler Sayfalar: