08/12/2009 20:19
Şenol Güneş, Trabzon'lu, 1952 doğumlu. Yıllıklarda, gençliğinde edindiği bir unvan dikkat çekiyor; "bir sezonda kalesinde en az gol gören kaleci" oluyor, 1971-72 sezonunda, Sebat Gençlikspor'da, 30 maçta 11 golle. Ayrıntılar Şenol'un kökenlerini işaretliyor. 15 yaşında, 1967'de Trabzon Erdoğdu Gençlikspor'da başlayan lisanslı futbolculuk hayatında dördüncü yılıdır. Sebat Gençlikspor, ikinci takımıdır, buradan Trabzonspor'a transfer olacak, o Trabzonspor da, Türk futbolunda "Üç Büyükler"in "kısır hâkimiyetine" son veren takım olarak tarihe geçecektir. Böylece 35 yaşında, 1987 yılında, Beşiktaş-Trabzonspor maçıyla jübilesini yaparken, şampiyonluğu ilk kez Anadolu'ya taşıyan takımın kalecisi -ve kaptanı- olarak, künyesinde 6 lig şampiyonluğu, 5 Türkiye Kupası, 4 Başbakanlık, 7 Cumhurbaşkanlığı Kupası yer almaktadır.

HAKKINDA YAZILANLAR

Boy Aynası / Sinan Hıncal

Türk futbolundaki yükseliş Şenol Güneş'e bir şans verilmesini gerektiriyor

Kader ağlarını beklerken

Aktüel 22.11.2001

Şenol Güneş'in, henüz cevherini sergilemesine sıra gelmemiş bir Fatih Terim olmadığını düşünmek için sebebimiz var mı?.. Fatih kendi hayatından bir "Imparatore" efsanesi çıkarabilmişse, Şenol'un da kendi kaderini ören iplerden bir başka efsane dokuması muhtemeldir...

Futbol damarları kurumuş küçük bir Avrupa ülkesine karşı da olsa, şenlikli bir futbolla 5-0 galip gelmek; kendini ucundan da olsa Alman ekolüne bağlayan bir ülke futbolunun temsilcilerini sahada "sürklase" etmek, gülünç duruma düşürmek, bunlar, bir gelişim sürecini sergilemek bakımından azımsanacak göstergeler değildir.

Plansız, programsız, çok az manipule edilebilmiş bir "doğal evrim" sürecinin mucizevi sonucuyla karşı karşıyayız: "Türk futbol patlaması..." Herkesin farkında olduğu ama bir türlü ifade edilmeyen olgu. Türk futbol kamuoyu, futbol düşünürleri, büyük bir ihtimalle kendi kavramsal teçhizatlanmalarında bulunmadığı, kendi plan, program, şiar-motto çerçevelerinde yer almadığı için gözlerinin önündekini ifade etmekten geri duruyor. Oysa sözkonusu olan gerçek bir "patlama;" bu toplumun futbola yaptığı tüm sosyo-ekonomik, maddi-manevi "yatırımların" bir neticesi olarak Türk futbol kültür ve pratiğinde yaşanan muazzam bir gelişme. Öyle ki, Avrupa futbol "establishment"inin, futbol aleminin efendilerinin, bu gelişmeyi egemenliklerine yönelik güçlü bir tehdit olarak algıladıklarını düşünmek için sebepler var. (Kodamanların "önlem" mahiyetinde girişimlerde bulunmaları da sürpriz olmaz. Patlamanın sivri ucu, "gurbetçi" futbolcularımızın -ve hatta Terim'in- uğradığı neredeyse sistematik dışlanma ve istiskalin kaynaklarını da muhtemelen burada aramak gerekiyor.)

5-0'lık galibiyetin körüklediği, "Şenol Güneş'le tamam mı, devam mı?" tartışması da bu olguyu dikkate almamaktan doğuyor. Türk futbolundaki başarıları, bir kerelik, tekrarı, eşi benzeri olmayan zuhur edişler olarak değerlendiren zihniyet, yetersiz bulduğu Şenol Güneş'in yerinde Fatih Terim'i görmek istiyor. Bu kadar basit. O kadar laf döndürülmesine rağmen, esasında bir "Şenol Güneş mi - Fatih Terim mi" tartışması bu. Öyle ya, başka kim sözkonusu olabilir? Mustafa Denizli'nin kondüsyon-performansı Şenol Güneş'i bertaraf etmeyi gerektirecek düzeyde değil ve namlı bir yabancı antrenör seçeneğinin de, sadece futbolcuların tepkisi gözönüne alınsa bile, pratikte gerçekleşme şansı bulunmuyor.

* * *

Karizma'yı bir tür "Beyaztürk cakası" sananların beklentilerinin aksine, bu geçmişin Şenol'a yüklediği bir "karizma" var. Şenol'un futbolculuk hayatında katkıda bulunduğu "Üç Büyükler"in hâkimiyetine son verilmesi hamlesi, kuşkusuz bir "kalkınma dinamiği" içeriyordu. Bu kalkınma dinamiğinin Türk futbolunu bugünlere taşıyan süreçte rolü olduğu da kesindir. Her halikarda Üç Büyükler'in o yıllardaki kısır egemenliğinin yıkılması, Türk futbolunu ataletten sıyırmıştır. Türk futbolundaki yerli damarı vurgulayan bir kariyerin kahramanı olarak Şenol Güneş'in, Türk futbolundaki bugünlerin yükselişini taçlandıracak bir Dünya Kupası başarısına imza atması, sanki bir kader döngüsünün tamamlanması olacaktır. Bir ulusun futboldaki yükselişine endeksli bir futbolculuk ve teknik adamlık öyküsü... "Karizma" yaklaşık böyle bir şeydir...

* * *

Türk futbolundaki yükselişe dönersek... Eğer patlama denilebilecek türden bir ilerleme gösterildiğinden yola çıkarsak, o zaman her an yeni bir çıkış, başarı, isim vb.'ine hazır olmamız gerekir. O zaman Şenol Güneş, henüz cevherini sergilemesine sıra gelmemiş bir Fatih Terim'dir. Taçlanan baş akıllanacak, Şenol, kaderin kendisini karşı karşıya bıraktığı vazifeyi, ötesine geçerek çözmeyi başaracaktır.

Fatih Terim'in öyküsünde, "Bitirim bozuntusu, yarı mafyozi bir futbolcu emeklisi"nden öteye geçeceğini işaret eden pek ipucu yoktu. Terim, oradan bir "Imparatore" efsanesi çıkarabilmişse, Şenol'un da kendi kaderinin ağlarını ören iplerden bir başka "efsane" dokumaması için sebep yoktur.

* * *

Son olarak; kaleciden iyi teknik direktör olur mu? Bu geçerli bir sorudur ve kendine cevap arar. Uğur Vardan'ın temsil ettiği bir görüşe göre, kalecinin futbol vizyonu, bütün sporculuk ömrü boyunca "kendisine saldırılıyor" olmasıyla biçimlenmiş, dolayısıyla sakattır. Oysa, diyor bu düşüncedekiler, "bugün futbol tam da bu görüşün tersi bir yaklaşım, bakış açısı gerektirmektedir."

Bu görüşte esaslı bir taraf olduğunu kabul etsek bile, kalecinin futbolda oynadığı rolün teknik adamlığını nasıl belirleyeceği üzerine söylenecek daha pekçok şey olduğu da inkar edilemez. Öyle ya, bütün futbol ömrü boyunca yapayalnız, tek başına savunduğu bir "kale"den, kendi müdahale ve katkısının son derece kısıtlandığı bir oyunun gelişmesini izlemek, kalecinin görüşünü mutlaka farklılaştıracaktır. Kalecilik bu takım oyunundaki en bireysel roldür, kaleci bir takım oyununda en tek başına kişidir. Öte yandan "kaleci" futbolun sorumluluğu ve sonucuyla en dolaysız bağlantısı olan futbolcu kimliğidir. Futbolun amacı olan ve sonucunu belirleyen gol, ancak onun sahibi olduğu alanda -kale- ve onun -kalecinin- aşılmasıyla gerçekleşebilir.

Bütün bunların kalecinin görüşüne farklı bir derinlik ve daha ileri vadelerde sağlıklı bir tevekkül ile uygun dozda hikmet katması beklenir...

Daha ne?

- - - - - - - -

Farklı bir kaynaktan derlenen biyografisi:

Şenol Güneş 1952 yılında Trabzon’da dünyaya geldi. Fatih Eğitim Enstitüsü mezunu olan Güneş, Futbola Erdoğdu Gençlik’te başladı. Daha sonra Trabzonspor amatör takımına transfer oldu ve buradan da Sebat Gençlik’e transfer olarak profesyonel oldu. 1972 yılında da Trabzonspor’a transfer olan Güneş, tam 15 yıl Trabzonspor’un kalesini korudu ve burada 6 lig şampiyonluğu, 5 Türkiye Kupası, 4 Başbakanlık ve 7 Cumhurbaşkanlığı kupası gördü. Şenol Güneş futbol oynadığı dönemde bu başarıların yanısıra 1975-1987 yılı arasında milli takımın formasını 3 ümit, 31 A Milli olmak üzere 34 kez giydi.

1987 yılında futbolu bıraktıktan sonra sırasıyla 1987-1988 döneminde Trabzonspor, 1988-1991 arasın Boluspor, 1991-1992 döneminde İstanbulspor, 1992-1996 arası Trabzonspor, 1996-1997 sezonunda Antalyaspor, 1997-1998 sezonunda Sakaryaspor takımlarını çalıştırdı. Antrenörlük hayatında 1 Türkiye Kupası, 1 Başbakanlık Kupası ve 1 de Cumhurbaşkanlığı kupası gören Güneş, Ağustos 2000 tarihinde A Milli Takımın başına getirildi ve milli takımın 48 yıl aradan sonra dünya kupasına katılmasında büyük pay sahibi olarak tarihe geçti. Şenol Güneş, 2002 FİFA Dünya Kupasında A Milli takımı üçüncü yaptı ve bu başarı bu döneme kadar ulaşılan en yüksek başarıydı.

Önceki
Önceki Konu:
Ali Çetinkaya

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu