03/10/2014 7:00
Hepimizin farkında olduğu bir şey var ki o da, görebildiğimiz, duyabildiğimiz, dokunabildiğimiz, tad alıp koklayabildiğimiz bir dünyada yaşıyor olmamızdır. Buna gerçek dünya ya da gerçeklik diyoruz. Hepimiz bu gerçekliklerin herkes için aynı olduğunu zannediyoruz. Fakat, kör adam ve fil hikâyesinde olduğu gibi hiçbirimiz, onu aynı gözle görmüyoruz. Bunu kabul etmek -özellikle de objektiflikleri ile gurur duyanlar tarafından- zor olabilir ama, gerçekliğin büyük bir kısmını nasıl algılamak istiyorsak öyle algılıyoruz. İyimserler de, kötümserler de aynı dünyada yaşıyor; tıpkı aklı başında olanlarla, olmayanlar gibi. Hepsinin oldukça farklı bakış açıları var. Gördüklerimizin çoğu başkalarının gördüklerine yakın olabilir.

Seçim teorisine göre, gerçekliği başkalarından farklı algılayışımızın başka bir önemli sebebi daha var. Tek tek her birimize özgü bu sebebe nitelik dünyası denir. Bu küçük kişisel dünya, doğumdan kısa bir süre sonra hafızada şekillendirilmeye başlar. Hayat boyu oluşturulmaya ve yeniden oluşturulmaya devam eden bu dünya belli resimlerden oluşur. Bunlar, temel ihtiyaçlarımızdan birini ya da daha fazlasını tatmin etmenin en iyi yollarını gösterir.

Bu resimlerle anlatılanlar üç sınıfa ayrılabilire

(1) En çok birlikte olmayı istediğimiz kişiler, (2) En çok

sahip olmayı ya da yaşamayı istediklerimiz, (3) Davranışlarımızın çoğunu niteleyen fikirler ya da inanç sistemleri. Kendimizi her iyi hissedişimizde, gerçek dünyada yer alanlarla (biri, bir şey ya da bir inanç) bunların nitelik dünyamızdaki resmi birbirini tutuyor demektir. Hayatımız boyunca, her şeyden çok daha fazla nitelik dünyamızla temas halindeyiz.

Birçoğumuz, temel ihtiyaçlarımız hakkında bir şey bilmiyoruz. Bildiğimiz, kendimizi nasıl hisettiğimizdir ve daima istediğimiz de olabildiğimiz kadar mutlu olmaktır. Bu nedenle, bu belli resimleri nitelik dünyamıza koyma seçimimizi, bize daha fazla mutluluk getirdikleri için yapıyoruz. Bu belli insanlarla olduğumuzda, bu belli şeylere sahip olduğumuzda, kullandığımızda ya da yaşadığımızda ve bu belli inançları hayata geçirdiğimizde bunlar, diğer insanlar, şeyler ya da inançlardan daha fazla tatmin sağlıyor.

Nitelik dünyamız bizim için çok değerli bir bilgiyi içerir. Önemini ne kadar inkâr edersek edelim o, bizim dünyamızın bir parçası. "Beni ilgilendirmez" dediğimizde doğruyu söylemiyoruz aslında. Eğer söylediğimiz şey nitelik dünyamızda ise, bu bizi ilgilendiriyor, hem de derinden. Zihinlerimiz, bütün gün boyunca nitelik dünyamızdaki görüntülere gidip dönüyor. Onları kafanızdan çıkarıp atmamız mümkün değil. Bu resimlerin bazıları şunlardır; almak için para biriktirdiğimiz yeni evler, çok istediğimiz yeni işler, geleceğimiz açısından çok önemi olan iyi notlar, evlenmeyi planladığımız kişi, iyileşmekte olan hasta çocuklarımız. Alkolikler için, içmeyi çok istedikleri içki, kumar oynayanlar için; daima kafalarında olan kumar masasına oturma, devrimciler için; nefret ettikleri eski sistemin yerini alacak yeni bir politik düzen, dindar insanlar için; sonsuza kadar kalacaklarına inandıkları cennetin görüntüsü.

Her birimiz için bu dünya, uzaklardaki hayalî yerimizdir. Şu anda orada olabilsek, kendimizi çok iyi hissederdik. Bu dünyadaki bir görüntü dış dünyadaki bir görüntüyü tutarsa bu mutluluk verir; bunun aksi olursa acı hissederiz. Bu dünya bize, birbirimizle şimdi olduğundan çok daha iyi anlaşabilme imkânını da verecektir. Bu, onun varlığının farkına varmamıza ve her birimizin yaşantısında oynadığı hayatî önemi anlamamıza bağlı bir durumdur.

Örneğin, eğer Scarlett O'Hara, Rhett Butler'in nitelikler dünyasındaki yerini tehlikeye attığını bilmiş olsa, ona karşı davranışlarında daha dikkatli olurdu. Evet bunu bilse, Rhett Butler şu ünlü sözlerini asla söylememiş olurdu: "Açıkça söylüyorum sevgilim, şu andan itibaren nitelikler dünyamda sana yer yok." (Bundan şüpheye düşenlere söylüyorum, Rüzgâr Gibi Geçti'nin bendeki kopyası, bu sözün yer aldığı tek kopya olabilir.)

Hepimiz, nitelik dünyamızda olanları en ince ayrıntılarına kadar biliyoruz. Ancak, böyle bir dünyanın mevcut olduğunun pek azımız farkındayız. Nitelik dünyam hakkında hiç-birşey bilmeyebilirim, fakat bir aktris olan kızımın benim için önemi şüphe götürmez. Onun başrolünü oynadığı bir oyuna gittiğimde, onu büyük bir oyuncu olarak görürüm. Kusurları olursa bunları görmem. Herkese, onun ne kadar büyük bir oyuncu olduğundan bahsederim. Benimle aynı fikri paylaşmayan biri olursa canım sıkılır. Başkaları ne derse desin, onun büyük performansı benim gerçeğimdir. Eğer bütün şehir onun oyunundan hayranlıkla söz ederse sevincim sonsuz olur; çünkü pek çok kişi tarafından gerçeklik olarak benim gerçekliğim kabul edilmiştir. Dolayısıyla, hepimizin gerçekliği ya da gerçek dünyayı tanımlama yollarımızdan biri, onu pek çok kişinin söyledikleriyle karşılaştırmaktır. Ancak bu tanım için bir Şart daha gereklidir: Bu kişiler, fikirleri bizimle aynı olan kişilerdir. Kızımın oyunculuğunu çılgın ya da gerçeklikle ilgisiz olarak nitelendiren bir eleştiri okumuştum.

Eğer, onu çok eleştiren bir eleştirmen şehirdeki en büyük eleştirmense bunun nedeni, şehrin tiyatro severlerinin nitelikler dünyasında olmasıdır. Elbette ki söyledikleri pek çok kişi için gerçeklik olarak görülecektir. Bu durum, özellikle kızımın başka bir rol alması durumunda etkisini gösterecektir. Daha az tanınan eleştirmenlerin ondan övgüyle söz ettikleri yazıları okumayacaklardır. Çünkü bunlar, onların nitelikler dünyasında değillerdir. Pek çok kişi, bu tanınmış eleştirmenin fikirlerine dayanarak oyuna gitmeyeceklerdir. Güçlü kişilerin inandıklarına karşı çıkmak zordur. Bu nedenle, hepimiz için gerçeklik -ne kadar kabul etmesek de- çoğunluğun veya bazı önemli ya da güçlü kişilerin söyledikleriyle çok yakından ilgilidir.

Fakat sonuçtan gerçekliği işimize en iyi yarayacak şekilde tanımlıyoruz; başkalarının bizimle aynı fikirleri paylaşıp paylaşmamasının bir önemi olmuyor. Örneğin, eğer tartışmasını yaptığımız konu nitelik dünyalarımızda farklı şekilde resme-dilmişse, sizinle aynı fikirde olmam neredeyse imkânsızdır. Televizyonda başkanı seyrederim ve muhteşem olduğunu söylerim; siz ise bana deliymişim gibi bakabilirsiniz. Başkan ne ise odur; fakat onu aynı şekilde algılamamızın imkânı yoktur. Zıtlıklardan kaçınmak için pek çok kişi politik ve dinî tartışmalardan uzak duruyor; bunun yerine havadan sudan konuşuyor. Havanın nitelik dünyamızda nasıl bir yeri olursa olsun, kimse bunu eleştiremeyecektir çünkü.

Kızım nitelik dünyamda olduğundan, onu gerçek anlamda sahnedeymiş gibi göremem. Fakat, seti o gece oyuna gelen herkesle aynı şekilde görürüm. Örneğin, hepimiz ona hayran kalabiliriz. Fakat, biz tasarlamadığımız sürece, set hiçbirimizi-nin nitelik dünyasında olmaz. Bu nedenle de, onu olduğundan farklı görmenin gereği yoktur. Tamamen objektif olma, bir uydurmadır. Böyle bir şey ancak, hepimizin nitelik dünyaları tıpatıp aynı olursa mümkün olabilir.

Bu ihtilafları en çok, jürinin olduğu duruşmalarda görüyoruz. Eğer sanık, pek çok nedenden dolayı jüridekilerin nitelik dünyalarında ise, delillere fazla dikkat edilmeyecektir. Sonuçta temize çıkarılacaktır. Jüridekilerden hiçbirinin nitelik dünyalarına katabilecekleri cinsten bir kişi olmaması durumunda ise, deliller zayıf olsa bile suçlu bulunması işten bile değildir. Sanıkların duruşma günü iyi giyinmeye çalışmaları ve yargıca saygılı davranmalarının sebebi budur. Ne kadar yapabileceğimizi düşünsek de, nitelik dünyamızda olanlarla bir ilgisi olduğu sürece objektif olamayız.

Fakat pratikte, gerçek dünya gibi bir şey olmak zorundadır. Eğer, en yüksekteki kısımları aynı şekilde göremiyorsak bunun bir önemi yoktur. Ve işleri etkili şekilde yürütmek için birbirimizle ilişkilerimizde etkin olamayız. Örneğin, çoğumuz, saatin kaç olduğu konusunda aynı fikirde oluruz. Fakat zaman kavramında değil? Fakat zaman, genelde bizim nitelikler dünyamızda değildir, normal şartlar altında saatin kaç olduğunu öğrenmekten herhangi bir zevk almıyoruz. Ancak, tren yolunda bir hareket memuru olmam durumunda zamanın nitelik dünyamda kesinlikle büyük yeri olurdu; çünkü doğru zamanı bilmemem şiddetli bir kazaya sebep olabilirdi. Birisi için önemi olmayan hiçbir şey yok gibidir; fakat çoğu zaman da neredeyse hiç kimse için bir önemi olmayan şeyler vardır; işte o zaman gerçekliğin ne olduğu konusunda hepimiz aynı fikirde birleşiriz.

ihtiyaçlarımızı tatmin etme çabası içindeyken, nitelik dünyalarımızı devamlı olarak yeniden şekillendiririz. Elimde Pek çok gücüm olsun istiyorsam, nitelik dünyama politikayı ilave edebilirim. Eğer bütün istediğim hayatta kalmaksa, kendime model olarak (Ebenezer Scrooge)'u alabilirim. Nitelik dünyamdaki resimleri baştan sona özgürlük kaplamışsa, küÇük bir yelkenli gemi olur ve denizde tek başıma, mutluluk içinde yol alırdırım. Eğer seçim kampanyası için çok para harcadıysam ve seçilmediysem, sonuçta politikayı nitelik dünyamdan çekip alırım. Resimleri, işime yaşama şansı olduğu müddetçe içeride tutmayı tercih ederim.

Fakat bu resimleri, hâlâ uzun süre tutabilirim. Çünkü ne kadar sinirlerimi bozsa da onları çıkarıp atmak acı vericidir. Bu, geçmişteki ihtiyaçlarımdan biri ya da daha fazlası için çok tatmin verici olmuş bir şey için ümidimizi kaybetmektir. Çoğumuz, nitelik dünyamızdaki resimleri, onları artık istediğimiz şekilde tatmin edemesek de uzun süre nitelik dünyamızda saklarız. Eşinizin ideal bir resmini de bu dünyanızda bulundurabilirsiniz. Artık onu gerçek dünyadakinin tutmasının imkânı kalmamışsa bile yapabilirsiniz bunu. Bu resim uzun zamanlar oradadır ve siz de eşinizin değişeceği ümidini taşırsınız. Eğer onu yerinden indirirseniz, kendisinden ayrılmayı bile düşünebilirsiniz. Bu da maddî sorunlara ve çocuklarımızın mutsuz olmasına yol açacaktır. Eşinizle şu anda mutsuz olabilirsiniz. Ancak nitelik dünyanızdaki ona ait resmi indirirseniz, bu mutsuzluğun boyutları büyüyecektir. Birini nitelik dünyanızda bulundurmak için iyi bir sebebiniz olabilir. Fakat, eğer oradaki resimle gerçek dünyadaki arasında fark varsa acı çekersiniz. Romeo ve Juliet, yaşlanana kadar bir müddet ayrı kalsalar daha iyi olurdu. Ancak nitelik dünyaları onlara bu şansı vermedi.

Mutluluk bile karmaşık bir duygudur. Çünkü, tatmine ilişkin iki farklı resim mevcuttur. Elde edilecek tatminlerden birine mutluluk adını vereceğim. Bu, mutsuz olduğunuzda, kafanızdaki kendiniz ve size yakın birine ait resme gerçek dünyada bir karşılık aramanız anlamındadır. Mutlu insanların nitelik dünyalarında genellikle sevdikleri biri, bir aile üyesi ve en azından bir arkadaşları vardır.

Fakat pek çok kişi, güvenebilecekleri ve bir arada olmaktan hoşlanabileceği birini bulamamıştır. Hatta reddedilmişler ve istismara uğramışlardır, mutlulukların ve birlikteliklerin getireceği tatmin duygusundan ümitlerini kesmişlerdir. Birçok durumda, ilişkilerin dışındaki tatmin yollarının olduğunu keşfederler. Tatmin duygusu yaşamak için nitelik dünyalarındaki kişilere ait resimleri çıkarır; yerlerine, kişilerin dışında elde edebilecekleri tatminlerle ilgili fotoğraflar -şiddet, uyuşturucu ve sevginin olmadığı seks- koyarlar. Bunu yaparlarken kendilerini insanlardan ve mutluluktan biraz daha uzaklaştırmış olurlar. Bu durumda, sorunları daha da içinden çıkılmaz hale gelir. Yalnızlıklarının boyutları arttıkça, aslında insanları kendilerinin reddettikleri gerçeğine inançları azalır. Aksine her geçen gün, insanların onları reddettiklerine inançları artar. Birçokları hükümeti ya da kendilerinden farklı insanları suçlar.

Eğer bu kişiler erkekse, çoğunlukla kadınlardan nefret ederler; onları alçaltmaktan zevk alırlar. Aslında bu nefretin temelinde, onlara cinsel yönden ihtiyaç duymaları yatar. Dolayısıyla, kendilerini kimseye ihtiyacı olmayan maço erkekler olarak görmekten hoşlanırlar. Hustler dergisi, bu erkeklerin nitelik dünyalarına ait fantazilere yer verir.

Birkaç yıl önce, eşim Carleen ve ben bir yıllığına bir ortaokulda çalıştık. Burada, çoğu öğrencinin nitelik dünyalarında öğretmenlere, birbirlerine ve ev ödevlerine yer yoktu. Öğrenciler okulda kendilerini hiç mutlu hissetmiyorlardı; fakat, mutsuz genç insanların nitelik dünyalarındaki geneldeki tatmin resimlerinden konuşmaktan zevk duyuyorlardı: Uyuşturucu, etrafa şiddet saçmak ve sevginin olmadığı cinsellik. Kendilerini okulda asla mutlu olamayacaklarına inandırmışlardı. Yıllar önce, ilkokulun daha ilk yıllarındayken de aynı düşünceler içindeydiler. Açıkça görünüyordu ki, okulda mutluluğun mümkün olabileceğini hayal bile edemiyorlardı.

Öğretmenler ve müdür ödevlerini yapmaları için onları zorlamaya çalışıyordu. Fakat, ne kadar tehdide ve cezaya başvururlarsa o kadar dirençle karşılaştılar. Bunun yanında, öğrenciler o derece de nitelik dünyalarına sarıldılar. Bu okulda bütün yaptıklarımıza, onuncu bölümde eğitim konusundan söz ederken yer vereceğim. Fakat, bu kadarıyla da okul ödevlerini yapmaları için çocuklara yaklaşımımızın nasıl olması gerektiği anlaşılabilir. Onları, bizleri nitelik dünyalarına almaları için ikna etmeliyiz. Böylece ödevleri için de aynı şeyi kendileri yapacaklardır. Bize karşı davranışları nasıl olursa olsun onlara iyi muamele etmeliyiz. Seçim teorisini kullanarak o öğrencilerle ilk önce iletişim yollarını açtık. Bu, onların okuldaki ilişkilerin de zevkli olabileceğini anlamalarını sağladı. Bu tatmin duygusunun yerini yavaş yavaş mutluluk aldı. Bunu okul personelini ve birbirlerini nitelik dünyalarına katmaya başladıkça başardılar.

Nitelik dünyalarında sadece toplum dışı davranmaktan alabilecekleri zevklerin resimleri olan insanlara yardım etmek için şunları yapmamız yeterlidir: Onlarla iletişim kurmak ve nitelik dünyalarına girmek. Bu öğrencilere başlıca yaklaşımı ceza oluşturuyordu. Bu, özellikle fakir ailelerden gelen ve okulu sevmeyenlere uygulanıyordu. Ceza, elde edilmek istenen sonucun tam tersini verir. Ne yazık ki, çoğu kişi doğrunun bu olduğunu düşünüyor. Buna ne kadar başvurursak istediğimizden de o kadar uzaklaşırız. Okullarımızın aynı uygulamalara devam etmeleri çok şaşırtıcı. Hâlâ, ne kadar ceza vereceklerinin ve kaç öğrencinin nitelik dünyalarında öğretmenlere ve ödevlere yer olmadığının hesabını yapıyorlar.

Hepimiz, nitelik dünyalarımızda mutlu, destek veren insanlara ihtiyaç duyuyoruz. Bunlar olmadan her şeyin yolunda gitmesi mümkün değil. Anne-babalara, öğretmenlere ve işverenlere böyle insanlar olmak düşüyor. Pek çok öğretmen ve patron eğitim verdikleri ve yönettikleri insanlara karşı duyarlı değil- Oysa, sıcak, dostça ve destek veren yaklaşımlarına öyle ihtiyaç var ki. Bunun için fazla birşey de gerekmiyor: Günde birkaç dakikalık ilgi çok şeyi halledebilir. îlgi ve destek verildiğinde öğrenciler ya da işçiler öncekine göre çok daha fazla çalışacaklardır.

Nitelik dünyamızda bize destek olan yeterince insan bulunmadıkça, birinci bölümde açıklanan, mutsuzluğun sebep olduğu durumlardan dördüncüsünü uç noktalarda yaşarız: Kendimizi temel bir ihtiyacımıza ya da ihtiyaçlarımıza ters düşen şeyleri yapmaya zorlarız. Anoreksikler böyle insanlardandır. Kendileriyle ne kadar ilgilenilirse ilgilenilsin tatmin olmazlar. Kendilerini açlığa mahkum ederler. Amaçları, görünüşte zayıf olmaktır. Fakat, aslında kendileriyle ilgilenen insanları kontrol altına alma çabasındadırlar. Dünyayı olduğu gibi değil, görmek istediğimiz gibi gördüğümüzden, anne-babalarının ilgisini bu kontrol çabası olarak algılayabilirler. Fakat, yaptıkları seçime ne kadar mantıksal açıklama getirseler de, araştırmalar nitelik dünyalarındaki resmin farklı olduğunu göstermiştir. Bu resimle, kendilerini aynada gördüklerinden daha zayıf hale getirmeyi amaçlamaktadırlar.

Bu resim, tatmin edilmesi zor ve değişen bir resimdir. Bu genç kadınlar ona sıkı sıkıya bağlı kalırlarsa kendilerini ölümüne açlığa mahkûm ederler. Pratikte, pek azı bunu yapar. Fakat, kendisini bu açlığa kimin mahkûm edip kimin etmeyeceğini tahmin etmek zordur. Kendilerini neden böyle bir şeye mahkûm ettikleri, cevap bulması zor bir sorudur. Tahminime göre bunu yapmanın kendilerine insanlar üzerinde aslında hiç de ummadıkları bir kontrol duygusu sağladığını keşfediyorlar. Ancak kontrol ettikleri herhangi birileri değil. Kendilerine istedikleri şekilde davranmadıklarına inandıkları kişiler.

Elinde herhangi bir güç olmayan bir genç birdenbire ailesi üzerinde bir kontrol elde ediyor. Bu, onu öyle mutlu ediyor ki, yeniden yemek yemeğe başlayamıyor. İçindeki endorfinlerine tam anlamıyla bağımlı oluyor ve açlığın verdiği acıyı hissetmiyor. Eğer yerse, bütün gücünü ve bunun verdiği zevki kaybedebilir. İleriki sayfalarda çocuk yetiştirme konusunda çocuğunuzu elinde mâkul derecede bir gücü olacak şekilde yetiştirmeniz gereğine dikkat çekiyorum. Eğer bu gerçekleşirse bir anoreksiğin birdenbire elde ettiği, anormal olan o güce ihtiyacı olmayacaktır. (Daha kötüsü anoreksik bu gücü nasıl kullanacağını da bilemez.) Çocuk yetiştirmenin temeli, nitelik dünyalarını sevecen ve destek veren insanlarla donatmaktır.

Biriyle şimdi olduğundan daha iyi anlaşabilmemiz için onun nitelik dünyasındakileri öğrenmeye çalışmalıyız. Sonra yapmamız gereken, bu resme destek vermektir. Bunu yapmak bizi, ona yapabileceğimiz herhangi bir şeyden çok daha yakınlaştıracaktır. Fakat, bir başkasının nitelik dünyasındakileri bulup çıkarmak kolay değildir. Aynı şey, bulduklarımıza destek vermek için de geçerlidir. Anoreksiya örneği bunu açıkça gösteriyor. Hiçbir anne-baba bu normal olmayan resme destek vermez ve vermemelidir de. O halde, yapılması gereken, doğruyu söylemektir: "Benim için önemlisin; fakat bütün bu yapmak istediklerini desteklemem mümkün değil." Anoreksiyanın tedavisi, neler olup bittiğini bilseniz de zordur ve kitapta anlatabileceklerimin kapsamanın dışındadır.

Çoğumuz nitelik dünyamızda olanları paylaşmak istemeyiz. Hatta yakın olduğumuz insanlara da içindeki resimleri göstermeyiz. Bu, korkudan kaynaklanır. İstediklerimize destek vermeyeceklerinden korkarız. Bizim için büyük önemli olan o resimleri eleştirebilir, hatta onlarla alay edebilirler. Böyle yaparlarsa incinebiliriz ya da öfkelenebiliriz. Seçimlerimizin bu hisler olacağını biliyoruz. Örneğin, bir erkek bir roman yazmak ister. Fakat bunu eşine söylemeye korkar. Onu korkutân şu sözlerdir: "Çok gülünç. Sen roman yazmaktan ne anlarsın ki?" Bu aşağılanmayı kaldıramayacağı için eşine konuyu açmaz. Bu şekilde incinmesi de söz konusu olmayacaktır. Fakat, onu eşiyle paylaşmama, kızgınlığa sebep olur. Aslında eşi birşey söylememiştir, hepsini kendi kafasında yaratmıştır. Eşine konuyu açsa, belki de destek verecektir. Keyfini kaçıran kendi korkusudur. Pek çok evlilikte korku ve kızgınlık duygulan yaygındır. Bunlara sebep olan, diğerinin nitelik dünyasındakileri bilmeden bunları eleştirmektir. Eğer seçim teorisini biliyorsanız yapılacak en iyi şey, eşinize nitelik dünyasını ve neden korktuğunuzu açıklamaktır. Bu şekilde, evliliklerde güven gelişir. Bunları yapmazsanız, kızgınlığınız eşinizi eleştirmenize ve suçlamanıza sebep olabilir. Bu da, güveni daha da azaltır.

Dış kontrol psikolojisine ilişkin üçüncü görüşü -insanlara isteklerinizi yaptırmak sizin hakkınızdır- takip edenlerin yaygın olarak yaptığı bir şey vardır: Nitelik dünyalarına, ilişiği olmanın ötesine geçen, gerçek anlamda sahip olmaya giren bir resim koyarlar. Eğer bu kişiyi sahiplenirseniz ona isteklerinizi yaptırmanız doğrudur. Sahiplenmeye ilişkin her resim, ilişkide her an ortaya çıkabilecek bir felâkettir. Sonuç, neredeyse daima hayal kırıklığı, öfke ve uyuşmazlık olur. Bu re-pimler cinayete yol açabilir; hapisler sahiplenemedikleri eşlerini öldüren binlerce kişi ile doludur.

Güçlü insanların, güçleri daha az olan kişilerin nitelik

dünyasına tahammül etmesi özellikle zordur. Bir şeyin benim için doğru olması başkaları için de böyle olacağı anlamına gel-

tıez. Bunu herkes öğrenebilseydi, dünya çok daha mutlu bir

yer olurdu. Seçim teorisi bize, benim nitelikler dünyamın hiç-

Ikimsenin değil, benim hayatımın merkezini oluşturduğunu öğretir. Bu, dış kontrol teorisini takip edenlerin öğrenmesi zor olan bir derstir.

Çoğumuzun nitelik dünyalarında kendimize ait ikinci resmi var. Bunlardan biri biraz, diğeri ise oldukça idealize edilmesinilerdir. Aynaya baktığınızda gördüğünüz şeyi ilk önce oldukça idealize edilmiş resimle karşılaştırır ve memnun olmazsınız. Bunu bir an düşünebilir ve hızla şunun farkına varırsınız: Bu zemin, gerçekte olanı tutması imkânsız. Sizi böyle düşünmeye sevk eden, asla bu cömert resimdeki kadar iyi bir görüntü sergilememiş olmanızdır. Bir anlık bir hoşnutsuzluktan sonra karşılaştırma yapmaya değmeyeceğinin farkına varırsınız ve artık bu şekilde düşünmezsiniz. Çoğumuz için oldukça idealize edilmiş resim, fantazi dünyamızda şekillendirdiğimiz bir resimdir. Orada öylece durur; bu bize zevk verir; fakat onu ciddiye almayız. Gerçekte olanı tutma şansı daha makbul olan, bir derece idealize edilmiş resmi kabul ederiz. Kendimi daha iyi bir tenis oyuncusu olarak tasavvur edebilirim; fakat hiçbir zaman oyunumu bir profesyonelinkine yakın görmem.

İnsanları nasıl nitelik dünyalarımıza katıp istediğimiz şekilde resimler oluşturabiliyorsak, aynı şekilde onları bu dünyanın dışına çıkarabiliriz. Anne-babalar ve çocuklar genellikle bir istisnadır. Nadir olmasına rağmen kendimiz dışında tek tek herkesi nitelik dünyamızın dışına çıkarabiliriz. Oradaki resmimiz nasıl olursa olsun, kendimizi bu dünyanın dışına çıkaramayız. Oradaki resmimiz gerçeklikten tamamen uzak olabilir. Fakat, istediğimiz bu olduğu sürece ona benzeme çabalarımız devam etmek zorundadır. Kendimizi kendi nitelik dünyamızın dışına çıkararak, kendi kendimize yüklediğimiz görevden kaçamayız. Kendimizi dışarıya çıkarmamız var olmadığımız anlamına gelir.

Kendimizi öldürebiliriz. Bu da intiharın nedenlerinden biri olabilir: Olmayı seçtiğim şeyle, tek başmalıkla tatmin aramaya çalışmaya devam etmektense ölürüm daha iyi. Bu, genelde karşılaşılan intihar nedeninden farklıdır.

Nitelik dünyamıza koyduğumuz bazı kişilerle olmak bizi çok mutlu eder ya da biz bunun böyle olduğunu düşünürüz. Bu yüzden, bizi yıkıma götürse de, bu kişilerle çok içice

oluruz. Bazen, belli bazı kişileri nitelik dünyamıza koymamız, sağlığımı2 ya da mutluluğumuz açısından tehlikeli olabilir. Onlar için de bize bu yeri vermeleri yıkım verici olabilir. Nitelik dünyamızda olan biriyle uyuşturucu kullanabilir, başkalarını istismar edebilir, hile yapabilir, yalan söyleyebilir veya intihar edebiliriz.

Hoşumuza gitsin ya da gitmesin, herhangi bir başkası beğensin ya da beğenmesin, nitelik dünyalarımıza koyduğumuz insanlar, gerçek dünyanın yaptığı tanımlara göre ne iyi ne de kötüdürler. Gerçek dünyanın, kişileri nitelik dünyamıza koyma ya da oradan çıkarmada söyleyecek çok şeyi olabilir ancak, Dizim ne düşündüğümüz önemlidir. Onlar oradadırlar çünkü, onlarla olmanın bizi mutlu edeceğine ve onlarsız acı hissedeceğimize inanıyoruz ya da en azından böyle hayal ediyoruzdur.

Aynı şey, insanların dışındaki şeyler için de geçerlidir. Nitelik dünyalarımıza koymayı seçtiğimiz hemen her şeyin, bir şekilde insanlarla bir bağlantısı vardır. Çünkü, hissetmek istediğimiz tatmin duygularının çoğunu aradaki bu bağ bahşeder. Eğer zevkini birlikte çıkaracağımız kimse yoksa iyi bir ev, arada ya da ünlü bir ressamın tablosunu satın almak tatmin vermeyecektir. Nitelik dünyalarımızda tasavvur ettiğimiz şeyler, satın almayı isteyebileceğimiz şeyler olmayabilir. Bunlar, güzel 3İr günbatımı, görkemli bir park, dolunay, kocaman bir mavi balinanın görüntüsüne ilişkin resimler olabilir. Fakat bütün bunlar, önem verdiğimiz bir kişiyle paylaşıldığında çok daha zevklidir.

En çok inandığımız şeyler; dinimiz, politik görüşümüz hayat biçimimizdir. Müzik, sanat, spor, neredeyse her şey yaşam biçimimizin bir parçası olabilir. Nitelik dünyamıza katabileceğimiz kadar güçlü inanç sistemleri, bizim için bazen çok az şey ifade edebilir. İşte o zamanlar, bir başkasını da [iyi olacağına ikna edemediğimiz zamanlardır. Kimseyi ikna etmek zorunda değiliz. Fakat, bunu yapmaya değer olduğunu düşündüğümüz birini etkileyememek acı verir. Gerçekte, eğer kişileri ikna edebiliyorsak bu, onları nitelikler dünyamıza koymak için iyi bir sebep olabilir. Çoğumuz önce, bize yakın kişileri ikna etmeye çalışırız. Bunda başarılı olursak tanıdıklar için de aynı şeyi yaparız. Fakat bize tamamen yabancı olanlara pek gitmeyiz. Eğer tanıdıklarımız bize inanmayı reddederlerse, ikna için pek azımız aşırılığa kaçarız.

Elbette bazılarımız uç noktalara gitmeyi isteriz. Nitelikler dünyasındaki inanç sistemleri hükümetin çalışmalarına taban tabana zıt olan teröristler, bu sistemlere göre hareket etmede ısrarlıdırlar. Birkaç güçlü liderin inandıklarını başkalarına kabul ettirmek için savaşlarda onca kan dökülmüştür. Amerika'yı Vietnam'daki savaşın dışında tutmaya istekli olmayışımız, politikacılar için nitelikler dünyasındaki bir inancı (Birleşik Devletlerin savaşı kaybetmeyeceğini) değiştirmenin ne kadar zor olduğunu gösterir. Bu inancı vatandaşlardan çok azı paylaşıyordu. Ve şimdi orduda çoğunluğun nitelik dünyasında savaşa gitme resmi yoksa, savaşın ne kadar riskli olacağının iyice farkında.

Ciddî tehditler söz konusu olduğunda, çoğu kişiyi hayatta kalmaları için herhangi bir şeyi söylemeye ya da yapmaya zorlayabilirsiniz. Fakat bu davranış, sadece tehdit geçerli olduğu sürece devam edecektir. Ne kadar tehdit ederseniz edin ya da cezalandırın, kimsenin nitelikler dünyasına koymuş olduğu resimleri değiştiremezsiniz. Kimsenin sizden alamayacağı tek bir şey varsa, o da kendi nitelik dünyanızı kontrol etme özgürlüğünüzdür. Bu özgürlük, şu birbiriyle yakından ilgisi olan gazete raporunda açıkça gösterilmektedir:

Birinci rapor, okullardaki bilgisayarlarla.öğrenmeyi artırmadığı idi. Bu, yeterlik sınavlarında ortaya çıkmıştı. İkinci rapor, Amerikalı dördüncü sınıf öğrencilerin matematikte ve

fende diğer ülkelerdekilere göre önemli başarılar elde etiklerini söylüyordu. Fakat sekizinci sınıftaki Amerikalı öğrenciler diğer ülkelerdekilerin gerisindeydiler. İlk rapor, öğretmen-öğrenci ilişkilerinin yerini bilgisayarların aldığını göstermektedir. Bilgisayarlar çok yararlıdır. Ama öğretmen değillerdir. Sınırlı olduğu yanlarını bilen ve öğrencilerle iletişimi iyi olan iyi bir öğretmen tarafından kullanılırsa yararlı olabilirler. Öğrenciler, bu öğretmeni nitelik dünyalarına katmışlardır. Bilgisayarlar onunla iletişim halinde kullanılmadıkça bir şey ifade etmez. Tecrübeme göre de, kaç tane kullanılırsa kullanılsın bu değişmez.

Dördüncü ve sekizinci sınıf arasındaki başarı farkı da aynı mantıkla açıklanabilir. Her iki durumda da ölçülen aslında nitelik dünyalarından öğretmenleri bulunan öğrencilerin sayısıdır. Ülkenin herhangi bir yerindeki herhangi bir beşinci, ikinci, üçüncü veya dördüncü sınıfa gidin ve neler olup bittiğini gözleyin. Daha sonra, aynı civardaki okullardan herhangi bir altıncı, yedinci veya sekizinci sınıfa bakın. Aradaki belirgin farkı göreceksiniz.

Küçük sınıflardaki öğrenciler, büyük sınftakilerden daha fazla öğrenme çabası içindedirler. Bu, küçük sınıftaki öğrencilerin, büyük sınıftakilerden çok daha fazlasının nitelik dünyalarında öğretmenlerinin olduğunu gösterir. Genelde, neden basittir. Dış kontrol psikolojisi, ilk sınıflara oranla, ileriki sınıflarda daha yaygındır. Öğrenmedeki bu farklılığa neden olan, ne öğrenciler ne de öğretmenlerdir. Bu, psikolojinin kullanımıdır.

Nitelik dünyamızda hangi resimlere yer vereceğimizi nasıl öğreniyoruz? Bunu açıklamanın en iyi yolu, yeni doğmuş "ir bebekle başlamaktır. Hayatının ilk birkaç haftasında bebeğin bütün bildiği, kendisini nasıl hissettiğidir. Kendini mutlu hissettiği sürece uyur, ya da uyanıksa, etrafına bakar. Kendini kötü hissettiğinde, örneğin acıktıysa, hayatta kalma genleri devreye girer. Daha sonra, davranışları belli bir amaca yönelir ve tatmin duygusunu arttırabilmek amacıyla elinden gelebilen herşeyi yapar. Fakat, doğumuyla birlikte getirdiği birkaç davranış, ağlamak ve ortalığı telaşa vermenin dışında yapabileceği fazla birşey yoktur.

Bir ya da iki haftayı geçmeden acı, ağlama ve beslenmeyi kafasında bir araya getirir. Bu birleşimde, ağlamayı beslenmeye yöneltir. Çünkü beslenmek onu çok mutlu eder. Çok geçmeden, emmeyi ve sütü öğrenir. Onu bir şeyin beslediğinin ve bunun onu mutlu ettiğinin farkına varır. Hayatta kalmaya ilişkin ve mutluluk veren bu çok önemli bilgi, onun nitelik dünyasının başlangıcıdır. Öğrendikleri çoğaldıkça bunun boyutları çok daha büyüyecektir. Fakat, bir yetişkin olduğunda bile bu boyutlar asla çok çok büyük olmayacaktır. Çünkü, orada yer verdikleri sadece hayatının o evresinde bildiği her şeyden çok daha fazla mutluluk getiren insanlar, şeyler ve inançlardır.

Birkaç hafta daha sonra onu besleyen ve tatmin olmasına yardım eden o şey, birisi haline, daha sonra da belli biri haline gelir. Bu kişi, çoğu durumda annedir: Çoğumuzun bu özel dünyamıza kabul ettiği ilk kişi. Bebek, ayrıca, ağlamanın pek çok amaca yönelik olabileceğini öğrenmeye başlar. Ağlamak sadece acıyı azaltmayıp çoğunlukla mutluluk getirir. Ona bunu öğreten, ağladığında annesinin hatta başkalarının yaptıklarını bırakıp onunla ilgilenmeleridir. Mutluluğun ne olduğunu bilmemektedir. Fakat bu duygunun, başkalarıyla yakın olduğunda yaşandığını öğrenir. Bu da onu daha sonra, mutluluğun ne olduğunu öğrenmeye hazırlayacaktır. Bu sırada, kendini iyi ve kötü hissetmenin arasındaki farkı anlamaya başlar. Hayatının geri kalanında onu harekete geçirecek olan, bu farktır.

Bebek altı aylık olduğunda, kendini mutlu hissetmenin, nitelik dünyasında annesine ait olan resimle oldukça yakından

ilgili olduğunun iyice farkındadır. Fakat ayrıca şunu da öğrenmeye başlar; annesinin, birbiri ardına gelen talepleri karşılamak için gösterdiği çabanın hepsi tek başına yeterli değildir. Bebeğin gazı olduğunda anne sırtına hafifçe vurmaktan başka bir şey yapamamaktadır. Bazen annenin çabaları sonuç verir. Bebek kendini iyi hisseder. Fakat, çabaları başarılı olsun ya da olmasın bebek, annesinin hiç esirgemediği yardım çabalarını açıkça olmasa da takdirle karşılar. Aynı zamanda, bazen acısını sona erdirmek için kendisinin de elinden geleni yapması gerektiğini öğrenir.

Bebeğin annesinin nitelik dünyasındaki yerini güçlendiren, bu söz konusu takdir duygusudur. Annesi, bazen elinden gelmese de, daima ona yardım çabası içindedir. Ve bebek bunu bir şekilde takdir eder. Bebek, annesi ne kadar iyi olursa olsun, kendine yardım etmenin iyi bir fikir olduğunu öğrenir. Kendine yardım etmeyi öğrendiği sırada, kendi nitelik dünyasına kendine ait güçlü bir resim koyar. O anda, kişisel özgürlüğün ilk tohumlarını atmaktadır. Nitelik dünyamızdaki kişiler, kendi işimizi kendimizin yapmasına ne kadar izin verirse, kendimize bakmayı o kadar iyi öğreniriz.

Bebek, yaklaşık iki yaşındayken şekillenmeye başlayan, kendisine ait o güçlü resim, beklenmeyen bir sarsıntı geçirir. Bebek, bunun farkında değildir ama genleri onu yeni bir zorlukla karşı karşıya getirmiştir. Bunu yenmek biraz güç istemektedir. Bununla başa çıkmasında anne-babasından başka kimden yardım isteyebilir ki? Sudan bir sebeple avaz avaz bağırmaya başlar. Evet, sebep bu kadar önemsizken; istediğiyle, nitelik dünyasında olan arasındaki fark çok küçükken, örneğin; oyuncağını yanlış yere koymuştur, annesi ya da babası ne yaparsa yapsın onu susturmak imkânsızdır. Bazı anne-babalar gücün denendiği bu zamana "belalı iki yaş" diyor. Çünkü çoğu çocuk iki yaşma geldiğinde, bu durum ortaya çıkıyor.

Çocuk ne yaptığının farkında değildir. Ancak güç ihtiyacından hareketle, önceden işe yaramış olan kontrol davranışlarım denemektedir. Karşısına çıkan sıkıntıları ortadan kaldırmada yeterince işe yarayıp yaramayacaklarını bulmaya çalışmaktadır. Gücün temel amacı budur. Ona kimse ulaşamaz; fakat bazı bebekler, bir ara, oldukça yakınlaşırlar. Bebek kendine şöyle der: "Başkalarına istediklerimi ne kadar yaptırabileceğimi neden öğrenmiyorum?" Öğrenmeye çalıştıklarının temelini güç oluşturur. Ancak, zaman geçtikçe özgürlük ve eğlence ihtiyaçları da bunun içine eklenir. Özgürlük arayışı içinde, marketin bir ucundan diğer ucuna koşabilir ve annesi yakaladığında ve alışveriş arabasının içine koyduğunda katıla katıla ağlayabilir. Mağazadan bir kitap bulabilir ve bakmaya başlar; eğlenceli v.e öğreticidir. Ve, eğer baba onu satın almazsa öfke nöbetleri geçirir. Bazen, o kadar çok istediği belli bir-şey olmaz; istediği, anne-babasının onun isteklerine çabuk ve istekle cevap verip vermediklerini görmektir.

îki ilâ dört yaş arasındaki bir zamanda her şey için bir sınırın geçerli olduğunun farkına varır. O zaman, anne-babasının kendisi için her şeyi yapan resmini değiştirmeye başlar. (Bu resmi, güç ihtiyacı gündeme gelmeden önce oluşturmaya başlamıştır.) Anne-babasının onun bütün istediklerini yerine getirmeyeceğinin farkına varır. Ancak, yine de nitelik dünyasında tutulmaları için pek çok sebep vardır. Yapmayacaklarını ya da ellerinden gelmediğini bile bile başkalarından bir şey istemenin ve onlara bel bağlamanın çok acı verici olduğunu öğrenirler. Dolayısıyla, çok fazla şey istememeye başlarlar. Nitelik dünyalarını mümkün olana bağlı kalacak şekilde ayarlama dönemine girerler. Eskiden üzerlerine titreyen, fakat artık bunu yapmayan kişileri nitelikli dünyasından çıkarırlar ve burada kimlere yer vereceği konusunda artık daha gerçekçi davranmaya başlarlar.

İyi anne-babalar, çocukların makûl nitelikli dünyalar oluşturmalarına yardım edebilirler. Bunu, kendilerinin ve başkalarının neler yapacağını ve çocukta da kendileri için yapmak zorunda oldukları şeyleri netleştirerek başarabilirler. Çocuklarının nitelik dünyalarında bir yer edinme yarışı içinde olan boşanmış anne-babalar, bunları yapmak için iyi bir konumda değillerdir. Aslında çocuklar da bu durumu istismar etmeye bayılırlar. Hayatlarının sonuna kadar mutlu olup olmayacaklarını şimdiden belirleyen bir etken vardır: Çocukların gerçeklikle başa çıkmayı ne kadar iyi öğrendikleri. Ne yazık ki çok sayıda kişi, bunu o kadar iyi öğrenemiyor.

Çocuklar büyüyüp okula başladıklarında, onları başka bir şok beklemektedir: Dış kontrol iki taraflıdır. Karşı tarafın etkisi çok daha fazladır. Gittikçe daha çok öğretmen ve anne-ba-ba biraraya gelip, onları yapmak istemedikleri bir sürü şey için -herhangi bir çocuğun nitelik dünyasında bulunması pek muhtemel olmayan ev ödevi gibi- zorlarlar. Ödev, ancak öğretmenlerin ve anne-babaların nitelik dünyalarında çok güçlü bir yere sahiptir. Çocukların bunu yapmaması durumunda, arkadan tehdit ve ceza gelir. Dolayısıyla, çocuğu inciten kişilerle, onu mutlu etmek için bir sürü zaman ve çaba harcayanlar aynıdır. Çocuklar, anne babalarının kendileri için doğru olanı bildiklerinden şüpheye düşerler. Çünkü, dış kontrol psikolojisinin üçüncü görüşüne müracaat etmektedirler ve bunu gerçekleştirmek için ellerinden geleni artlarına koymazlar.

Yine de, dört yaş ile ilk gençlik öncesi yılların evde geçen kısmı genelde tatmin edicidir. Çünkü, şiddetli cezalara başvuran pek az anne-baba vardır. Bazı ailelerde o derece ceza yanlışıdırlar ki çocukları kendilerini nitelik dünyalarının dışına çıkarmayı bile düşünürler. Ama işlerin yolunda gittiği bir sürü aile vardır. Bu ailelerde anne-babalar artan talepleriyle, cömertçe verilen sevgiyi bir arada sunacak kadar duyarlıdırlar.

Onlardan istedikleriyle ilgili açıklama yaparlar. Çocuk bunlara tepki gösterdiğinde bununla başa çıkacak kadar güçlüdürler. Ama asla aldıkları tepkinin aynısıyla karşılık vererek değil. Bütün bunlar, çocuklarının nitelikler dünyasındaki eski yerlerini daha da güçlendirir. Çünkü çocuk, anne-babasının zorlamaya çalışmaktan ve çoğunlukla da başarısız olmaktansa işbirliğinin daha iyi olduğunu anlamıştır.

Cinsellikle ilgili hormonların daha çok salgılandığı ergenlik yıllarında anne-baba ile çocuklar arasındaki güç mücadelesi tırmanışa geçer. Önceden uysal olan çocuklar bile aynı mücadeleyi yaparlar. Bu yıllarda, çoğu anne-baba çocuk ilişkisi ciddî zararlar görür. Ne yazık ki, hergün kendilerini bekleyen bir sürü tehlikeyle karşı karşıya olan ergenin, nitelik dünyasında anne-babasına her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır. Taraflardan her biri diğerine istemediği bir şeyi yaptırmaya çalışır. Veya bir sürü ayrılıklar yaşanır. Çünkü kişi, diğerinin asla kendi istediği gibi biri olamayacağına karar vermiştir. Yine, harfi harfine yerine getirdikleri dış kontrolden yola çıkarak herkes kendisinin haklı olduğuna inanır. Seçim teorisinin önemini anlayan anne-babalar, çocuklarının nitelik dünyalarındaki yerlerini kaybetmemek için davranışlarında değişikliğe gitmek isterler. Onlara, yararını gördüğüm bir tavsiyede bulunabilirim: Lütfen onların yaptıklarına değil, neler söylediklerine bir kulak verin. Bunu yapmak her zaman kolay değildir. Ancak, tehdit ve cezayla çocuğunuzun nitelik dünyasındaki yerinizi riske attığınızı bilmeniz, sizi bunu öğrenmeye teşvik edecektir.

Toplumumuzda işleri zorlaştıran, nitelik dünyamızdaki kişilerle iyi geçmememiz değildir. Eğer anlaşamıyorsak onlarla bir araya gelmeyiz olur biter. Bu, tanıdığımız kişilerle bazen işe yarayabilir, fakat toplum için sağlıklı sonuçlar getirmez. Güvenlik sistemleri ve korumaların sağladığı dış kontrolün arkasına gittikçe daha fazla saklanıyoruz. Amerikan rüyası bu değil- Karşıt fikirde olduğumuz kişilerle değil anlaşmak, tanışmayı bile tasavvur edemiyoruz. Toplumumuzun en büyük sorunu budur. Dolayısıyla, onları tehlikeli ya da potansiyel ola-Irak tehlikeli görüyoruz. Onlar bizim için nitelik dünyamıza katmayı düşüneceğimiz en son insanlardır.

Fakat, ne biz ne de korktuğumuz ya da sakınmaya çalıştığımız insanlar birbirimize ihtiyacımız olduğunun farkındayız. Aynı genlere biz de sahibiz onlar da. Sevgi olmasa bile ait olma ihtiyacı hiçbir şart tanımaz. Biz hangi şartları öne sürüyorsak bu, bizim kullandığımız psikolojiyle ilgilidir. Genlerimizin psikolojisi yoktur. Dış kontrol psikolojisi, toplumumuzun psikolojisi olmaya devam ettiği sürece bu insanlarla ilişiğimiz ceza verme ve sakınmanın ötesine geçmez.

Oyumuzu seçim teorisinden yana kullanacaksak, önce farklı düşünmeye başlamalıyız. Böylece, başkalarına ceza verime ya da onlardan gizlenmenin bizi, ne o istediğimiz rahatlığa ne de güvenliğe götürmeyeceğinin farkına varabiliriz. Daha sonra, tamamen güvenli ve hiç de pahalı olmayan bir alternatif gündeme gelebilir: Seçim teorisini toplumlara öğretmek. Bu teori hiçbir zarar vermeyeceği gibi, kendimize olduğu kapar, korkup gizlendiğimiz o insanlara da büyük yardımı olabilir. Nitelik dünyamızın hayatımızda oynadığı rolün farkına varmak, bizi birbirimize daha çok yaklaştıracaktır.

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Popüler Sayfalar: