Bu yazıyı incelerken, bilinçaltınızın, içine sokulan her bilgiyi tam bir sadakatle yeniden üreten bir kayıt makinesi olduğunu gördünüz. însan ilişkilerinde Altın Kural'ı işler hale getirmenin nedenlerinden biri de işte budur.

Kendinize nasıl davranılmasını istiyorsanız siz de karşınızdakine öyle davranın. Karşınızdakinin sizin hakkınızda nasıl hissetmesini istiyorsanız, önce bu duyguları siz onlar için hissedin. Size karşı nasıl hareket edilmesini istiyorsanız, siz de öyle hareket edin.

Örneğin çalıştığınız işyerindeki bir kişiye karşı kibar ve nazik olabilirsiniz ama o arkasını döner dönmez hemen eleştirip onu kötülemeye başlarsınız. Böyle olumsuz düşünceler sizin için son derece zararlıdır. Bu, zehir içmek gibi bir şeydir. Gerçekten de sizi hayatiyetten, coşkudan, güçten, doğru yoldan ve iyiliklerden koparan bir zihin zehiri içmektesinizdir. Bu olumsuz düşünceler ve duygular bilinçaltınıza gömülür ve yaşamınızda ortaya çıkacak sayısız dert ve güçlüğün sebebi olur.

İnsanlarla Mutlu İlişkiler Kurmanın Anahtar

Yargılamayın ki siz de yargılanmayasınız. Zira siz hangi yargılarla yargılarsanız, sizi de onlarla yargılarlar, iyilik yapan iyilik, kötülük yapan kötülük bulur. Gülme komşuna gelir başına. Kişi kendini nasıl bilirse başkalarını da öyle bilir.

Bu cümleler ve derinlerindeki hakikat incelendiğinde uyumlu ilişkilerin kapısını açan gerçek anahtarın buralarda gizlenmiş olduğu görülür. Yargılamak demek, düşünmek, kendi zihninizde bir sonuca ulaşmak demektir. Başka bir insan hakkında sahip olduğunuz düşünce sizin düşüncenizdir; çünkü onu siz düşünmektesiniz. Düşünceleriniz yaratıcı güce sahiptir; o halde, bir başka insan hakkında düşündüklerinizi ve hissettiklerinizi siz de yaşayacaksınız demektir. Aynı durum şurada da geçerlidir: Bir başkasına verdiğiniz fikri aynı zamanda kendiniz için de düşünüyorsunuzdur; çünkü zihniniz yaratıcı ortamdır

İşte bu yüzden, niyet hayırlıysa kısmet de hayırlı olur denmiştir. Bu yasayı ve bilinçaltınızın nasıl işlediğini bilirseniz başkaları hakkında düşünürken, hissederken ve onlara karşı yaptığınız hareketlerde dikkatli olursunuz. Bu cümleler sizi insanların hakimiyetinden azat etmekte ve kişisel sorunlarınızın çözümünü gün ışığına çıkarmaktadır.

İyilik Yapan İyilik, Kötülük Yapan Kötülük Bulur

Başkaları için yaptığınız iyilikler aynı şekilde size geri döner; zihninizin yasası gereği yaptığınız kötülükler de size iade edilir. Biri insan bir başkasını aldatır ya da kandırırsa, kendini aldatıyor ve kandırıyor demektir. Suçluluk duygusu ve sinir bozukluğu bir şekilde onun da kayıplara uğramasına yol açacaktır. Böyle bir insanın bilinçaltı, zihinsel niyet ve motivasyonlara uygun olarak zihnine etki ve tepkileri kaydeder.

Bilinçaltı zihniniz kişiler üstüdür ve değişmez; ne kişilere göre ne de dinsel kurum ve inançlara göre hareket eder. Ne şefkatli ne de acımasızdır. Başkaları için ne düşünüyor, ne hissediyorsanız sonunda siz aynı şeylerle siz de karşılaşırsınız

Günlük Gazete Başlıkları Bir Adamı Hasta Ediyor

Şu anda kendinizi gözlemeye başlayın. İnsanlara, koşullara ve durumlara verdiğiniz tepkileri gözlemleyin. Gün için öğrendiğiniz haberlere ya da olaylara nasıl tepki veriyorsunuz? Sizin dışınızdaki bütün insanların haksız, yalnızca sizin haklı olmanız hiç fark etmez. Eğer haberler sizi rahatsız ediyorsa, bu sizin içinizdeki kötülükten kaynaklanmaktadır; çünkü olumsuz duygularınızla içinizdeki huzuru ve ahengi bozmuşunuzdur.

Bana yazan bir kadın, kocasının, belli bir gazetenin belli bir köşe yazarının yazısını her okuduğunda öfkelendiğini anlatmıştı. Sürekli böyle tepki vermesi ve hiddetini bastırması yüzünden ülser kanamaları olduğunu ve doktorun kocasına, aşırı duygusal tepkilerden kaçınmasını önerdiğini de eklemişti.

Bu adamın beni görmesini istedim. Birinin, onun onayladığı ya da onaylamadığı bir makale yazdığı için sinirlenmenin ve zihninin işlevlerini o yönde kullanmasının, duygusal açıdan olgunlaşmamış olduğunu gösterdiğini açıkladım.

Adam politik, dinsel ya da başka açılardan ona hak vermiyor olsa da, o gazetecinin kendini özgürce ifade etmesine izin vermesi gerektiğini anlamaya başladı. Aynı biçimde, o gazeteci de basüan yazı hakkında onun eleştirel mektuplar göndermesine izin vermeliydi. Böylece, haksızlık yapmadan da hak vermeyebileceğini öğrenmiş oldu. Kendisini etkileyen şeyin bir başkasının söyledikleri ya da yaptıkları değil, söylenen ya da yapılan şeye verdiği tepki olduğu gerçeğini yakalamıştı.

Bu açıklama aynı zaman da adamın tedavisi oldu. Biraz alıştırmayla sabah çalkantılarını yaşamamayı öğrendi. Daha sonraları karısı bana, adamın köşe yazarının dediklerine ve kendi kendisine güldüğünü anlattı. Bu sözlerin artık onu sinirlendirme, rahatsız etme ya da huzursuz etme gücü kalmamıştı. Duygularındaki bu dinginlik ve rahatlama ülserinin de geçmesini sağlamıştı.

Kadınlardan Nefret Ediyorum Ama Erkekleri Seviyorum

Bir özel sekreter, kendisi hakkında dedikodu yaptıkları ve kötü laflar yaydıkları için çalıştığı bürodaki kızlara çok sinirleniyordu. Kadınları sevmediğini ifade etti. Şöyle diyordu: "Kadınlardan nefret ediyorum ama erkekleri severim." Bu kızın, büroda kendi altında çalışan diğer kızlara karşı çok rahatsız edici, sinirli ve aşağılayıcı bir ses tonu kullandığını keşfettim.

Sekreter, o kızların her şeyi özellikle zorlaştırdıklarını söylüyordu.

Konuşmasında azametli bir tavır vardı; bu tonun bazı insanları hiç de hoş olmayacak bir şekilde etkileyebileceğini anlamıştım.

Çalıştığınız büro ya da fabrikadaki herkes sizi kızdırıyorsa, acaba bunun
nedeni, kızgınlık ve rahatsızlık motifleriyle örülü bir bilinçaltı ya da zihin yansımasından kaynaklanan ve sizden yayılan bir titreşim olamaz mı? Köpeklerden nefret eder ya da onlardan korkarsınız köpeklerin de size karşı saldırgan olduğunu bilirsiniz. Hayvanlar bilinçaltınızdaki titreşimleri alır ve ona uygun olarak hareket ederler. Kendilerini disipline edememiş insanların çoğu da kedi, köpek ve diğer hayvanlar gibi bu tür duyarlılık gösterirler.

Kadınlardan nefret eden bu sekreterin bu konuda bazı dileklerde bulunmasını önerdim. Ona, yaşamın hakikatlerini ve ruhsal değerlerini olumlamaya başladığı anda sesindeki o tonun, tavırlarının ve kadınlara karşı duyduğu nefretin kaybolacağını açıkladım. Nefret duygusunun, insanın konuşmasına, hareketlerine, yazdıklarına, kısacası bütün yaşamına nasıl yansıdığını görünce çok şaşırdı. Tipik kızgın ve öfkeli tepkiler vermekten vazgeçti. Bürosunda düzenli, sistematik ve içten bir dilek sürecine girdi.

Şöyle dilekte bulunuyordu: "Düşüncelerim, sözlerim ve hareketlerim sevgi, sükunet ve huzur dolu. Beni eleştiren ve dedikodumu yapan kızlara şu anda sevgi, huzur, hoşgörü ve nezaket saçıyorum. Düşüncelerimi huzur, ahenk ve iyi niyet üzerine demirliyorum. Olumsuz tepki vermeye başladığım an hemen kendi kendime, 'Kendi içimdeki huzur, sağlık ve ahenk ilkeleri doğrultusunda düşünecek, konuşacak ve hareket edeceğim,' diyeceğim.

Yaratıcı zeka her an her yerde bana kılavuzluk ediyor, beni yönetiyor."

Bu alıştırma onun bütün hayatını değiştirdi. Kendisi hakkındaki bütün eleştirilerin ve rahatsızlıkların ortadan kalktığını fark etti. O kızlar, onun yaşam yolcuğundaki dostları ve iş arkadaşlarıydı artık. Kendisinden başka değiştirebileceği kimse olmadığını keşfetmişti.

Kendi İçinden Yaptığı Konuşmalar Terfisini Engelledi

"Bir gün bir satıcı beni görmeye geldi ve bir satış müdürünün yanında yardımcı olarak çalıştığı şirkette yaşadığı bir güçlüğü anlattı. On yıldan beri o şirkette çalışıyordu ama ne bir terfi almıştı ne de kendini kabul ettirebilmişti. Kendi satış oranının o bölgede çalışan herkesten daha fazla olduğunu söyledi. Satış müdürünün ondan hoşlanmadığını, ona haksızlık yaptığını ve konferanslarda ona hep sert çıktığını ve zaman zaman önerileriyle dalga geçtiğini söyledi.

Ona, bunun sebebinin büyük ölçüde kendisiden kaynakladığını, bu müdür hakkında düşündüğü ve inandığı şeylerin o adamın ona vereceği tepkileri şekillendirdiğini açıkladım. Aklına gelen başına gelir. Satış müdürü hakkında aklına getirdiği düşünceler ve geliştirdiği kavramlara göre o adam kaba ve huysuz biriydi. Satıcı da ona karşı öfke ve düşmanlık duygularıyla dolmuştu. İşe giderken yolda kendi kendine konuşuyor ve kafasından tartışmalara giriyor, eleştiriyor ve satış müdürünün kusurlarını bir bir sayıp döküyordu.

Zihninden ne geçirirse, kaçınılmaz olarak onunla karşılaşacağı bir gerçekti. Satıcı, kendi içinden yaptığı konuşmaların ne kadar tehlikeli olduğunu anladı, çünkü sessiz düşüncelerin ve duyguların yoğunluğu, zorlayıcı gücü ve zihninde kendi kendine oluşturduğu ayıplama ve kötüleme tohumlarını bilinçaltına ekmiş oluyordu. Bu durum hem patronundan olumsuz karşılık almasına, hem de kişisel, fiziksel ve duygusal rahatsızlıklar yaşamasına yol açıyordu.

Sık sık şu dilekte bulunmaya başladı: "Kendi evrenimde "tek düşünen kişi benim. Patronum hakkında düşündüklerimden ben sorumluyum. Benim düşündüklerimden patronum sorumlu değil. Beni sinirlendirecek ya da rahatsız edebilecek şeylere, kişilere ya da yerlere güç vermeyi reddediyorum. Patronuma sağlık, mutluluk ve huzur diliyorum. Ona içtenlikle en iyi dileklerimi sunuyorum, onun da yüce düzen tarafından yönlendirildiğini biliyorum."

Bu dileği yüksek sesle, yavaşça, hissederek ve zihninin bir bahçe gibi olduğunu, bu bahçeye hangi tohumu ekerse o türden meyveler alacağını bilerek tekrarladı.

Ayrıca uyumadan önce zihninde bir imge kurmasını da öğrettim: Bu imgeye göre, satış müdürü yaptığı işlerden, gösterdiği azim, duyduğu coşku ve müşterilerin alınan mükemmel taleplerden dolayı onu tebrik ediyordu. Satıcı bunu gerçekmiş gibi hissetti, onu ses tonunu işitti, yüzündeki gülümsemeyi gördü. Zihninde bir film çevirdi ve yeteneklerin elverdiği ölçüde elinden gelenin en iyisini yaptı. Her gece zihninde bu filmi oynattı; bilinçaltının alıcı bir düzlem olduğunu ve bilinçli imgeleri oraya sokabileceğini biliyordu.

Yavaş yavaş, zihinsel ve ruhsal osmoz diye adlandırabileceğimiz bir süreçte bu imgeyi bilinçaltına yerleştirdi ve bunun dışa vurumu da otomatik olarak gerçekleşti. Satış müdürü onu San Francisco'ya yanına çağırdı ve onu tebrik ederek maaşına büyük bir zam yapıldığını ve alt kadrosunda yüz kişinin çalışacağı bölge müdürlüğüne terfi ettiğini açıkladı. Patronu hakkında kafasında oluşturduğu kavramları ve onun hakkında yaptığı değerlendirmeleri değiştirmiş ve patronu da buna uygun olarak tepki vermişti.

Duygusal Açıdan Olgunlaşmak

Bir insanın size söylediği ya da yaptığı bir şey, siz izin vermediğiniz takdirde siz kızdırıp rahatsız edemez. Sizi kızdırmasının tek yolu sizin kendi düşünceleriniz yoluyla olur. Örneğin, öfkelendiğiniz zaman zihninizde dört aşamadan geçersiniz: O insanın size ne dediğini düşünürsünüz. Sinirlenmeye karar verir ve hiddet duymaya başlarsınız. Sonra da harekete geçmeye karar verirsiniz. Belki ona karşılık verir ya da benzer bir şey yaparsınız. Gördüğünüz gibi o düşünce, duygu, tepki ve eylemin hepsi de sizin zihninizde yer almaktadır.

Duygusal açıdan olgunlaştığınız zaman, başkalarının kızgınlığına ya da eleştirisine olumsuz tepki vermezsiniz. Böyle yapmak demek, karşıdaki kişinin düşük zihinsel titreşimlerine inmeniz ve onun olumsuz atmosferinin etkisi altına girmeniz demektir. Kendinizi yaşamın amacıyla özdeşleştirin ve başka bir şeyin, yerin ya da insanın içinizdeki huzur, sükunet ve sağlık yolundan saptırmasına izin vermeyin.

Uyumlu İnsan İlişkilerinde Sevginin Anlamı

Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud, bir kişilikte sevgi yoksa, o kişilik hastalanır ve ölür demiştir. Sevgi, anlayışı, iyiliği ve diğer insanlardaki yüceliğe saygı göstermeyi de içerir. Siz ne kadar sevgi ve iyilik saçarsanız, daha fazlası size geri dönecektir.

Karşınızdaki insanın egosunu yaralar ya da değerlerine zarar verirseniz, ondan size karşı iyi duygular duymasını bekleyemezsiniz. Şunu bilin ki herkes sevilmek, takdir edilmek ve dünyadaki varlığının önemli olduğunu bilmek ister. Karşınızdaki insanın da sizin gibi, kendi gerçek değerinin bilincinde olduğunu, bu yaşamdaki yerinin yüceliğini hisseden biri olduğunu düşünün. Bunu bilerek ve bilinçli olarak uygularsanız, o insanı da ayağa kaldırıp yüceltmiş olursunuz ve o da size sevgi ve iyi niyet besler.

Seyircilerden Nefret Ederdi

Bir aktör bana, sahneye ilk çıktığı gün bütün seyircilerin onu yuhaladığını anlattı. Ayrıca oyunun da çok kötü yazılmış bir oyun olduğunu, kendisin de zaten hiç iyi oynayamamış olduğunu da ekledi. Bundan dört ay sonra bana açıkça, seyircilerden nefret ettiğini itiraf etti. Onları salak, aptal, kuş beyinli cahil yaratıklar olmakla suçluyordu. Nefret içinde, bir daha sahneye sahneye çıkmamaya karar verdi ve bir yıl kadar bir mağazada çalıştı.

Bir gün bir dostu onu New York Town Hall'daki "Kendi kendimizle nasıl iyi geçiniriz" konulu bir seminere davet etti. Bu seminer onun bütün hayatını değiştirmişti. Tekrar sahneye döndü ve hem seyirciler hem de kendisi için içten dilekler dilemeye başladı. Her gece sahneye çıkmadan önce sevgi ve iyilik dileklerinde bulunuyordu. Orada var olan herkesin yüreğinin derin bir huzurla dolu olduğunu ve o insanların yüceleştiğini düşünmeyi alışkanlık haline getirdi. Her sahneye çıkışında seyircilere sevgi titreşimleri gönderiyordu. Bugün, kendisi büyük bir aktör; insanlara sevgi ve saygı duyuyor. Onun için iyi ve güzel değerleri başkalarına iletiyor ve onların da böyle hissetmelerini sağlıyor.

Zor İnsanların İdaresi

Zihinsel olarak bozuk ya da çarpık ve anlaşması güç olan insanlar da vardır dünyamızda. Bu insanlar yanlış koşullarda kalmışlardır. Bunların çoğu hayatları boyunca saldırgan, işbirliğine yanaşmayan, ihmalci, kötücül ve bozuk tavırlar sergilerler. Bunlar psikolojik olarak hasta insanlardır. Genellikle çocukluklarından kaynaklanan nedenlerle çarpık ve deforme zihinlere sahip pek çok insan vardır. Bunların çoğunda genetik bozukluklar vardır. Tüberkülozu olan bir hastayı suçlayamayacağınız gibi, zihinsel olarak hasta olan insanları da suçlayamazsınız. Örneğin, hiç kimse, bir kambura, kambur olduğu için kızamaz. İşte böyle zihin kamburu olan pek çok insan vardır. Bunlara anlayış göstermelisiniz. Anlamak demek bağışlamak demektir.

Mutsuzlar Kendine Arkadaş İster

Öfke, düş kırıklığı dolu, bozuk ve çarpık bir kişilik Sınırsız Güçlerle bağlantı kuramaz. Huzurlu, mutlu ve neşeli insanlar onu sinirlendirir. Ona karşı nazik olan ve iyi davranan kişileri eleştirir, ayıplar ve kötülerler. Tavrı şöyledir: Neden o bu kadar mutsuzken onlar mutludur? O da o insanları kendi düzeyine sürüklemek ister. Bedbahtlık kendine arkadaş arar. Bunu anladığınız zaman etkilenmeyecek, serinkanlı ve acımasız olacaksınız.

İnsan İlişkilerinde Empati Kurma

Geçenlerde beni ziyarete gelen bir kız, aynı işyerinde çalışan bir kızdan nefret ettiğini anlattı. Nefret etmesinin sebebi o kızın kendisinden daha güzel, daha mutlu ve daha varlıklı olması ve üstelik o şirketin patronuyla nişanlı olmasıydı. O kız patronla evlendikten kısa bir süre sonra bir gün kadının daha önceki evliliğinden olma sakat kızı büroya annesini ziyarete gelmiş. Çocuk,kollarını annesinin boynuna doladıktan sonra şöyle demiş: "Anneciğim, anneciğim, yeni babamı çok seviyorum. Bak, bana ne aldı!" Annesine yepyeni çok güzel bir oyuncağı gösteriyormuş.

Daha sonra tekrar bana gelen bu kız bunları anlattıktan şöyle söylemişti: "O kızı görünce o kadar duygulandım ki o küçük kızın o anda kendisini ne kadar mutlu hissettiğini anladım. Annesinin de ne kadar mutlu olduğunu gördüm. Birdenbire o anda o kadını sevmeye başladım, odasına girdim ve dünyadaki bütün mutlulukların onun olmasını dilediğimi söyledim ve bunu gerçekten de hissederek söylemiştim."

Günümüzde, psikolojik terminolojide bu durum empati olarak adlandırılmaktadır. Empati, bir başka kişinin zihninden geçenleri sizin de onun yerindeymişsiniz gibi hissetmeniz demektir. Bu kadın kendi yüreğinde ve zihninde, diğer kadının hissettiklerini hissetmiştir ve o kadının beyniyle bakmaya başlamıştır. Tıpkı o kadın ve çocuğu gibi düşünmeye ve hissetmeye başlamıştır. Bir başka deyişle kendisi hem o kadın hem de o çocuk yerine koymuştur.

Eğer bir başkası hakkında kötü ve yaralayıcı düşünceleri aklınızdan geçirmeye başlarsanız, bakış açınızı hemen değiştirmeye çalışın ve şu basit sözlerdeki hakikati anlamaya çalışın: Birbirinizi sevin.

Sizi Bastıranlar Asla Yolunuzdan Döndüremeyecektir

İnsanların sizden faydalanmasına ve size istediklerini yaptırmasına izin vermeyin. Aniden hırçınlık gösterirler, histeri krizlerine girerler ve sözde kalp krizi geçirirler. Bunlara kanmayın. Bu tip insanlar sizi kendilerinin kölesi yapmak ve hakimiyetleri altına almak isterler. Katı ama nazik olun ve boyun eğmeyin. Hırçınlık kimseye bir şey kazandırmaz. Onların bu huysuzluğuna, bencilliğine ve mülkiyet iddialarına katkıda bulunmayın. Unutmayın; siz doğru olanı yapacaksınız. Siz, yaşamın ruhsal değerlerine ve ebedi hakikatlerine sadık kalmak ve ideallerinize ulaşmak için buradasınız.

Sizin amacınız, gizli yeteneklerinizi dünyaya göstermek, insanlığa hizmet etmek dünya üzerindeki tüm insanların sahip olduğu iyilik, güzellik ve bilgeliği ortaya çıkarmaktır. Hiç kimsenin sizi yaşam amaçlarınızdan ve belirlediğiniz hedeften saptırmasına izin vermeyin. İdeallerinize sadık kalın. Sizin huzurunuza, mutluluğunuza ve başarınıza katkıda bulunan her şeyin bu dünya üzerinde yaşayan herkesi kapsayacağını kesinlikle bilin. Bir parçanın ahengi, bütünün ahengini oluşturur, zira parça bütüne aittir, bütün de parçalardan oluşmaktadır.

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu