Dilin kişisel hayatta ve ulus hayatında çok büyük önemi vardır. İnsanın düşünce sınırlarını belirleyen dil, aynı zamanda bir ulusu ulus yapan kültürel değerlerin başı ve bir arada tutucusudur. İnsanlar dilleriyle düşünüp, hayal kurup, rüya görürler, dolayısıyla dilleriyle insandırlar. Uluslar da dilleriyle ulus oldukları gibi dilleriyle gelişip, tarihten aldıkları tecrübeleri ve medeniyetlerini gelecek nesillere dilleriyle aktarırlar. İnsan, dili kadar vardır ve ancak dilini geliştirerek düşüncesini ve üretimini arttırabilir. Uluslar da egemenliklerini dilleriyle sağlar ve sürdürebilirler.

Dilin gelişmesinde bilimin etkisi büyük olduğu gibi, bilimin gelişmesinde de dilin etkisi büyüktür. Ancak iletişimin çok hızlı olduğu çağımızda; yabancı dillerin, özellikle İngilizce'nin sözcük ve yapı istilasına uğrayan dilimiz, karma bir dil olma yolunda ileriyor. Dil bir konuşma aracı, buna bağlı olarak da bir düşünme aracı olduğundan; karma bir dille konuşulduğunda, dilden uzaklaşıldığı gibi, sağlıklı düşünmekten de uzaklaşılıyor demektir. Çünkü bir dilde bir düşünceyi belirtmek için, o dili gerektiği gibi konuşup anlamak bir zorunluluktur. Aksi halde o dilde sağlıklı bir düşünce ürünü ortaya konamaz; bunun yanında, kişiler birbirlerini anlayamaz ve zaman boşa harcamış olur. Dolayısıyla böyle bir ortamda ne bilim yapılması; ne de yapılan bilimin ulusa, insanlığa hayrı mümkün olur.

Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın dediği gibi: "Türkçem benim ses bayrağım". Peki ses bayrağımıza, yani ulusal bağımsızlığımızın ve benliğimizin simgesi Türkçe'ye neler oluyor? Tabelalardaki "dönerchi"ler, "shish chebap"çılar, cafêler, shoplar, centerlar; menülerdeki hot chocolatelar, cold drinkler; iş hayatındaki managerler, office-boylar; konuşmadaki bye-byelar, okeyler ve daha verilebilecek bir çok örnek dilimizin ne halde olduğunu göstermektedir. Dil bilincinin yeteri kadar verilmediği eğitim düzeni; dayatılan batı hayranlığı ve bununla birlikte oluşan özenti; yabancı dille eğitim ve öğretimin anaokullara kadar inmesi; kitle iletişim araçlarının, yabancı sözcükler kullanma konusunda özen göstermelerinin yanında bildikleri Türkçe'yi de yanlış kullanmaları, dilimizi bu hale getirdi.

Dilimizin şimdiki durumu aslında şu örneğe benzetilebilir: Alman filozofu Heidegger; "Dil insanın evidir" demiştir. Heidegger'ın dediği gibi dilimizi gerçekten evimiz olarak kabul edelim. Ancak öyle bir ev ki; su basmış ve su seviyesi de gittikçe yükselmekte. Peki ne yapmalıyız? Evi terk mi etmeliyiz, evde kalıp hiçbir şey yapmadan ölmeli miyiz, yoksa herşeyimiz, tek varlığımız olan evimizi kurtarmak için çabalamalı mıyız? Tabi ki çabalamalıyız, ancak nasıl? Öncelikle suyun geldiği sızıntıyı bulmak ve orayı kapatarak sızıntıyı kesmek gerekir.

Örnekte olduğu gibi dilimizin yabancı dillerin baskınından kurtulması için giriş yollarının tıkanması gerekir. Nedir bu yollar ve nasıl tıkanmalıdır?

Halkımızdaki dil bilincinin yeterli seviyede olmaması: Bu sorun yüksek öğretim de dahil olmak üzere tüm eğitim ve öğretim seviyelerinde dil bilinci üzerinde durulması ve değişik etkinliklerle kamuoyunda gündem oluşturulması yolu ile dilin ulasal bütünlüğümüz ile olan bağı, insanların düşünsel gelişmelerine olan faydası hakkında bilinçlendirerek çözülür.

Kitle iletişim araçlarının özensizliği: Halkımızın tümüne hitap eden ve dolaylı ya da doğrudan yaşam tarzlarını etkileyen kitle iletişim araçlarının Türkçe'ye özen göstermeleri konusunda ağır yaptırımlar uygulanması gerekmektedir.

Çocuklara yönelik dil kirlenmesi: Çocuklar gerek sokakta gördükleri tabelalarda, gerek izledikleri çizgi filimlerde, gerek televizyon reklamlarında ve gerekse oyuncaklarında karşılaştıkları yabancı sözcüklerden, bizim etkilendiğimizden daha fazla etkilenirler. Örneğin okumayı yeni öğrenmiş ikinci sınıf öğrencisi bir çocuk; babasının "kartfinans" diye okuduğu yazıyı, kendisi "cardfinans" diye okur. Acaba kendisi mi yanlış okumaktadır, yoksa babası mı? Yoksa okulda mı yanlış öğrettiler. Çocuğun kafası iyice karışır. Aynı durum "sıpaydırmen"lerle, "eyvibeybi"lerle, "ekşınmen"lerle sürmektedir. Amaç da budur zaten. Kafası karışık, "bu böyledir" dendiğinde kayıtsız kabul edecek yeni nesiller yaratmaktır.

En temiz, kirlenmemiş dil çocukların dilidir. O yüzden, özellikle çocuklar için yapılmış uygulamalarda güzel Türkçe'mizin olanaklarından yararlanarak zekalarını geliştirmeye yönelinmelidir.

Yabancı dille eğitim ve öğretim: Ulusal bağımısızlığını ve benliğini kaybetmiş toplumlara uygulanmış bir yöntem ve çok büyük bir yanılgı olan yabancı dille eğitim ve öğretim kesinlikle sonlandırılmalıdır. Yabancı dille eğitim ve öğretim yapan kurumların kendilerince en büyük dayanak noktaları; "dünya dili olan İngilizce'ye yetkin, evrensel bireyler yetiştirmek". Fakat unutulmamalıdır ki evrenselliğe uyum, ancak ulusallıktan geçer.

Bu sorunun ortadan kalkması için de; öğrencilere bir hatta ikinci yabancı dilin, o dersler için açılmış ders saatlerinde verilmesi ayrıca diğer derslerin de Türkçe yapılması gerekmektedir. Bir senelik hazırlık sınıfı uygulamasını da, o süre zarfında öğrencilerin temel bilimlerden uzaklaşılacağı öngörülerek kaldırılmalıdır.

İşyeri ve ürün isimlerindeki kirlenme: Bir yaratıcılıkmış gibi algılanmaya başlayan yabancı isim koymak veya Türkçe sözcükleri yabancı dildeki okunuşlarıyla yazmak, dilimizin ahengini bozduğu gibi, tüketici algısında da Türkçe isimli işyeri veya ürünün kalitesiz olduğu havası uyandırmaktadır. Bu konuda işyeri sahiplerini ve üreticileri bilinçlendirme çalışmalarıyla birlikte öznedirici yaklaşımların olması, gerekirse yaptırımların uygulanması gerekmektedir.

Bu sorunlar giderildiği takdirde dilimizdeki kirlenme duracak ve sıra bu kirliliğinden arındırılmasına gelecektir. Teknolojinin ve bilimin ilerlemesiyle birlikte yeni kavramlara karşılıklar bulmak gerekmektedir. Bunu da başta Türk Dil Kurumu olmak üzere devletin tüm birimleri, bilimadamlarımınız, edebiyatçılarımız ve aydınlarımız üstlenecektir. Bu zamana kadar girmiş sözcüklerin çıkarılması konusundaki yaklaşımın halka bırakılması gerekmektedir. Halk zaten gerekli bilinci yakaladıktan sonra diline uymayanı çıkarır, kendine yakıştırdığını kullanır. Artık o sözcükler de, Türkçe okunduğu gibi yazılması koşulu ile Türkçe'dir. Yine yukarıdaki örnekte olduğu gibi eğer tüm erkimizi sızıntıyı kapatmaya harcamak yerine kovalarla suyu dışrıya atmaya çalışırsak, hiçbir şey başaramayız sadece erkimizi boş yere harcadığımızla kalırız.

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu