08/12/2009 20:18
1943 yılında Ankara’da doğdu.İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi (1966), aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı, doçent oldu. 1981 yılında üniversiteden ayrıldı. İletişim Yayınları’nı kurdu. Şimdi Bilgi Üniversitesi’nde öğretim üyesi.Yeni Dergi, Papirüs, Halkın Dostları dergilerinde çıkan eleştirileri, yorum yazıları yanı sıra Faulkner, James Joyce, Patrick White, Dickens gibi yazarlardan yaptığı çevirilerle tanındı. Aylık sosyalist kültür dergisi Birikim’i (ilk sayı: Mart 1975-1980) ve Yeni Gündem dergisini (16.3.1986-9.1.1988, 96 sayı) yönetti.

ESERLERİ

Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992) ve Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı.

Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (1989) ve Marksist Estetik (1989), Türkiye Dünyanın Neresinde (1992) inceleme kitaplarıdır. Blue Cruise (Mavi Yolculuk, 1991) ve İstanbul Gezi Rehberi (1993)nde gezi yazılarını bir araya getirdi.

x

'Darbe oluyor giyin de gidelim'

Milliyet 6 Mart 2007

Gazeteci Tûba Çandar'ın, Murat Belge'yle yaptığı nehir söyleşiler bu hafta Doğan Kitap'tan "Bir Hayat" adıyla çıkıyor. Kitapta Belge, 12 Eylül darbesini nasıl öğrendiğini, Edip Cansever'in THKP-C'ye yaptığı mali yardımları, Emin Çölaşan'a benzetilmekten nefret ettiğini anlatıyor

Fatin Rüştü de eleştirdi ama hiç söylemedi

Çok gergin günlerden birinde, belki de 28 Nisan olayları yaşanmış artık, babam (Burhan Belge) ve arkadaşları bir adamdan son derece olumsuz bir şekilde bahsediyorlar. "Hayvan" gibisinden ağır lakırdılarla... Meğer Fatin Rüştü'den bahsediyorlarmış. Çünkü Fatin Rüştü o sıralar "Bu böyle gitmez" diye onları eleştirmeye başlamışmış...

İşte onun arkasından verip veriştirirlerdi. Fakat ilginçtir; Fatin Rüştü Yassıada Duruşmaları sırasında böyle bir tavır aldığından hiç bahsetmedi. Ve o da diğerleri gibi asıldı gitti sonunda... Buna mukabil Ethem Menderes ve Şemi Ergin gibileri hatıra defterlerini gösterip "Biz muhaliftik" falan dediler ve hafif cezalarla kurtuldular.

Kontrgerilladaki Çevik Bir olabilir

Bana işkence uygulayanları bu saatten sonra tanımam, ama o zamanlar tanırdım. Çok adam geldi gitti... General Memduh Ünlütürk vardı Kontrgerilla'nın başında. Bir defasında o da geldi odama, yanında üniformalı bir albay, bir de sivil biri, binbaşı...

O bana mekanik bir sesle "Nasılsın?" falan diye sordu. Daha önce de yalnız gelmişti. İyi adam rolünü üstlenen o kişi, Çevik Bir olabilir. Sonradan gördüğüm resimlerine benzettim. Sonradan Kontrgerilla'da dolandığı çok söylenmişti. Bu söylenti işitildiği için "Acaba" diye düşünüyorum, yoksa "Oydu" falan diyemem. Ünlütürk de "Bak sana üniformamla geldim" falan dedi. Ne demek olduğunu hâlâ çözebilmiş değilim.

Sonra da "Babanın yazılarını okurduk, istifade ederdik, beğenirdik" falan dedi. Numara olduğunu da sanmıyorum söylediklerinin...

Edip Cansever'den THKP-C'ye yardım

...Sağlam adamdı Edip (Cansever). Benim siyasete fazla bulaştığımı düşünür, buna karşı çıkardı. Ama sağlam adamdı. 12 Mart oldu. Ben de THKP-C (Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi) için çalışmaya başladım. Her şey için olduğu gibi bu iş için de para lazım. Ben de Edip'e gittim ve "Adı lazım değil, bir siyasi direniş örgütlenmesi işinin içindeyim. Para da lazım. Sen bana her ay belli bir miktar verebilir misin?" dedim. Olur dedi ve verdi. Bizim kanunlarımıza göre, böyle bir şey bile ben içeri alınıp da öttüğüm takdirde, onun da örgüt üyeliğinden içeri alınması için yeterliydi. Ayrıca Mina'dan (Urgan) ayda 50 lira alırdım. Rasih Güran'dan, Murat Sarıca'dan da alıyordum...

Midnight Express'teki Hamido gerçekti

...Şerafettin ile birbirimize kelepçeleyip gönderdiler bizi Sağmalcılar'a... O arada korkunç bir gardiyan dolanıyor etrafta. Yaşı da ileri. Hamido diye bir başgardiyan. Bana da bir kükredi... O arada bu Midnight Express'e konu olan velet de yakalanmış esrardan. Sağmalcılar'da yatıyordu. Orada malını da buluyor olmalı ki rüyada geziyor gibiydi. İşte Midnight Express'teki sadist Hamido bu gardiyandı. Yani hayattan alınma bir adamdı filmdeki... Filmdeki, tip olarak, sahicisine hiç benzemiyordu. Ama ilham kaynağı bu. Aftan 2-3 gün sonra salıverilenlerden biri gidip bu Hamido'yu öldürdü. Kim bilir ne çekmiş ki! "Bu film yalan" diye bağırmak kolay da...

Darbeyi bir gün önce öğrendim

12 Eylül'den bir gün önce, sabah karanlığında kapı çaldı. Baktık, gelen bizim Birikim'deki genç arkadaşlardan biri. 'Darbe oluyor, giyin de gidelim' dedi.... Genç subaylardan biri emri getirmiş. Kadıköy bölgesine gelen bir emirdi... "Memlekette vaziyet kötüye gidiyor, ordu müdahale edecek" falan diyor. Dahası da var. "Ya cumartesi ya pazar; ya 12'si sabahı ya 13'ü sabahı müdahale başlayacak; fakat şimdiden bilmem neleri bilmem nereden bilmem nereye getirin... Harekât pazar sabahı başlayacak, ama yeni bir emirle cumartesi sabahına da çekilebilir" diyor...

Adalet Cimcoz, Ferdi Tayfur ve kokain

Bizim emekçi halkımız esrar sever. O zamanlar elit bir zevk değildi bu. Marihuanalar, LSD'ler falan duyulmamıştı daha. Elit olan zevk kokaindi. Beyaz Ruslar getirmiş kokaini İstanbul'a. Novotni filan gibi eğlence yerlerinin karanlık, uzak köşelerinde kokain dolaşırmış. Adalet Cimcoz, kardeşi Ferdi Tayfur falan kullanırlarmış kokain... Esrar ise emekçi halkımızın yemeklerden sonra sarıp yemeği, rakıyı bastırır diye kahve gibi içtiği bir şeydi adeta. Üstelik de esrarı sevdiği gibi sigara niyetine ikram etmeyi de severdi halkımız. Dolayısıyla biz de nasiplendik. Ve bir iki kere de fena halde çarpıldık hatta... Ama ben hazzetmedim bu esrardan...

İnanç ihtiyacı duysam Hıristiyanlığı seçerdim

İncelediğim çeşitli dinler arasında; inanç ihtiyacı duyan bir adam olsam, muhtemelen Hıristiyanlığı seçerdim veya Uzakdoğu dinlerinden birini seçerdim. Ama herhalde en son seçeceğim Müslümanlık olurdu. Yahudilik de istemem; hikâyesi çok güzel, ama o da korkunç bir şey.

Nasılsınız Emin Bey?

Sakalım var ya, mesela sokakta herifin biri gelir yanıma, "Nasılsınız Emin Bey?" deyiverir. Ve Emin Bey (Çölaşan) olduğum için beni iltifatlara boğar! Bunun benim için ne kadar ağır bir hakaret olduğunun farkında bile değildir. Bunlar ha bire gelir başıma... Bu gibi durumlarda, her şey boş galiba duygusuna kapılıyorsun ister istemez...

Aydınlar dilekçesi için Demirel'e gittim

12 Eylül'ün var olan anayasasında tecessüm eden hukukundan mutlu olmadığımızı, bunun yanlış olduğunu, toplumun gelişmesini engellediğini söylüyoruz. Büyük ölçüde anayasayla ilgili bir metin... Tabii uygulamasına ilişkin şeyler de var içinde... Derken imza toplama faaliyeti başladı...

Demirel'e gittim imza için... O yıllarda görüşüyorduk biz Demirel ile. Yani bir şey görüşeceğim deyip de, hayır cevabı olmamış hiç. Kalktım gittim bunu da görüşmek için... Ve yan çizdi Demirel. "Hele bir yapın bakalım! Bir yere kadar getirmişsiniz zaten, şimdi bundan sonra olmaz" bilmem ne dedi.

Benim en başından beri söylediğim şey oldu yani: Başından konuşulmazsa bu adamlarla, bunu söyleyecekler, işlerine gelecek; diyecekler ki, "Siz yapmışsınız zaten, şimdi artık devam edin". Ve aynen de öyle oldu. Öbür türlü olsaydı, ne yaparlardı; tabii o konuda garanti verilemez. Gene savsaklayabilirlerdi. Bu Türkiye'de hiç yapılmamış bir şeydir, bu yüzden bilinemez...

6-7 Eylül olayları sanıklığından valiliğe...

Yassıada Duruşmaları sırasında bu 6-7 Eylül Olayları da dava konusu olmuştu. Yargılanan adamlardan biri de Atatürk'ün Selanik'teki evine bombayı atmış olmakla suçlanan adamdı. Adam "Ben İçişleri Bakanlığı tarafından okutulan burslu öğrenciydim ve Yunanistan'da da görevliydim" dediydi. Sanıkken tanık oldu ve bir daha da Yassıada'da görülmedi. Sonradan öğrendiğime göre de daha sonraki yıllarda Emniyet'te bilmem kaçıncı müdür falan, derken vali oldu.

'Bir Hayat' bu hafta kitapçılarda

2000'li yılların en gözde türü arasında yer alan 'nehir söyleşi'lere bir yenisi daha eklendi. Gazeteci Tûba Çandar'ın Murat Belge'yle üç yıl boyunca yaptığı söyleşilerin ardından yazdığı "Bir Hayat" bu hafta kitap vitrinlerindeki yerini alacak. Doğan Kitap'tan çıkacak kitapta Belge'nin doğumundan çocukluğuna, İstanbul'a yerleşmesinden eğitimine, 27 Mayıs'tan, Yassıada duruşmalarına, Marksizmden Hilton Oteli yüzme havuzuna, kaçak meyhanecilik günlerine kadar 60 yıllık yaşamı bütün açıklığıyla göz önüne seriliyor.

Belge'nin hayatıyla ilgili kimi bölümler, büyük gürültü koparacağa benziyor.

- - - - - - - -

Farklı bir kaynaktan derlenen biyografisi:

1943 yılında Ankara'da doğdu. İşadamı ve milletvekili Burhan Belge'nin oğlu, yazar ve diplomat Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun yeğenidir.

1966'da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. Faulkner ve Joyce'den başarılı çeviriler yaptı.

12 Mart döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. Doktora tezi Christopher Caudwell üzerinedir. Halkın Dostları (1970) ve Birikim (1975) dergilerinin kurucuları arasında yer aldı. Bu dergilerde sosyalist teori ve siyasete ilişkin yazılar yazdı.

Fransız düşünürü Althusser'in görüşlerini savundu. 1980'de doçent oldu. 1981'de YÖK yasasının çıkmasından sonra üniversiteden ayrıldı. Demokrat ve Cumhuriyet gazetelerinde yazılar yazdı.

1983'te Yeni Gündem dergisinin ve İletişim Yayınları'nın Genel Yayın Yönetmenliği'ni üstlendi. İletişim'in kısa sürede Türkiye'nin en başarılı ve güvenilir yayınevlerinden biri haline gelmesinde öncü rolü oynadı.

Yeni Gündem dergisinde bir dönem Sadık Özben takma adıyla mizah yazıları yazdı. Ayrıca İstanbul'un tarihi bölgelerinde düzenlediği kültür turlarıyla tanındı; yemek ve mutfak kültürü ve geziye ilişkin kitaplar, gezi rehberleri ve popüler tarih kitapları yazdı.

Belge halen, bir dönem uluslararası başkanlığını yaptığı Helsinki Yurttaşlar Derneği'nin Türkiye şubesi yöneticisi ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi'nin Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü başkanıdır. Yanısıra Açık Radyo'da programlar yapmakta ve Radikal gazetesinde köşe yazarlığını sürdürmektedir.

Kitapları

Tarihten Güncelliğe(1983)

Sosyalizm, Türkiye ve gelecek (1989)

Marksist Estetik, Christopher Caudwell Üzerine Bir İnceleme (1989)

The Blue Cruise (1991)

12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992)

Türkiye Dünyanın Neresinde (1992)

İstanbul Gezi Rehberi (1993)

Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (1997)

Edebiyat Üstüne Yazılar (1998)

Tarih Boyunca Yemek Kültürü (2001)

Başka Kentler Başka Denizler (2002)

Osmanlı'da Kurumlar ve Kültür (2005)

Başka Kentler, Başka Denizler 2 (2007)

Çevirileri

Charles Dickens : Martin Chuzlewitt

William Faulkner : Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı

James Joyce: Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi

Karl Marx: 1844 Elyazmaları

John Berger : Bir Zamanlar Europa'da

W.T. Stace : Hegel

Önceki
Önceki Konu:
Ataol Behramoğlu
Sonraki
Sonraki Konu:
Mehmed Çavuşoğlu

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu