15/10/2013 19:00
yirminci asrın ünlü Alman fizikçisi. Genel ve özel relativite (izâfiyet) teorisiyle tanınır. Aynı zamanda madde hakkındaki kinetik teorisi ve özel ısı teorileri kendisinin meşhur olmasına yardımcı olmuştur. Üstelik Kuvantum teorisinin öncülerindendir.

Einstein, 14 Mart 1879 senesinde Almanya’nın güneyindeki Ilm şehrinde Yahûdî ana-babadan dünyâya gelmiştir. Bir sene sonra âilesi Münih’e taşınmış, orada babası ve amcası küçük bir elektrokimyâsal fabrika kurmuştur. Einstein, okulu sevmemiş, tahsîline evde başlamıştır. Amcasından Pisagor teorisi ve cebiri öğrenmiştir. Einstein basit cebir hesaplarından ve geometrik problemlerden çok hoşlanmıştır. 14 yaşına geldiği zaman, tabiî bilimler hakkında yazılmış kitapların tesiri altında kalmıştır. Böylece alâkası teorik fiziğe kaymış, 16 yaşındayken, ancak ikinci teşebbüsünde, 1896 senesinde Zürih’teki Federal Polyteknik okulunun giriş imtihanını kazanmıştır. Polyteknik okulunda öğrenciyken derslere pek devam etmemiş, kendi başına çalışmayı tercih etmiştir. Helmhotz, Boltzmann, Mach gibi fizik teorisyenlerinin kitaplarını okumakla kalmamış, aynı zamanda Maxwell’in elektromagnetik teorisini tetkik etmiştir. 1900 senesinde buradan mezun olan Einstein, iş bulmakta çok zorluk çekmiş, nihâyet 1902 senesinde Bern’deki bir patent bürosunda iş bulabilmiştir. Buradaki vazîfesi patent için yapılan mürâcaatları düzgün bir şekle sokmaktı. Şüphesiz ki bu iş kendisine fizik alanında rahat düşünme fırsatı vermiştir. 1905 yılı Einstein’in verimli bir yılıdır. Özel relativite (izâfiyet) teorisi hakkında dört mühim yazı neşretmiştir. Daha sonra îtiraf ettiğine göre bu yazıları yazması beş hafta sürmesine rağmen 16 yaşından beri ışık hızı ile alâkalı meselelerle meşgul olduğu ve bu ışık hızı meselelerinin ise relativite teorisine yol açtığını söylemiştir.

Bu başarıları ile dikkati üzerine çekti ve 1911’de Prag’da Alman Üniversitesine teorik fizik öğretim üyesi oldu. Ertesi sene profesör olarak Zürih’teki Federal Polyteknik’e döndü. 1913’te Berlin’deki Kaiser Wilhem Cemiyetinin araştırmacısı oldu. Buranın Berlin Üniversitesiyle irtibâtı vardı. Berlin’e gittikten sonra karısından ayrıldı ve 1919’da kuzeni Elsa ile evlendi. Bu arada Einstein meşhur “genel izâfiyet teorisini” neşretti. Bu teoriye göre, uzak bir yıldızdan gelen şuâlar, şâyet yeryüzüne gelirken güneşe yakın geçmiş ise bükülecekti. Einstein’in bu sapma nazariyesi ve bunun miktarı 1919 senesinde iki İngiliz tarafından tam güneş tutulması ânında test edildi. Kasım ayında bu nazariyesinin doğru olduğu îlân edilince ünü dünyâ çapında yayıldı. 1921 senesinde Nobel fizik ödülü kazandı. Bu ödül esâsen daha önceleri fotoelektrik üzerine yaptığı çalışmaları için verilmişti.

1920 senesi ile 1930 seneleri arasında yurt dışında ders vermesi için pekçok teklifler aldı. N. J. Princeton’daki yeni açılan enstitüye dâimî vazîfe ile tâyin edildi. 1941 senesinde ise Amerikan vatandaşı oldu. Daha sonraki senelerde Einstein daha çok ilmin sosyal tesirlerini inceledi. 1939 senesinin Temmuz ayında Başkan Rooswelt’e bir mektup yazarak, Nazilerin bir uranyum bombası yapmakta olduklarını bildirdi. 1945 senesinden sonra nükleer enerjinin kontrolü için milletlerarası bir antlaşma yapılması maksadıyla, çalışmalarda öncülük etti. Einstein 1914’ten beri sulh taraftarı görünüyordu. Siyonizmin sâdece millî bir gâye şeklinde değil, dünyâ çapında yayılmasını destekledi. 1952’de Dr. Chaim Weizmann’ın ölümü üzerine, İsrâil başbakanı olması için Ben-Gurion’un yaptığı teklifleri kabul etmedi. Princeton’da 18 Nisan 1955’te öldü. Yalnız çalışır, fakat Newton gibi insanlardan uzaklaşmazdı. Tecrübî fizikçi Albert Michelson ile 20. asrın nazarî fizik temellerini atan kişi olarak telakkî edilmektedir.

Einstein’in ilk ilmî neşriyatını 1903 senesinde bir gazetedeki kapileriter çekme hakkındaki yazısı teşkil eder. 1902 ve 1903 senelerinde moleküller hakkındaki bilgi ve maddenin kinetik teorisi hakkındaki fikri hâlâ tartışılıyordu. Einstein termal etkinin bir karışımdaki tesirlerini nazarî hesaplarla keşfetti. Zâten daha 1827 senesinde botanikçi Robert Brown tarafından belli sebebi bilinmeden bu tesirin varlığı müşâhade edilmişti. Brown bir çalkantı olmadan veya daha başka bir dış tesire mâruz kalmadan sudaki çiçek tozlarının mütemâdiyen ve düzensiz bir halde zig-zag çizdiğini mikroskopta görmüştü. Einstein, Browniyan hareketinin moleküllerinin mevcûdiyetine doğrudan delil teşkil edebileceğini gösterdi.

Yine 1905 senesinde, kuvantum fiziğiyle uğraşmaya başladı. 1900 senesinde Max Planck, sıcak ogranizmaların ışık radyasyonu ile olan alâkası hakkında bâzı açıklamalar yapabilmek için atomlar tarafından yapılan emisyon ve radyasyonun sâdece bâzı enerjik maddelerde olabileceğini veya quantaların buna sebeb olabileceğini, her maddenin böyle olmadığını iddiâ etmişti. Bu noktadan hareketle Planck bir radyasyon kânunu keşfetmiş, buna Planck Kânunu denmişti. Bu kânun müşâhadeye dayanıyordu. Planck kuvantumun tesirlerini madde alışverişiyle sınırlamıştı. Fakat Einstein’e göre, radyasyonun kendisi de zerrelerden meydana gelmekte, aynı zamanda Planck’ın kuvantası gibi ve dalgasal bir yapı arzetmekteydi. Üstelik Einstein, Allahü teâlânın yarattıklarındaki sayısız hikmetlerin sâdece biri olan fotoelektrik gibi bir muammayı çözmüştü. Bir ışığa mâruz kalan metalden elektronlar neşrediliyordu. Planck’ın hipotezi böylece îzâh ediliyordu.

Önceki
Önceki Konu:
Sıbeveyh
Sonraki
Sonraki Konu:
Baruthane

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu