28/09/2014 7:00
Yorgunluğun belli başlı nedenlerinden biri de can sıkıntısıdır. Durumu açıklamak için, sokağınızda oturan ve bir şirkette iş gören olarak çalışan Alice örneğini ele alalım. Bir akşam Alice eve son derece bitkin geldi. Hareketlerinden yorgun olduğu anlaşılıyordu. Gerçekten yorulmuştu. Başı ağrıyordu, sırtı tutulmuştu. O kadar bitkindi ki yemek saatini beklemeden gidip yatmak istiyordu. Tam o sırada telefon çaldı. Arayan erkek arkadaşıydı. Onu dansadavet ediyordu. Birden Alice'in gözleri parladı, canlanıvermişti. Merdivenleri koşarak çıktı, uçuk mavi elbisesini giydi ve sabahın üçüne kadar dansetti; sonunda eve döndüğünde yorgunluğundan eser kalmamıştı. O kadar mutlu ve coşku doluydu ki sabaha kadar uyuyamadı.

Alice, sekiz saat önce bitkin bir görünüm ve davranış içindeyken gerçekten yorgun muydu? Elbette yorgundu. çünkü işinden ve belki hayatından bezmişti.

Her köşe başında milyonlarca Alice bulunmaktadır. Siz de onlardan biri olabilirsiniz.

Duygusal durumun, fiziksel taşkınlık yerine yorgunluğa neden olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Birkaç yıl önce Joseph E. Barmack, Archives of Psychology (Psikoloji Arşivi) adlı dergide bazı deneylerine dayanan bir rapor yayımlayarak can sıkıntısının nasıl yorgunluğa neden olduğunu gösterdi. Dr. Barmack, hiç ilgi duymadıklarını bildiği bir konuda, bir grup öğrenciye bir dizi test uygulamıştı. Sonuç? Öğrenciler kendilerini yorgun hissetmişlerdi, uykuları 'gelmişti, baş ağrısından ve gözlerindeki basınçtan yakınmışlardı;kısacası son derece huzursuz olmuşlardı. Hatta bazılarının mideleri, bulanıyordu. Bütün bunlar "hayal ürünü" müydü? Hayır. Öğrencilerin hepsinin metabolizmalarındaki değişiklikler ölçülmüştü ve yapılan testlerin sonucunda kan basınçlarının arttığı görülmüştü. Bundan şu sonuç çıkmıştı; canları sıkıldığında insanların oksijen tüketimi azalıyor, işlerinde keyifle çalıştıklarında ve ilgileri arttığında metabolizmalarında hemen olumlu bir değişim görülüyordu.

Heyecanlı ve ilginç bir işle uğraştığımızda çok ender olarak yoruluruz. Örneğin geçenlerde Lousie Gölü kenarında bir tatil yaptım. Günlerimi boyumdan büyük çalılıklar arasından kendime yol açarak, kütüklere ve devrik ağaçlara takılıp sendeleyerek, alabalık avlayarak geçirdim. Sekiz saatlik bu uğraş sonunda hiçbir' yorgunluk hissetmedim. Niçin? çünkü heyecan duyuyor, keyif alıyordum. İçimi büyük bir başarı duygusu kaplamıştı, çünkü tam altı tane iri alabalık yakalamıştım. Balık avında başarısız olsaydım ve canım sıkılsaydı, o zaman kendimi nasıl hissedecektim? İki ,bin rakımlı bu yerde çetin bir uğraştan sonra bitkin düşmem gerekirdi. .

Bezginlik insanı dağa tırmanma gibi yorucu aktivitelerden ve çetin yolculuklardan daha fazla yorar. Örneğin, Minneapolis Farmersand Mechanics Savings Bankası'nın müdürü Bay.s.H. Kingman, bana bu sözlerimi onaylayanbir olay anlattı. 1953 yılı Temmuz ayında, Kanada Hükümeti, Kanada Alpine Kulübü'nden, Gal Prensliği Orman Muhafız Birliği'ni dağa tırmanma konusunda eğitmek üzere rehber temin etmesini istemişti. Kendisinin de aralarında olduğu, yaşları kırk iki ile kırk dokuz arasında değişen rehber grubunun bu genç ordu mensuplarını buzullara çıkardığını, on beş metrelik dimdik bir ,yarın tepesine tırmanmak için iplerle ve tehlikeli kancalarla uğraştıklarını anlattı. Michael Tepesi'ne,Vice President Tepesi'neve Kanada Rockiesyöresindeki Little Yoho Vadisi'nin isimsiz bir sürü tepesine tırmanmışlardı On beş saatlik dağa tırmanış sonunda oldukça sağlıklı ve dinç olması gereken bu genç adamlar yorgunluktan bitkin düşmüşlerdi. Oysaki çok ağır bir komando eğitimi aldıkları altı haftalık bir kursu henüz bitirmişlerdi.

Bu yorgunluklarının nedeni komando eğitimleri sırasında geliştirip güçlendiremedikleri kaslarını kullanmaları mıydı? Komando eğitimi görmüş herkes bu saçma soruya alayla karşılık verecektir. Hayır, onların bitkin düşecek kadar yorulmalarının nedeni dağa tırmanmayı çok can sıkıcı bulmalarıydı. Öylesine yorulmuşlardı ki pek çoğu yemek bile yemeden yattı. Askerlerden oldukça yaşlı rehberlere gelince; onlar bitkin düşmemişlerdi, çünkü yaptıkları işe ilgi duyuyor, bu işi seviyorlardı.

Columbia Üniversitesinden Dr. Edward Thorndike yorgunluk üzerinde bir dizi deney yaparken, bir grup genç adama sürekli olarak ilgilenecekleri birtakım şeyler vererek onları bir hafta uyanık tutmuştu. Bir dizi araştırmadan sonra Dr. Thorndike raporunda, "Can sıkıntısı, işgücünün azalmasının tek nedenidir," sonucuna varmıştı.

Eğer bir beyin işçisi iseniz, yaptığınız işin sizi yorma olasılığı çok azdır. Sizi yoran şey, yapamadığınız işlerin çokluğudur. Örneğin, geçen hafta çalışmalarınızın sürekli kesintiye uğradığı günü düşünün. Hiçbir mektubu yanıtlayamadınız. Randevular iptal edildi. Bir sürü sorun çıktı. O gün her şey ters gitti. Hiçbir şeyi yapıp bitiremediniz, ama eve gittiğinizde bitkin bir durumdaydınız ve başınız ağrıdan çatlayacak gibiydi.

Ertesi gün ofiste her şey rayına oturdu. Bir gün öncekine oranla kırk kat fazla çalıştınız, ama eve gittiğinizde yeni açmış kar beyazı bir gardenya kadar taptazeydiniz. Böyle bir deneyimi mutlaka: yaşamışsınızdır. Ben de yaşadım.

Bundan alınması gereken ders nedir? Sadece şu: Çalıştığımız için yorulmayız; bizi yoran şey kaygı, işlerin bozulması ve hayal kırıklıklarıdır.

Bu bölümü yazdığım sırada Jerome Kern'in o keyifli müzikali komedisi Show Boat'u izlemeye gittim. Cottom Blossom adlı teknenin kaptanı Kaptan Andy; oyunun sahne aralarındaki felsefi tiratlarından birinde, "Yaptığı işten keyif alan insanlar şanslı kişilerdir," diyordu. Bu insanlar şanslıdırlar;' çünkü daha çok enerjileri vardır, daha mutlu olurlar, daha az yorulurlar ve daha az üzülürler. Şehir içinde yanında dır dır eden' karısı veya kocasıyla on blok yürüyen bir kişi; yanında taptığı sevgilisi ile on mil yürüyen bir insandan daha çok yorulur.

Öyleyse ne olacak? Bu konuda siz ne yapabilirsiniz? Aşağıda, Oklohoma'da, bir petrol şirketinde çalışan bir sekreterin bu konuda ne yaptığını okuyacaksınız. Bu sekreter her ayın pek çok gününü düşünebileceğiniz en sıkıcı işi yaparak geçiriyor,petrol dağıtım formlarını dolduruyor, boşluklara rakamları, istatistikleri işliyordu. Bu iş o kadar sıkıcıydı ki sekreter kendini koruma güdüsüyle işi ilginçleştirmeye karar verdi. Nasıl mı? Her gün kendisi ile yarışmaya başladı. Her sabah kaç adet form doldurduğunu sayıyor ve öğleden sonraları da bu rekoru kırmaya çalışıyordu. Her akşam o günün toplamını alıyor ve ertesi gün daha iyi bir sonuca ulaşmak istiyordu. Böylece kısa zamanda diğer sekreterlerden daha çok form doldurur hale geldi. Peki bütün bunlar ne işine yaradı? Takdir mi edildi? Hayır. Ona teşekkür mü ettiler? Hayır. Terfi mi etti? Hayır. Maaşı mı arttı? Hayır. Fakat can sıkıntısı nedeniyle oluşan yorgunluğu önlemiş oldu, beyni daha iyi çalışmaya başladı. Sıkıcı bir işi ilginç hale getirdiği için daha enerjik, daha cana yakın olup boş saatlerinin tadını çıkarmaya ve keyif almaya başladı.

Bu öykünün doğru olduğunu biliyorum, çünkü ben bu kızla evlendim.

Şimdi, işi ilginç hale getirmenin ödülünü alan bir başka sekreterin öyküsünü anlatacağım. Genç kız her gün işinde tam bir savaş veriyordu. Artık savaşmıyor. Genç kızın ismi Vallie G. Golden, kendisi Elmhurst'te çalışıyor. Aşağıda onun bana yazmış olduğu öyküsünü bulacaksınız:

"Çalıştığım ofiste dört sekreterdik ve her birimiz birkaç işadamının yazışmalarını yürütmekle görevlendirilmiştik. Zaman zaman işlere yetişemez oluyorduk. Bir gün bir departmanın müdür yardımcısı yazdığım uzun bir mektubu yeniden yazmamı isteyince isyan ettim. Mektubun yeniden daktilo etmeden de düzeltilebileceğini ona göstermek istediğimde; eğer yeniden yazmak istemiyorsam, bunu yapabilecek bir başkasını bulacağını sert bir şekilde söyledi! Burnumdan soluyordum. Mektubu yeniden yazmak için daktilomun başına oturduğumda birden, yaptığım bu işi seve seve yapmaya hazır pek çok kızın olabileceği aklıma geliverdi. Zaten bana bu işi yapmam için bir aylık ödeniyordu. Kendimi daha iyi hissetmeye başladım. İşimi sevmiyorsam da seviyor gibi davranmaya karar verdim ve şu önemli sonucu keşfettim: İşimi seviyormuş gibi davrandığımda, yaptığım işten bir dereceye kadar keyif alabiliyordum. Yine işten keyif aldığımda daha hızlı çalışabildiğimin farkına vardım. Artık işimi tamamlayabilmek için fazla mesai yapmama pek gerek kalmıyor. Bu yeni tavrım, çalışkan biri olarak ün kazanmama neden oldu. Departman üst düzey yöneticilerinden biri özel sekretere ihtiyacı olduğunda görevi bana teklif etti ve benim ek,işleri bile surat asmadan, istekle yürüttüğümü söyledi."

Bayan Golden mektubunu şöyle bitiriyor: "Olaylara bakış açımdaki değişikliğin verdiği güçle benim için son derece önem taşıyan bir şey keşfetmiş oldum. Bu benim yaşamımda mucizeler yarattı."

Bayan Golden, Profesör Hans Vaihinger'ın mucizeler yaratan

"sanki gibi" tekniğini kullanmıştı. Prof. Vaihinger bize, "sanki mutluymuşuz gibi" davranmamızı öğretmişti.

Eğer işinize ilgi duyuyor gibi davranırsanız,. bu rolünüz gerçekten de işinize ilgi duymanızı sağlayacaktır. Yorgunluğunuzu, geriliminizi ve kaygılarınızı gidermenize de yardımcı olacaktır.

Birkaç yıl önce; Harlan A. Howard yaşamını tamamen değiştirecek bir karar verdi. Sıkıcı işini ilginç bir hale getirecekti. Gerçekten de sıkıcı ve renksiz bir işi vardı; bulaşıkları yıkıyor, tezgahı ovuyor, diğer delikanlılar top oynayıp kızlarla şakalaşırken o, lisenin yemekhanesinde kaselere dondurma dolduruyordu. İşini sevmiyordu, ama yapabileceği başka şey de olmadığından dondurma ile ilgilenmeye karar verdi. Dondurma nasıl yapılıyordu, içine neler koyuluyordu? Niçin bazı dondurmaları öbürlerinden daha lezzetliydi? Harlan, dondurmanın kimyasal yapısını araştırırken lisenin açtığı kimya kursunu birincilikle bitirdi. Gıda kimyasına olan ilgisi öylesine artmıştı ki Massachusetts Eyalet Koleji'ne yazılarak gıda teknolojisi alanında uzmanlaştı. New York Kakao Endüstrisi'nin tüm öğrencilere açık "Çikolata ve Kakaonun Kullanımı" konulu yazı yarışmasının 100 dolar ödülünü kim kazandı dersiniz? Evet, bildiniz: Harlan Howard!

Harlan bir iş bulmanın çok zor olduğunu görünce Massaçhusetts, Amhersfteki evinin bodrum katında özel bir laboratuvar açtı. Bundan.kısa bir süre sonra yeni bir kanun çıktı. Bu kanuna göre sütteki bakterilerin sayımı gerekiyordu. Harlan A. Howard çok geçmeden, Amherst'teki on dört süt şirketinin bakteri sayımını yapmaya başladı ve kendine iki ,asistan tuttu.

Bundan yirmi beş yıl sonra Harlan nerede olacak? ,O zaman bugün gıda sektöründe işin başında olanlar ya emekli ya da ölmüş olacaklar. Harlan A.'"Howard da büyük bir olasılıkla mesleğinin liderlerinden biri durumuna gelecek. Bir zamanlar tezgah arkasında dondurma sattığı okul arkadaşları ise işsiz güçsüz,ekşimiş suratlı, kendilerine hiçbir fırsat tanınmadığı için yakınarak hükümete lanetler yağdıran tipler olacaklar. Eğer Harlan A. Howard da sıkıcı bir işi ilginç hale getirmeye karar vermemiş olsaydı, onun da şansı olmayacaktı. .

Yıllar önce yine sıkıcı bir işi olan bir başka genç adam vardı. Bir fabrikada torna arkasında' durup civatalara diş açan bu gencin adı Sam'dİ. Sam işi bırakmak istiyor, ama başka bir iş bulamamaktan korkuyordu. Bu sıkıcı işi yapmak. zorunda olduğuna göre, işi ilginç hale getirmeye karar verdi. Yanındaki makinenin operatörü ile aralarında bir yarış düzenledi. Operatör cıvatanın yüzeyindeki pürüzü düzeltecek, Sam de 'çaınnı ayarlayıp dişini açacaktı. Arada sırada makineleri durdurup kimin daha fazla cıvata işlediğine bakacaklardı. Sam' in titiz ve hızlı çalışmasından etkilenen ustabaşı bir süre sonra ona daha iyibir. iş verdi. Bu bir dizi terfinin başlangıcı oldu. Otuz yıl sonra Sam,ı,yarii Samuel Vauclain, Baldwin 'Lokomotif Sanayii'nin başkanı olmuştu. Eğer sıkıcı bir işi ilginç hale getirmeye karar vermemiş olsaydı, hala bir tornacı olarak kalacaktı.

Ünlü radyo haberleri yorumcusu H.V. Kaltenbom bir keresinde' bana sıkıcı bir işi nasıl ilginç hale getirdiğini anlatmıştı. Yirmi iki yaşındayken sığır taşıyan bir şilepte çalışmış ve hayvanları sulayıp yemleme işini yüklenerek Atlantik Okyanusu'nu aşmıştı. Önce İngiltere'de bir bisiklet turu yaptıktan sonra Paris'e geldiğinde cebinde beş 'parası yoktu ve karnı açtı. Fotoğraf makinesini beş dolar karşılığı rehine verdikten sonra The New York Herald gazetesinin Paris baskısına bir ilan vererek stereoptik makinelerin satışına başlamıştı. Gözünüze dayayarak birbirinin aynı iki resme bakmamızı sağlayan o eski moda stereoskopları hatırlıyorum. Bakarken bir mucize oluyor, iki resim üç boyutlu tek bir resim haline geliyordu.

Derinliği algılıyordunuz ve perspektif duygunuz uyarılıyordu.

Ne diyordum? Evet, Kaltenbom, Paris'te kapı kapı dolaşarak bu makineleri satmaya başlamıştı, ama Fransızca bilmiyordu. Buna rağmen ilk yıl beş bin dolar komisyon kazanarak o yıl Fransa'nın en iyi ücret alan pazarlamacısı oldu. H.V. Kaltenbom, bu deneyimin ona Harward Üniversitesi'nde bir yıllık eğitimin kazandıracağı kadar başarı ve yetenek kazandırdığını söyledi. Öyle ki bu deneyimin sonucunda Fransız ev hanımlarına Amerika Meclis Tutanakları'nı bile satabileceğini söylüyordu.

Bu deneyim onun Fransız yaşantısını yakından tanımasını sağlamış ve radyoda Avrupa'da yaşanan olayları yorumlarken ona yardımcı olmuştu.

Kaltenbom, Fransızca konuşamadığı halde nasıl usta bir pazarlamacı olmuştu? Patronuna satış için gerekli olan cümleleri mükemmel bir Fransızca ile yazdırmış ve sonra onları ezberlemişti. Kapıyı çalıyor, karşısına çıkan Fransız ev hanımına son derece komik bir aksan ile ezberlediği satış cümlelerini sıralıyordu. Sonra resimleri gösteriyor, karşısındaki kişi bir soru sorarsa omuzlarını kaldırıp, "Amerikalı... Amerikalı..." diye yanıtlıyordu. Şapkasını çıkarıyor ve şapkasının tepesine yapıştırdığı, mükemmel bir Fransızca ile yazılmış olan satış metnini gösteriyordu. Ev hanımı gülüyordu; Kaltenbom da gülüyor ve birkaç resim daha gösteriyordu. H. V. Kalten bom bana bunları anlatırken aslında işin göründüğü kadar kolay olmadığını itiraf etti. Bana bu işten başarı ile sıyrılmasının tekbir nedeni olduğunu; bunu işi ilginç bir hale getirme konusundaki kararlılığı ile gerçekleştirdiğini anlattı. Her sabah satış için dışarı çıkmadan önce aynaya bakıp kendisine bir moral nutku çekiyordu: "Kaltenbom, eğer karnını doyurmak istiyorsan bu işi yapmak zorundasın. Mademki bunu yapmak zorundasın, o halde niçin bu işi yaparken keyif almaya çalışmıyorsun? Her kapıyı çaldığında sahne ışıklarının önünde duran bir aktör olduğunu ve seyircilerin seni izlediğini hayal et. Ne de olsa yaptığın iş salınedeki bir komedyenin rolü kadar komik. Bu nedenle niçin elinden geldiği kadar cana yakın ve coşkulu olmuyorsun?"

Bay Kaltenbom bana bu günlük moral nutuklarının onun sıkıcı bulduğu ve nefret ettiği işi bir serüven haline dönüştürerek yüksek kazanç elde etmesini sağladığını anlattı.

Bay Kaltenbom, kendisine başarıyı kucaklamak isteyen Amerikalı genç işadamlarına bir önerisi olup olmadığını sorduğumda, "Her sabah kendi kendinizle konuşun. Pek çoğumuzun gün boyu yarı uykulu dolaşmasını önlemek içın sabahları bizi uyandıracak fiziksel egzersizlerin öneminden söz ederiz. Oysaki daha fazlasına ihtiyacımız vardır; ruhsal ve zihinsel egzersizler bizi canlandırır. Her sabah kendinize bir nutuk çekin," dedi.

Her sabah kendinizle konuşup nutuk çekmek size çok yapmacık veya çocukça mı geliyor? Aslında düşünülecek olursa bu, sağlıklı bir ruh halinin temel öğesidir. "Yaşam, onu şekillendiren düşüncelerinizden ibarettir." On sekiz yüzyıl önce olduğu gibi, bu sözler bugün de geçerlidir. Marcus Aurelius'un Meditations (Meditasyonlar) adlı kitabında yazdığı gibi:

"Yaşam onu şekillendiren düşüncelerimizden ibarettir.'"

Gün boyunca, her saat başı kendi kendinizle konuşarak kendinizi cesaret ve mutluluk veren düşüncelere yönlendirebilirsiniz. Elde, ettiğiniz için şükretmeniz gereken şeyler konusunda kendi kendinizle konuşarak zihninizi sizi yücelten ve keyifle şakıyan düşüncelerle doldurabilirsiniz.

Doğruları düşünerek her işi daha zevkli bir hale getirebilirsiniz. Patronunuz sizin işinize ilgi göstermenizi, ona daha çok para kazandırmanızı beklemektedir. Patronunuzun ne istediğini bir tarafa bırakalım; siz sadece işinizin ilgi çekici bir duruma gelmesiyle neler kazanabileceğinizi düşünün. Uyanık olduğunuz saatlerin yarısını işte geçirdiğinize göre, yaşamdan' elde edeceğiniz' mutluluğun ikiye katlanacağını ve eğer işinizde mutlu olamazsanız başka hiçbir yerde mutlu olamayacağınızı kendinize hatırlatın. İşinize ilgi duyarsanız kaygılarınızdan kurtulacağınızı ve bir süre sonra işinizde yükseleceğinizi, gelirinizin artacağını unutmayın. Hiçbiri gerçekleşmese bile en azından yorgunluğunuz en alt düzeye inecek ve işdışındaki saatleriniz keyifli geçecektir.

Sonraki
Sonraki Konu:
Bakış Açısı

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu