08/12/2009 20:17
Memleketimiz akarsularının bir kısmı denize paralel uzanan dağ sıralarının doruk bölümlerinden doğruca ve kısa yoldan denize ulaşır, çoğunca dar ve derin, dik yamaçlı, hızlı akışlı ve çağlayanlı vadilerden geçerler. Doğu Karadeniz dağlarının Hopa'dan Terme'ye kadar uzanan kuzey yamaçlarından, birbirine paralel şekilde ve kısa yoldan Karadeniz'e inen 80 kadar çağıltılı dere vardır. ayrıca Alaçam ile Bartın arasında sayıları 40'ı bulan ve doğruca denize inen paralel dereler sıralanmıştır. Bunlar gibi, Zonguldak ile Karasu arasında, Kocaeli yarımadasının kuzey ve güney taraflarında, Yıldız dağlarının (Istranca dağlarının) Karadeniz'e bakan yamaçlarında sayıları 40'ı geçen dereler, doğruca denize inerler. Bu durum, yeni bir çöküntü bölgesi olan Karadeniz çanağının güneyini çeviren dağlarımızın, bu denize bakan yamaçlarından inen akarsuları ve bunların açtığı dar ve derin vadileri göstermektedir. Ancak, bu sıradağlar boyunda büyük akarsular, bu dağları enine keserek ve vadilerini iyice derinleştirip yer yer genişleterek uzanırlar: Yeşilırmak Kızılırmak, Sakarya nehri ve bir dereceye kadar da Yenice ırmağı (Filyos ırmağı) ve Doğankent çayı (Harşit çayı). Bu ırmaklar, boydan boya uzanan bu kıyı dağlarında boğazlar (yarmavadiler) açmış, iç bölgelere çok uzanan geniş yerlerdeki suları toplamışlardır. Bu uzun yarma vadilerin gerek deniz iklimi etkilerinin içerilere sokulabilmesi, gerekse yolların geçmesi bakımından pek önemli yerleri olmuştur. Bu arada bir yandan Çoruh nehri, öte yandan Kelkit ırmağı, ayrı doğrultularda, sıradağlar arasından geçerek akar, kaynak yerlerinde birbirine yanaşırlar. Açtıkları vadilerin yerleriyle buradaki sıradağların meydana gelişleri arasında yakın ilgi vardır.

Akarsuların denizlere ulaşmaları ve çizdikleri yollar bakımından, bir dereceye kadar, buna benzer bir durumu Akdeniz boyunda da görmek mümkündür. Burada Amanos dağlarından İskenderun körfezine kısa yoldan ve birbirine paralel olarak inen, çok sayıdaki dereler ile Mersin-Silifke arasında dağların denize bakan yamaçlarından inen dereler, daha batıda Ovacık-Manavgat arasının kıyı boyu dereleri dar ve derin vadilere gömülmüş, çok yerinde hızlı akışlı ve çağlayanlı, kısa akarsular halinde, çok sayıda sıralanmışlardır. Yine bu kıyılarda benzer durumu Güneybatı Anadolu kıyılarında da görmek mümkündür. Bu durumda yine yakın bir jeolojik geçmişte Doğu Akdeniz Bölgesindeki çöküntülere karşılık, Anadolu karasının yükselmeleri ile ilgilidir. Bu kısa ve dik, çoğunca basamaklı yatakları bulunan genç dereler, bu vadileri açarak denize ulaşmışlardır. Burada da bu sıradağlar, yer yer büyük bir takım akarsularla derin bir şekilde yarılarak, buralarda boğazlar (yarma vadiler) oluşmuştur. Bu ırmaklar iç bölgelerin sularını geniş ölçüde alanları içine yani su toplama bölgelerine almışlardır: Ceyhan, Seyhan, Göksu, Köprü ırmağı, Aksu, Dalaman çayı.

Ege Bölgesinde ise akarsuların ve vadilerin uzanışları farklı olmuştur. Her ne kadar burada da Ege Denizi'nin bulunduğu bölgedeki eski bir kara bölümü, yakın bir jeoloji devrinde çömüş, Ege Bölgemize tekabül eden bölümü de yer yer yükselmiştir. Ancak bu hareketler olurken, çoğunca pek eski ve kırılma özelliği almış bu bölgenin arazisinde, çoğu batı-doğu doğrultulu kırılmalar olmuştur. Bu kırılmalar sonucu, bu hatların doğrultularına uyan yükselme alanlarında doğu-batı uzanışlı dağlar oluşmuş, bunlar arasında da yine aynı doğrultuda uzanan geniş çöküntü hendekleri doğmuştur. Yerine göre farklı genişlikte olmakla beraber, çoğunca 20-30 km. genişliğinde olarak, çok içerilere kadar sokulan bu uzun çukurluklar, daha gerideki ve çevredeki dağlardan inen suların, bir doğal birleşme yeri olmuş, bu bölgenin ırmak ağları böylece oluşmuştur. Büyük Menderes, Küçük Menderes, Gediz, Bakırçayı akarsu ve vadi sistemleri bu şekilde meydana gelmiştir.

Bu çöküntü hendeklerinde uzak çevrelerin sularını toplayarak birleşen ve birer ırmak sistemi özelliği kazanan bu büyük akarsular, buralardaki körfezlere dökülmüş, binlerce yıl içinde sürükleyip yığdıkları sürüntü maddeleriyle doldurdukları körfezleri de uzunluklarına katmışlardı. Bu ırmaklar, aşağı ve orta kesimlerinde, bu geniş ve çok uzun çöküntü hendeklerinde (Graben'lerde), ağır ağır akar, yolları boyunca bu nedenle, çok sayıda menderes kıvrıntılarının oluşmasına yol açmış bulunurlar. Böyle yerlerinde tam ova ırmağı özelliği gösteren bu ırmakların yatakları bulunduğu halde, yamaçları ile birlikte göz önüne alındığında, vadileri belirsizdir. Bu ırmakların yataklarından çok uzaklarda, yerine göre değişmekle beraber, 5-10 km. hatta çok daha uzaklarda yamaçlara ulaşmak mümkün olur ki, bu yamaçlar çöküntü hendeklerinin kenarlarındaki kırık hatlarına (fay çizgilerine ve basamaklarına) uyan yamaçlardır. Bu yamaçlardan çöküntü hendeklerine doğru kısa yoldan ve birbirine paralel olarak inen çok sayıdaki dereler, döküldükleri ırmakları beslerler. Yine Ege denizine dökülen bir başka ırmağın, Meriç'in, büyük bir kolu olarak, Ergene ırmağı da, Yıldız dağları (Istrancalar) ile Tekir dağları kabarıklıklarının Ergene teknesine bakan yamaçlardan itibaren Trakya'nın büyük bir bölümünü içine alan teknenin sularını toplayarak Meriç nehrine döker.

Marmara denizi de yakın bir jeolojik geçmişte çöküntü alanı olmuş, bu alanı çevreleyen yerlerde yükselmeler sonucu dağlar, yükselmiş dalgalı arazi şekilleri belirmiştir. İşte bu yüksekçe yerlerden Marmara'ya doğru akarsular yönelmiştir. Marmara denizinin kuzeyini çeviren yerlerden sadece kısa dereler denize inmişlerdir. İzmit körfezinin kuzey kıyı bölümleri, çatalca yarımadasının çok yeri, Tekir dağının bu denize bakan yamaçlarından inen kısa kısa dereler bunlardandır. Marmara denizinin güney bölümünde ise akarsu ağlarının oluşması farklı bir durum göstermiştir: Çanakkale'den Kütahya batısına, Balıkesir yakınlarından İzmit çevrelerine kadar geniş bir alanda uzanan bu bölgede yer yer kırılmalar, bükülmeler olmuş, bu hareketler sonucu yükselen yerler (dağlar...) ve çöken kısımlar (ovalar, çöküntü hendekleri, göl çanakları) belirmiştir. İşte bu bölgedeki akarsu ağları ve vadiler bunlara bağlı olarak gelişmişlerdir. Deniz suları ile örtülmüş bir çöküntü hendeği olan İzmit körfezine doğru dereler yönelmiş, bu arada bugünkünden daha uzun olmuş bulunan eski körfezin bir bölümünde çok yığıntı yaparak körfezin uç bölümü körfezden ayrılarak bir göl belirmiştir ki, bu Sapanca gölüdür. Yine bu arada İznik gölü çöküntü alanına çevreden kısa dereler yönelmiş, bu derin gölün fazla suları, kısmen sızıntılarla da dolmuş bulunarak, Gemlik körfezine dökülmüştür. Güney Marmara bölgesinin büyük akarsuları, içerisine, Ulubat ve Kuş göllerinin de girdiği orta bölümde oluşmuştur. Uludağ ile Kütahya batısındaki dağlardan, Simav dağlarından ve Biga yarımadası dağlarından kaynaklarını alan dereler, Marmara denizi doğrultusuna yönelmiş, yer yer buralardaki çöküntü hendeklerinden geçerek, yer yer tepeler ve dağlar arasında açılmış boğazlarda akara, göllere girip çıkara, Karacabey Boğazında birleşmiş ve Kocadere adlı ile pek kısa bir ırmak halinde Marmara denizine dökülmüşlerdir. Ancak, 20 km. uzunluktaki bu Kocadere, Güney Marmara'nın esas ırmağı olarak, kendisinden çok uzun ve birer büyük çay durumunda olan birçok kolların toplanmasından doğmuştur.

Bu kolların başlıcaları Bursa ovasının Nilüfer çayı, Ulubat gölünü besleyen Emet ve Adranos çayları ile bunların birleşmesinden doğmuş Kirmasti çayı, Kuşgölüne dökülen Kocaçay (bu, az önce belirtilen Kocadere'den ayrıdır), bunların arasında birçok kollarla ve bu arada Simav çayı ile büyüyen susurluk çayı geçer ki, bu çaya her iki yanındaki gölün (Ulubat, Kuşgölleri) ayakları da karışır göllerin fazla sularını buna katarlar. İşte bu birleşmelerden sonra Kocadere adlı kısa ırmak meydana gelmiş bulunur. Güney Marmara'nın daha batısında Gönen çayı ve Kocaçay (bu da ayrı) ile birtakım dereler ayrı ayrı olarak denize ulaşırlar.

Doğu Anadolu'nun çok yerinin ve Güneydoğu Anadolu'nun suları, 2 büyük ırmakla toplanarak (Fırat, Dicle) Basra körfezine ve dolayısı ile Hint Okyanusuna dökülür. Basra körfezi (240.000 km2) ve onun hemen kuzeybatısında uzanan Mezopotamya çukur bölgesi de kuzeyinde Anadolu yüksek arazisi ve doğusundaki Güney İran sıradağları arasında yeni bir çöküntü alanıdır. Bu çöküntü alanına doğru çevresindeki yüksekliklerden ve özellikle Doğu Anadolu'dan inen sular yönelmişlerdir. Mezopotamya'nın çok yerine ve özellikle körfeze yakın aşağı bölümüne buralardan inen akarsuların alüvyonları birikmiş, buralarda verimli topraklar, geniş birikinti düzlükleri oluşmuştur. Mezopotamya'ya hayat gücünü, buradan geçen ve kaynaklarını Anadolu'dan alan nehirler vermişti.

Kaynak kollarını ve büyük besleme alanlarını Doğu Anadolu yüksek bölgesinden alarak güneye yönelen iki nehrin (Fırat, Dicle) bu yönelişlerinde bu arazi oluşmasının etkileri olmuştur. Bu iki ana nehirden Dicle, Malatya ve Muş ile Van güneyi dağlarının güney yamaçlarından kaynaklarını alarak Diyarbakır-Siirt güneyine kadar birbirine paralel uzanan derin ve çoğunca dik yamaçlı vadilerden geçen hızlı ve gür akışlı birçok çaylarla doludur (Batman, Garzan, Botan...). bu kuzey-güney uzanışla akarsuların oluşumu ile bunların beslendikleri yeni yükselmeler yer vermiş dağlar ve yeni çöküntülere uğramış güneydeki çukurluklar arasında ilgi vardır. Daha doğuda Dicle'nin önemli kolu Büyük Zap ırmağı, Hakkari dağlarının sularını toplamıştır.

Fırat nehrinin kollarının uzanışı daha çeşitlilik gösterir ve Doğu Anadolu'nun dağ ve ova sıralanışlarını, bunların yeni yükselme durumlarını yansıtır. Doğu Anadolu'da çoğunca, doğu-batı uzanışlı olan sıradağlar ve bunlar arasında uzanan çukur alanlarla Fırat nehrinin kolları (özellikle Erzurum tarafından gelen Karasu ve Ağrı taraflarından gelen Murat ırmakları) arasında yakın ilişki vardır. Her iki ana kol da, birçok kesimlerinde doğu-batı doğrultusunda akar, yer yer belirgin dirsekler yaparak güneye döner ve böyle yerlerde açtıkları boğazları geçerler. Çok sayıda önemli kollarla beslenen Fırat'ın bu iki ana kolu, Keban kuzeyinde birleşirler. Buradan sonra nehir, artık Fırat adını alır, ana çizgileriyle ve güneye doğru akar. Kaynaklarını Türkiye'nin Doğu Anadolu bölgesinden alan ve böylece ayrı ayrı güneydeki çukur bölgelere inen Dicle ve Fırat, Mezopotamya düzlüklerinde aktıktan sonra, Basra körfezine yakın bir yerde birleşir ve Şatt-ül Arab adı ile kısa, büyük bir nehir görünüşü alırlar.

Doğu Anadolu'nun kuzeydoğu bölümünün bir kısım suları Kura ve Aras ırmakları yoluyla Hazer denizine yönelmiştir. Hazer denizi, Kafkasya doğusundaki büyük bir çöküntü alanında oluşmuş bulunan dünyanın en büyük gölüdür. Büyüklüğü 425.000 km2 kapalı bir deniz gibi göz önüne alınmıştır. Bu denizin seviyesi, normal deniz yüzünden 26 m. Aşağıdadır. Derinliği 950 m. ye varır. İşte Doğu Anadolu'nun 1500-200 m. yüksekliğindeki dağ ve yaylalarından beslenen Aras ve Kura ırmakları bu çöküntü alanına doğru akarlar. Bunlardan Kura ırmağı, kaynağını Göle çevresi dağlarından alır, Yalnızçam dağlarından inen sularla beslenir, Ardahan ovasından geçer, daha ileride büyür, boğazlara girer, Çıldır suyunu alır, bu derin boğazda Kurtkale'den biraz ötede sınır dışına çıkar. Böylece Türkiye'deki yukarı kesiminde Kura, Küçük Menderes kadar bir ırmak durumundadır. İlkbahar ortalarından yaz ortalarına kadar, yaya veya at üstünde geçilemeyecek kadar geniş ve derin bir ırmak olur, Ardahan ovasında su taşkınlarına yol açar. (Kafkasların güney tarafının en büyük ırmağı olan Kura, Türkiye'deki yukarı kesiminden döküldüğü Hazer denizine kadar 1100 km. uzunluğundadır.)

Hazer denizine yönelen ve Türkiye'den beslenen büyük bir akarsu da aras ırmağıdır. Bu ırmağın bütün boyu 920 km., Bingöl dağlarından Türkiye-Sovyet Rusya sınırına kadar olan boyu 441 km. dir. Bingöl dağlarından inerek, Mescitli Boğazından geçtikten sonra, Pasinler çayını alır, daha ileride her iki yandan aldığı kollarla büyür, pek dar ve derin Boğum Boğazına girer, buradan sonra kuvvetli bir akarsu olan Arpaçayı'nı alır. Arpaçayı Kavşağından sonra ırmak daha da büyür ve 150 km. ye yaklaşan bölümünde Türkiye ile Sovyet Rusya arasında sınır teşkil eder.

Türkiye akarsularının bir kısmı da, böyle uzak ve yakın denizlere ulaşamayarak iç bölgelere doğru yönelmişlerdir. Böyle bölgelere "denize akışı olmayan havsalar" veya "kapalı havzalar"denir. Bu türlü bir akış gösteren bölgeler, Türkiye arazisinin beşte bir kadarını tutar. Memleketimizde bunlardan biri geniş yerler kaplar ve iş Anadolu Bölgesinin güney bölümünü içine alır. Buna "İç Anadolu kapalı havzaları" adı verilir. Ötekisi Van gölü ile onun çevresini içine alır ki, buna da "Van kapalı havzası" denir. Bunlardan bazı akış ve oluş farklılıkları göstermekle beraber, yine de normal bir dışarıya akışı olmayan veya belirsiz bulunan "Güneybatı Anadolu'nun karstik bölgesi"vardır.

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu