11/02/2014 10:30
en hızlı kalkınan illerimizden biri. 29°58’ ve 32°04’ doğu boylamları ile 39°06’ ve 40°09’ kuzey enlemleri arasında kalan il toprakları, Ankara, Afyonkarahisar, Kütahya, Bilecik ve Bolu illeri ile çevrilidir. Topraklarının büyük kısmı İç Anadolu bölgesinde kalmasına rağmen, Seyitgâzi ilçesinde küçük bir alanı, Sarıcakaya ilçesinin tamamı, Merkez ve Mihalıççık ilçelerinin bir bölümü Karadeniz bölgesinde kalır. Trafik numarası 26’dır.

İsminin Menşei

Osmanlı Devletinin ilk kuruluş yıllarında büyük değer ve öneme sâhib olan bu şehre “Sultanönü” ismi verilmiştir. Bilâhare değerini kaybeden şehir, terk edilmiş görünümü almış ve eski şaşaalı günlerini özleyen halk bu şehre “Eskişehir” demeğe başlamıştır. Asıl ismi olan “Sultanönü” unutulmuştur. Frigyalılar zamânında kurulan târihî “Dorylaion” harâbelerine bakarak bu şehre “Eskişehir” denildiği de kuvvetli rivâyetler arasındadır.

Târihi

Üzerinde asırlarca kanlı ve çok önemli savaşların cereyan ettiği Eskişehir’in bilinen târihi Hititlere dayanır. Hititler zamânında bu bölgeye “Masa” denirdi. Hititlerden sonra Frigyalalılar bölgeye hâkim oldular. Başkentleri Gordion (Polatlı civârı) bu bölgeye yakın olduğundan, krallığın önemli bir bölgesiydi. Eskişehir’in eski ismi “Dorylaion” olup, Frigyalılar zamânında Eretrialı Doryleos tarafından kurulmuştur. Frigyalılardan sonra Lidyalılar bölgeye hâkim olmuşlardır. M.Ö. 6. asırda Persler, Lidya Devletini yıkarak topraklarını istilâ etiler. M.Ö. 4. asırda Makedonya Kralı İskender Persleri yenerek Anadolu’yu işgâl etti. Makedonya İmparatorluğu İskender’in ölümü üzerine komutanları arasında taksim edildi. Porsuk Çayının kuzeyinde Bitinya ve güneyinde Galatya krallıkları kuruldu. M.Ö. 1. asırda Roma İmparatorluğu bu bölgeyi ilhak etti.

M.S. 395 Roma İmparatorluğu ikiye bölününce, bütün Anadolu gibi bu bölge de Doğu Roma (Bizans) payına düştü. Bizans imparatorlarından bâzıları Eskişehir’de oturdular. Bizans’ın kuvvetli bir askerî üssü hâline geldi. Sâsânîler, İstanbul ve Üsküdar önlerine giderken buradan geçtiler. 708 senesinde Emevî kumandanı Abbâs İbnü’l-Velid Eskişehir’i fethetti. Abbâsîler devrinde ise Hasan ibni Kahtaba 778’de Eskişehir önlerine kadar geldi. Araplar Dorylaion’a “Durûlîye” dediler.

1071 Malazgirt Zaferinden az sonra Anadolu Fâtihi ve Anadolu’da Türkiye devletinin kurucusu Selçuklu Kutalmışoğlu Birinci Süleymân Şah’ın başkumandanlığı altındaki Türk orduları Eskişehir’i fethettiler. Birinci Haçlı Seferinin en büyük ve en kanlı meydan muhârebesi Eskişehir ovasındaki Porsuk civârında cereyân etmiştir. “Dorylaion” (Eskişehir) (Porsuk) Meydan Muhârebesi olarak târihe geçen bu savaşta, Kılıç Arslan emrindeki Türk ordusu, Haçlı ordusunu hezîmete uğrattı. Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhûriyetinin varoluşunun kökleri Alparslan’ın Malazgirt ve Kılıç Arslan’ın, Sultan Mes’ûd’un Eskişehir zaferlerine dayanır.

1175’te Bizans İmparatoru Manuel Kommenos Eskişehir’i işgâl etti. Ertesi sene Birinci Mes’ûd’un oğlu İkinci Kılıç Arslan, Bizans imparatorunu Miryakefalon (Karamukbeli) Meydan Muhârebesinde yenerek Eskişehir’i geri aldı. On üçüncü asır başlarında Eskişehir Bizans sınırında bir “uç” olarak bulunuyordu. Ertuğrul Gâzi ve oğlu Osman Gâzi uç beyi idiler. 1289’da Eskişehir-Bilecik- Kütahya vilâyetlerinin kesiştiği bölge, Osmanoğullarının elindeydi. Orhan Gâzi, Eskişehir’in bütün topraklarını Osmanlı Devletine kattı. Osmanlılar, şehrin kendisine Eskişehir derken, civârındaki topraklara “Sultanönü” dediler.

Sultanönü; merkezi Kütahya’da olan (1451’den önce Ankara) Anadolu Beylerbeyliği eyâletinin 14 sancağından biriydi. On dokuzuncu asır başlarında geriledi ve kasaba hâline geldi. Yirminci asır başlarında ise Hüdâvendigâr (Bursa) eyâletinin Kütahya sancağına bağlı 5 kazâdan birinin merkeziydi. On dokuzuncu asrın sonlarında Eskişehir’den demiryolu geçince, yeniden gelişmeye başladı. 1894’te Eskişehir’de 17 câmi, 3 medrese, 4 tekke, 25 han, 700 dükkan ve 2 kervansaray vardı. Rum, Ermeni gibi gayri müslim halk sayısı sâdece 2000 idi. 20 Temmuz 1921 ile 2 Eylül 1922 arasında 1 sene 1 ay 13 gün Yunan işgâlinde kaldı. Yunanlılar Eskişehir’den kaçarken en az yarısını yıktılar, yaktılar ve harâbe hâlinde terk ettiler. Cumhûriyet devrinde sancaklara (mutasarrıflıklara) “vilâyet-il” denilince, Eskişehir il olmuştur. Cumhûriyet devrinde en hızlı gelişen şehir Eskişehir’dir denilebilir. Demiryolu ve karayolu kavşağı olması, sanâyi tesisleri, uçak ve demiryolu fabrikası ve Anadolu’nun en büyük askerî hava meydanına sâhib olması, Eskişehir’in gelişmesinde mühim rol oynamıştır.

Fizikî Yapı

Eskişehir topraklarının yarısı plato, % 22’si dağlar ve % 26’sı ovalardan ibârettir.

Dağları: Eskişehir topraklarındaki dağlar orta derecede yüksek dağlar olup, 2000 metrenin altındadırlar. Başlıca dağları Türkmenbaba Tepesi (1354 m), Kızıldağ (1818 m), Çal Dağı (1690 m), Arayit Dağı (1819 m), Bozdağ (1534 m), Kırgız Dağı (1302 m), Sündiken Dağı (1770 m), ilin en yüksek Dağı olan Türkmen Dağı (1826 m)dır. Dağ silsileleri ise Sündiken, Mihalıççık, Bozdağ, Sivrihisar, Kırgız ve Türkmen dağlarıdır.

Ovaları: Ovalar akarsu havzalarında yer alır. Ovaları çok bereketlidir. Step karakteri gösterir. Porsuk Ovası: Kütahya il sınırı ile Ankara il sınırı arasında Porsuk Çayı boyunca uzanan ovadır. Bu ova Bozdağ, Sündiken, Sivrihisar ve Türkmen dağları ile çevrilidir. Ovanın meyli azdır. Buğday, arpa, yulaf, mısır, şekerpancarı ve pirinç yetişir. Sarısu Ovası: Porsuk Irmağının bir kolu olan Sarısu’yun iki yanındaki ova olup, Bozdağ ve Türkmen Dağı ile çevrilidir. Porsuk Ovası ile birleşir. Buğday, mısır, arpa, şekerpancarı ve pirinç yetişir. Yukarı Sakarya Ovası: Sivrihisar, Türkmen ve Emirdağ arasındaki büyük bir boşluktur. Denizden yüksekliği 800-1000 m’dir. Porsuk Ovası kadar verimli değilse de her tarafı ekilir. Tahıl, mısır, susam, şekerpancarı ve ayçiçeği yetişir. Sakarya Vâdisi:Türkmen Dağının doğusundan Seyitgâzi ve Ankara il sınırına kadardır. Vâdi 200 ile 2000 m arasında genişler ve daralır. Porsuk Vâdisi: Bilecik ve Kütahya’dan iki kol hâline giren akarsular birleşerek Porsuk Vâdisini meydana getirir.

Akarsuları: Eskişehir il topraklarında Sakarya, Porsuk ve bunların küçük kolları vardır. Aslında Porsuk da Sakarya’nın bir koludur. Fakat bu iki akarsu Ankara il sınırlarında Polatlı ilçesinin “Gordion Harâbeleri” bölgesinde birleşirler. Porsuk Irmağı: Kütahya’nın Altıntaş ilçesi yakınlarında Murat Dağından çıkar. Batı-doğu istikâmetine akar, Eskişehir il topraklarını ikiye bölerek il merkezinin ortasından geçer. Debisi 10 metreküptür. Yazın suyu azalır. Sakarya Nehri: Çifteler ilçesinde Sakaryabaşı (Sakarbaşı) denilen yerden doğar. 19-25°C sıcaklıkta kaynayan 5 kaynak, Sakarya’yı meydana getirir. Kaynakların denizden yüksekliği 900 metredir. Sakarya-Eskişehir-Ankara sınırını çizer. Porsuk, Ankara il sınırlarında Sakarya ile birleşir. Sakarya bilâhare Sakarya ilinde Karadeniz’e dökülür. Sakarya’nın Porsuk ile birleşmeden önce debisi 27 metreküptür.

Gölleri: Eskişehir ilinde tabiî göller yoktur. Baraj gölleri ve sun’î göller (göletler) vardır. Gökçekaya Barajı: Gökçekaya köyü yakınında ve Sakarya Nehri üzerindedir. 1967-1972’de yapılmıştır. 910 milyon m3 su toplanır. Yüksekliği 115 metredir. Senede 500 milyon kilovat-saat elektrik enerjisi istihsal edilir ve gücü 300 megawattır. Sarıyar Barajı: Sakarya Nehri üzerindedir.Senede 400 milyon kwh elektrik enerjisi elde edelir. 1950-56 arasında inşâ edilmiştir. Gücü 160 megawattır. 190 milyon m3 su birikir. Porsuk Barajı: Porsuk Irmağı üzerinde sulama, taşkınlardan koruma ve Eskişehir’in içme suyu temini için inşâ edilmiştir. Yüksekliği 98 metredir. 525 milyon m3 su toplanır. Balık yetiştirilir ve etrâfı güzel bir mesîre yeridir. Musaözü Barajı: Porsuk’un kollarından Mollaoğlu Deresi üzerinde sulama ve taşkın önleme maksadıyla kurulmuştur. 1.5 milyon m3 su toplanır, 350 hektar arâziyi sular. Dodurga Barajı: Porsuk’un kolu olan Sarısu üzerindedir. 21.5 milyon m3 su toplanır. 1670 hektar arâzi sulanır. Muhtelif göletler taşkınları önlediği gibi, 200 hektar arâzinin sulanmasını temin eder. Kunduzlar Barajı: Seyitgâzi ilçesinin 16 km güneybatısında Akin Deresi üzerinde inşâ edilmiştir. Yüksekliği temelden 40 metredir. Hacmi 23 milyon metreküptür. Gövde dolgu hacmi de 375.000 metreküptür.

İklim ve Bitki Örtüsü

Eskişehir’de sert bir kara iklimi hüküm sürer. Etrâfı dağlarla çevrili olduğu için Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinin tesiri altında kalmaz. Bir kısmında Batı Anadolu ikliminin tesiri görülür. Kışın bol kar yağar, yağmur yağışı azdır. Yıllık yağış ortalaması 368-393 mm arasındadır. Kışlar soğuk, yazlar ovalarda sıcak,yaylalarda serin geçer. Yaylaları azdır. Gece ve gündüz arasında büyük ısı farkı vardır. Sıcaklık -26°C ile +39°C (gölgede) arasında seyreder. İl topraklarının % 42’si ekili-dikili alanlar, % 25’i çayır ve mer’a, % 27’si orman ve fundalıktır. Tarıma elverişli olmayan arâzi % 6’dır. Ormanlar daha çok Batı Anadolu bölgesindedir. Sarıçam, akçam, karaçam ve ardıç ağaçları çoğunluktadır. Akarsu vâdilerinde söğüt ve kavak ağaçları fazladır. Ovalarında her yer ekilmektedir.

Ekonomi

Orta Anadolu’nun Ankara’dan sonra ikinci büyük şehri olan Eskişehir, aynı zamanda sanâyi bakımından gelişmiş illerden biridir. Sanâyi geliri tarım gelirinden fazladır. Îmâlât ve inşaat sektöründe çalışan nüfûsun yüzdesi 1970’te 11, 1975’te 9, 1980’de 13, 1985’te 15 civârındadır.

Tarım: Eskişehir tarım bakımından da gelişmiş bir ildir. Hayvancılık, ormancılık, balıkçılık ve avcılıkla geçimini temin eden faal nüfûsun yüzdesi 1970’te 59, 1975’te 63, 1980’de 49, 1985’te 48 olarak görülmektedir. Sulama, gübreleme ve modern tarım araçları kullanılır.Sert kara iklimi hüküm sürdüğünden tarım ürünlerinin çeşitleri azdır. Sarıcakaya ve Mihalıççık’ta meyvecilik ve sebzecilik ileridir. Sarıcakaya havâlisinin iklimi Ege iklimine benzediği için, kar görmez ve yılın dört mevsimi çeşitli tarım ürünleri elde edilir. Toplam 200 bin tona yakın marul, ıspanak, patlıcan, domates, salatalık, biber ve tâze soğan, meyve olarak armut, elma, vişne, kayısı, bâdem, dut, karpuz ve kavun yetişir. Buğday, arpa, çavdar, yulaf, ayçiçeği, patates ve en çok olarak da şekerpancarı elde edilir.

Hayvancılık: Eskişehir’de hayvancılık da çok gelişmiştir. Verim ise Türkiye ortalamasının üstündedir.Koyun, tiftik keçisi, sığır, kıl keçisi ve kümes hayvanları beslenmektedir. Arıcılık gelişmiştir. Çifteler harası İkinci Mahmud Han devrinden beri faaliyettedir. Eskiden burada ordunun süvâri sınıfı için at yetiştirilirdi.

Ormancılık: Eskişehir orman varlığı bakımından zengin sayılmaz. Her ne kadar arâzinin% 27’si ormanlık olarak görülmekte ise de çoğu fundalıktır. Ormanlar, Türkmen, Bozdağ ve Sündiken dağlarının yamaç ve uzantılarında bulunur. 1980’li yıllardaki yıllık ortalama kesim, 40 bin m3 çam tomruk, 8 bin m3 mâden direği ve 10 bin m3 telefon direği ile 150 bin ster yakacak odundur.

Muhammed (aleyhisselâm) Allahü teâlânın Peygamberidir. Ve O’nunla birlikte bulunanların (yâni Eshâb-ı kirâmın) hepsi kâfirlere karşı şiddetlidirler. Fakat birbirine karşı merhâmetlidirler. Bunları çok zaman rükûda ve secdede görürsünüz. Herkese (dünyâ ve âhirette) her iyiliği, üstünlüğü, Allahü teâlâdan isterler. Rıdvânı (yâni Allahü teâlânın kendilerini beğenmesini) da isterler. Çok secde ettikleri yüzlerinden belli olur. Onların halleri, şerefleri böylece Tevrat’ta (ve İncil’de) bildirilmiştir. İncilde de bildirildiği gibi, onlar, ekine benzer. İnce bir filiz yerden çıkıp kalınlaştığı, yükseldiği gibi, az ve kuvvetsiz oldukları hâlde, az zamanda etrafa yayıldılar. Her tarafı îmân nûru ile doldurdular. Herkes filizin hâlini görüp, az zamanda nasıl büyüdü diyerek şaşırdıkları gibi, hâl ve şânları dünyâya yayılıp görenler hayret etti ve kâfirler kızdılar. (Fetih sûresi: 29)

Eshâb-ı kirâm hakkındaki bâzı hadîs-i şerîfler:

Eshâbıma sövmeyiniz! Eshâbımdan sonra gelenlerden bir kimse dağ kadar altın sadaka verse, Eshâbımdan birinin bir avuç arpa vererek kazandığı sevâba veya yarısına kavuşamaz.

Eshâbım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, hidâyete kavuşursunuz.

Eshâbıma düşmanlık etmekten sakınınız. Allah’dan korkunuz! Onları seven beni sevdiği için sever. Onlara düşmanlık eden, bana düşmanlık etmiş olur. Onları inciten, beni incitmiş olur. Beni inciten de, elbette Allahü teâlâyı incitir.

Ümmetimin en iyisi benim bulunduğum zamanda olanlardır. Onlardan sonra en iyisi onlardan sonra gelenlerdir. Onlardan sonra da en iyisi daha sonra gelenlerdir.

Beni gören ve beni görenleri gören bir Müslümanı Cehennem ateşi yakmaz.

Bu âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler, Eshâb-ı kirâmın üstünlük ve fazîletini açıkça göstermektedir.

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Popüler Sayfalar:
Son Ziyaretler: